Asker HADEĞAL’in Мыекъуапэ (Maykop) – 1968- NART DESTANI derlemesinin I. cildinden Cevdet Yıldız (Hapi) çevirisi ile 20. sayıdan başladığımız yayına devam ediyoruz:
A.Hadeğal: “Toplum yaşamı içinde oluşan, kuşaktan kuşağa aktarılarak ve yüzyılları aşarak gelen, içinden geçtiği dönemlerin özelliklerini günümüze getiren “Nartlar” destanını, bizden sonraki yüzyıllara da ulaşması dileklerimizle yayına veriyoruz.” Maykop-1968
Adıgeler Kafkasya’da en çok Soçi (Шъачэ-Saçe) metropolitan alanında, Tuapse, Mıyequape (Maykop), Şıthale (Beloreçensk), Adıgekale (Adıgeysk-ç.n.), Lebap (Ust-Labinsk), Krasnodar, Armavir(1), Çetıvın (Labinsk-ç.n.), Çerkessk, Nalçik, Mozdok(2) Tırnavuz ve daha başka kentlerde oturmaktadırlar.
Değişik tarihlerdeki savaşlar nedeniyle Kafkasya’dan ayrılmış olan Adıgeler, şimdi Türkiye, Irak, Lübnan, Bulgaristan (ç.n.), Arnavutluk, Suriye, Ürdün, Mısır, Libya (ç.n.), Tunus, Cezayir, Kıbrıs (ç.n.), İsrail, Hint Okyanusu’ndaki Madagaskar Adası ve daha başka ülkelerde yaşamaktadır. Bu değişik ülkelerde bulunan Adıgeler de Nartlar’a ilişkin şarkı, türkü ve öyküleri bilmektedirler.
Bunun doğru olduğunu antik çağ yazarlarından Gegataya Miletski, Gellanika Mitilenski, Skilak, Skimni, Strabon, Ptolemey ve daha başkalarına ait yazılardan da öğreniyoruz(3).
Cenovalı Georg Interiano 1551 yılında Adıgeler’den söz eder; oturdukları yerleri, geleneklerini ve özelliklerini tanıtır: “İtalyan, Grek ve Latin yazılarında “Zih” (Зыхы), Türk ve Tatar dillerinde de Çiyarkasi (Çerkes-ç.n.) denilenler, kendilerine Adıge diyenlerdir.
… Yeni doğmuş bebeği, hava ne denli soğuk olursa olsun, suya götürüp yıkarlar.
Ülkelerinin çoğu yerleri bataklık olup kamış ve su otlarıyla kaplıdır. Doğru ve açık sözlü olmaya büyük bir değer verirler, at ve silah dışında her şeylerini seve seve verecek denli de eli açıktırlar.
Adıgeler, Kafkasya’da oluşan bir halktır. Çok eski belgelerden anlaşıldığına göre, sözgelişi 2500 yıl öncesine gidildiğinde bile, Adıgeler’in Kafkasya’da yaşamakta olduklarını görürüz.
300 ila 500 duka değerinde altın kupaları ve gümüş kaseleri vardır, bunlarla, tanrı aşkına, büyük bir zevkle içerler…
Zihler, kendilerini dört bir yandan kuşatmış olan Tatarlar’la sürekli bir çatışma içindedirler. Ara sıra, buz tuttuğunda, Bosfor’u(4) (Kerç Boğazı-ç.n.) geçip Khersones Tavriçeski’deki(5) (Kırım Yarımadası-ç.n.) Tatarlar’a saldırırlar; küçük bir Zih müfrezesi koca bir Tatar ordusunu önüne katıp kovalayabilir; böylesine yürekli, iyi silahlanmış, çevik kişilerden oluşmaktadır bu insanlar.
Ana geçim kaynakları balıkçılıktır, darı ve diğer tarım ürünlerini de üretirler. İçecekleri ise, boza ve bal suyudur. Evleri saz, kamış ve ağaçtan yapılmadır.
Zihler boş vakitlerini ok yaparak değerlendirirler…”(6)
Günümüzdeki höyüklerin (tümülüslerin; yığma mezarların) öyküsünü de, biri öldüğünde ona “yığma mezar” yapıldığını anlatan şu yazıdan öğreniyoruz: Ağaç çatıya toprak örterek mezarın üstünü yükseltirlerdi; ölünün zenginliği, etkinliği ve taraftar çokluğu ölçüsüne göre, yığma mezar da, büyük ve yüksek yapılırdı(7).
Aynı biçimde çocuklar atalık (p’ur) geleneği gereğince, yetiştirilmek üzere başka ailelere verilir; orada at binmeyi, at sırtında adeta bir kuş gibi uçmayı, iyi kılıç kullanmayı, tertipli ve düzgün yaşamayı, dayanıklı ve metin olmayı, doğruluğu, hakareti affetmemeyi, gerektiğinde öç almayı, düzenli yaşamayı ve disiplinli olmayı öğrenirlerdi; kızlar da yün eğirme, kumaş dokuma, biçki-dikiş, tertipli, güzel ve saygılı davranma ve ev işleri konularında eğitilirlerdi.
Kafkas halklarının eski gelenek ve göreneklerini, birbirleriyle ilişkilerini, bozulmaksızın yüzyıllar boyunca korudukları, değişik yazarların yazılarında belirtilmektedir.
Bu özellikler, Adıgeler’e ve onların çok eski atalarına ait olan bu binlerce yıllık gelenekler, Nart Yiğitlik Destanı’nda da tüm açıklığıyla görülür. Bu çok eski Adıge geleneklerinden söz edilirken, her zaman bildiğimiz ve tanıdığımız kimselermiş gibi, Nart görüntüleri karşımızda canlanır: Setenay hünerli elleriyle hızlı hızlı elbise dikiyor; Tlepş yeni doğmuş Savsırıko’yu suya daldırıp yıkıyor (soğutuyor); Aşemez annesinin elini sıcak yulaf çorbasına bastırıp babasının katilini söyletiyor; Nart Koles’in höyüğü karşımıza çıkıveriyor; Şebatınıko’nun da atına atlayıp Don Irmağı (Ten) boyunca ilerleyerek güneye indiğini, geçilmesi zor Kuban Irmağını (Pşıze) atının böğrüne bile değdirmeden yüzerek geçmekte olduğunu görür gibi oluyorsunuz.
Yani, A.M.Gorki’nin dediği gibi, folklor ile tarihin, en eski dönemlerden bu yana birbiriyle ilişkili olarak günümüze doğru yol almakta olduğunu görmüş gibi oluyoruz.
Destandaki anlatıya göre, Nartlar, bir yönleriyle bolluk-bereket içinde yaşıyorlar, merhametli, yardımsever ve varlıklıdırlar, soylu atlara binerler, yerler içerler; ama başka bir yönleriyle de acımasızdırlar; yaşlıları öldürürler, kan gütme geleneğini de katı bir biçimde sürdürürler. Destan, yüzyılları aşıp gelmiş olması nedeniyle, farklı dönemlere özgü izler de taşımaktadır. Ama vurgulanması gereken bir şey de, Meotlar’ın (Adıgeler’in) yaşam biçiminin, sanatsal biçimde sunulmasıyla yetinilmeyerek, insan özlemlerinin de, anlatılara yansıtılmış olduğu gerçeğidir. Doğa güçleri karşısında güçsüz ve çaresiz olan eski insanların, kuraklık, su baskını ve yangın gibi afetler yüzünden korkusuz ve güven içinde bir yaşam sürdürmeleri çok zordu. Destanda, Nartlar’ın bolluk ve bereket içinde imiş gibi gösterilmeleri, onların gerçek yaşamlarını değil, düş ve özlemlerini yansıtmaktadır.
Çok eskiden ilkel toplulukların vahşi doğada göçebe topluluklar biçiminde dolaştıkları bir dönemde, Kafkasya’daki Adıgeler, çağlarına göre ileri ve daha üst bir toplumsal yaşam düzeyine ulaşmışlardı, ama henüz yazılı bir yaşamları oluşmamıştı (Son dönemde Adıgey’de, eski sanayi bölgelerindeki höyüklerde yapılan arkeolojik kazılarda Meot-Mıvt’e-Adıge yazılı tabletleri bulunmuş, Adıgeler’in yazıları olduğu anlaşılmıştır, bk.Adigey-Vikipedi, internet; ayrıca Nart dergisi sayı:41, Jineps gazetesi Ocak 2007-ç.n.).
Adıgeler’in başından iyi kötü çok şey geçti, başkaları tarafından kendilerine değişik adlar takıldı, ama en kalıcı olanları kendi kendilerine verdikleri ve kendi aralarında kullandıkları adlar oldu.
Kafkasya’nın nefes kesici güzellikteki ve sağlıklı doğası, zenginliği ve diğer çekici yönleri nedeniyle, sık sık, Adıgeler’le dostça ilişkiler kuran ya da tam tersine bir çekişme ve savaş içine giren topluluklarla da karşılaşılmıştır. Örneğin, Karadeniz yoluyla Adıgey (Çerkesya) kıyılarına ulaşan Grekler, bu kıyılarda koloniler kurdular. Sonuç olarak, Adıgeler gelişmiş bir kültürü ve yazılı bir yaşamı bulunan uygar bir halkla ilişki kurmuş oldu.
Darius Hispas’ın hükümranlığı döneminde, MÖ 522’de yaşayan ünlü antik coğrafyacı Skilaks Kordiask “Propileya” adlı yapıtında Don ırmağından güneydeki Farz ırmağına dek uzanan Pont(8) (Karadeniz) kıyıları dolaylarında yaşayan insan topluluklarını göstermektedir. Bu topluluklar içinde “Maet” (‘Meot’ ya da ‘Mıutve’; Mıvt’e) ve “Kerket”lerden de (Çerkesler’den) söz etmektedir(9). Yani, MÖ 6. yüzyılda, başka bir deyimle, günümüzden 2.500 yıl önce, kendileri tarafından hiç kullanılmayan “Çerkes” adının başkalarınca Adıgeler’e verilmiş olduğunu da görüyoruz.
Bütün bunlar bize, ilk önce, Adıgeler’in ilk çağdan bu yana Karadeniz, Kerç Boğazı (Xı Tvuale) ve Azak Denizi ( Xı Mıutve) kıyılarında yaşamakta olduklarını; ardından da Adıgeler’in, bu çok eski dönemlerde bile, büyük bir özgün kültürlerinin bulunduğunu kanıtlıyor.
Nartlar’ın eskiden yaşamış bir Adıge topluluğu olduğunu düşünenler de vardır. Örneğin, Suriye’den bize gönderilen bir yazıya göre, “Şam’daki Adıge yaşlıları Nartlar’ın bir Adıge topluluğu olduğunu düşünüyorlar. Geniş bir Nart anlatısı bulunan Suriye Adıgeleri ‘Nartların’, Adıgeler’in en güçlü ve en kalabalık bir topluluğunun adı olduğunu söylüyorlar”(10).
Kökü eskilere uzanan Nart destanında bulunan şarkı, türkü ve öykülerin sunulduğu dil Adıgecedir. Yüzyıllara uzanan bir geçmişten geliyor olmasına karşın, destan; sözcük, terim ve anlatım biçimi bakımından bozulmadan günümüze ulaşabilmiştir.
Adıge destanının şarkı, türkü ve öykülerinde Tatarca, Türkçe ya da Moğolca bazı sözcüklerle karşılaşılması durumu, destanın Adıgelerce oluşturulduğu gerçeğini değiştirmez. Destanın dili Adıgece’dir ve Adıge dilinde oluşturulmuştur. Yeryüzünde Adıgeler dışında, Adıgece konuşan başka bir insan topluluğu daha yoktur. Yani, Adıgeler dışındaki bir halkın Nartlar’a ilişkin Adıgece şarkı ve türküler bestelemesi düşünülemez bile.
Adıge dilinde başka dillerden alınmış bazı sözcüklerle karşılaşılması, Adıgeler’in o halklarla ilişkilerinin bulunduğunu gösterir. Dahası Adıge destanına ait şarkılar ile eski tarihsel Adıge kahramanlık şarkıları, şiirsellik (poetik), kurgu sistemi ve leksik yönünden birbirinin aynısıdır.
Adıge toplumsal ilişkileri de, Nart destanındaki ilişkilerle örtüşmektedir. Örneğin destandaki sembolik adlar, çok sayıda olmak üzere, şimdiki Adıgeler arasında da bulunmaktadır. Bunlar arasında Nart-psıho, Nathuac (Nart-quadj), Nartsan (Narzan), Natıf (nartıf,nartıxu,natrıf) gibi sözcükler; Nart, Nartekoh’er (Narteqoxer), Aşemezkoh’er, Setımıkoh’er ve Nesrenkoh’er gibi soy adları; Setenay, Savsırıko, Peterez, Tlepş (Лъэпшъ), Hımış, Verzemeg (Орзэмэдж; Uerzemedj), Adıyıf, Koles ve Ş’evefıj (Щъэофыжь) gibi kişi adları çoktur.
II
Nart destanı ne zaman oluşmaya başlamıştır? Destan bölümlerinin yaşları aynı mıdır? Ya da bölümler yaşıt mıdır?
Bu tür sorulara bilim insanlarınca verilmiş çok sayıda değişik yanıt vardır. Bazıları ‘Destan çok eskidir, MS ilk yüzyıllarda ortaya çıkmıştır’, diyor(11). Bazıları da ‘MÖ 7. yüzyılda başlayıp MS 14. yüzyıla değin gelişimini sürdürmüştür’, diyor(12). Her iki görüş de sorunu bilimsel olgulara dayandırarak açıklayamamıştır.
Geçmiş dönemlerde oluşmuş bir halk destanının yaşını saptamak sıradan ve kolay bir şey değildir. Ermeni destanı ‘David Sasun’ üzerinde çalışan bilim adamı İ.A. Orbeli’nin deyimiyle, bir halk destanı denize dökülen ve çok sayıda kolu bulunan bir ırmak gibidir. Irmağın renginden, görünüş ve tadından ilk akarsu kolunun harekete geçtiği yıl ve günü saptayabilir miyiz?
Kendi düşüncemize göre Nart destanını bir bütün halinde ele alıp “başlangıcı şu”, “sonu da bu” diyemeyiz, doğru da olmaz bu. Destanda gördüğümüz olayların, olguların yaşları farklıdır. Çok eski destan ürünleri yanında, daha geç dönemlerde oluşmuş anlatılar da vardır. Bölümlerin yaşları her bir bölümdeki kendi türkü, şarkı ve öykülerinden kanıtlanabilir. Sözgelişi ünlü Marksist Paul Lafarg’ın vurguladığı üzere; bir olay, yüzyıllar sonrasında değil, gerçekleştiği dönemde şarkı ya da türküye konu olur(13).
Günümüzde değerli kişilerin adlarını yaşatmak için, adlarına kitaplar yazılması, anıtlar dikilmesi ve bronz heykellerinin yapılması gibi, çok daha önceleri de “haklının yanında uğraş veren ve yiğitçe davranışlarda bulunan kişilerin ününü yüzyıllar boyunca yaşatmak için, adları ve eylemleri şarkılara yazılırdı”(14). Kâğıt yıpranır, taş heykel dağılır, bronz da eriyebilir, ama toplumların şarkıları ve tarihleri “içine yerleştirilen” örnek kişiler kalıcı olur: Setenay, Mığezeşko Verzemes, Setenayko Savsırıko, Şebatınıko, Hımış, Peterez, Aşemez, Çelehset, Tlepş, Nebgırıyeko Ş’evay, Adıyıf, Bevık’ (Beuıkv; Türkçesi: Çok öldüren-ç.n.), Setımıkoh’er, Pak’oko Teterş’av, Yergun ve daha başkaları gibi.
“Adıgeler’in yaşayış biçimi ve yaptıkları şeyler, İsa’dan bin yıl önceki ya da Strabon zamanındaki yaşayış biçimlerinin ve yaptıklarının aynısıdır…” diye yazıyor Frederic Dubois. “Adıgeler gibi, kendi antik geleneklerini koruyabilmiş bir başka eski halk daha yoktur” (aynı yapıt, s.39).
Oğulların ana-oğlu olarak çağrıldığı anaerkil döneme ilişkin ilk örneklere de Nart destanında rastlıyoruz.
Adıge destanı “Nartlar”da adı geçen kişileri yakından tanıyıp yüklendikleri görevleri, beceri ve ustalıklarını ve kendileriyle ilgili öyküleri incelediğimizde, her bir söylentinin doğduğu ve oluştuğu yüzyılı ya da dönemi yaklaşık olarak saptayabiliyoruz. Buna göre, Nart “yaşlıları” yanında, ”genç” Nartlarımızın da bulunduğunu görüyoruz.
Sözgelişi, Adıge Nart destanında geniş bir yer tutan, ilk orağı, demir maşayı, değişik kılıçları, koca mızrakları ve okları demirden yapan ünlü demirci ustası Nart Tlepş’i ele alalım. Bu Nart ustası durmadan demiri işler ve demirden değişik aletler üretir. Burada görülen ana özellik demirdir. Bu nedenle Nart Tlepş’e ait bölümün oluştuğu dönemi belirlemek için, Kafkasya’da demir çağına ne zaman geçilmiş olduğunu saptamak gerekmektedir. Bunun için de tarihsel olgulara dayanmak zorundayız.
Arkeolog E.P. Alekseyeva’nın saptamasına göre, MÖ 8-7. yüzyıllarda demir Kuzey Kafkasya’da kullanılmaya, demirden kılıçlar ve değişik aletler üretilmeye başlandı(15).
Kuban Irmağı kıyısında bulunan eski höyüklerde (Kelermessk, Kostromskoy) arkeologlarca yapılan çalışmalarda, demirin çok eski dönemlerden beri Kafkasya’da kullanıldığı kanıtlanmıştır(16).
Arkeolog E.İ. Krupnov’a göre, Kuzey Kafkasya’da tarih öncesi çağlarda, yerli toplulukların bol miktarda bronzdan (tunç) yararlandıkları, yiğitliği yaşamın bir ereği olarak gördükleri ve birçok değişik soyun birarada yaşadığı bir dönemde Nart söylencelerinin temeli atılmış olmalıdır.
“Akla yatkın olanı”, diyor E.İ.Krupnov, “büyük demirci ustası Tlepş’e ilişkin öykülerin temeli demir çağının başlangıcında, belirgin bir biçimde atılmış olmalıdır”(17).
Arkeolog ve tarihçilerin belirlemelerine göre, söyleyebileceğimiz şey şudur: Adıge destanında yer alan Tlepş’e ait bölümün başlangıcı MÖ 8-7. yüzyıllara uzanmaktadır; buna ek olarak, Tlepş’e ilişkin söylentilerin Adıge toplulukları arasında yayıldığı sıralarda İskitler(18), Sarmatlar(19) ve onların ardılı olan Alanlar’ın henüz Kuzeybatı Kafkasya’ya ayak basmamış olduklarını söylememiz de gerekmektedir.
Bütün bunlardan çıkan sonuç, Adıge destanı “Nartlar”da bulunan Tlepş bölümüne ilişkin motiflerin Milat öncesi yüzyıllarına dayandığı gerçeğidir. Bu durum, ”Nartlar” adlı destanın hiçbir Kafkasyalı halka ait olmadığı, tam aksine İran, Alan ya da Moğol kökenli topluluklar tarafından, dışarıdan, Milattan sonra 1-2. yüzyıllarda Kafkasya’ya getirilmiş olduğu biçimindeki bazı yazarların görüşlerinin yanlışlığını da göstermektedir.
Bu yazarlarca sözü edilen halklar, çok sonraları Kafkasya’ya geldiklerinde, bu toprakların yerlisi, otokton halkı olan, etnik kimlikleri oluşmuş ve gelişmiş bir kültürleri bulunan Adıge toplulukları ile karşılaştılar. O sıralarda Adıge toplulukları toprağı işliyor, demirden değişik aletler, orak, kılıç, ok ve daha başka şeyler yapıyorlardı(20).
Arkeolog E.N. Alekseyeva, Nart destanının MS 1-2. yüzyıllarda Kuzey Kafkasya’ya Sarmat-Alanlar tarafından getirildiğini öne süren kişilerin yanıldıklarını, Ekim 1956’da Vladikavkaz’da yapılan bir toplantıda tüm çıplaklığı ile ortaya sermiştir(21). Arkeolog, “Milat sonrası yüzyıllarda Alan topluluklarının, Sarmatlarınkinden ayırt edilebilecek önemli bir kültürleri yoktu. Alan eserlerinden ya da bir Alan kültüründen ancak MS 4. yüzyıl ve sonrasında söz edebiliyoruz”(22) demektedir.
Tarihsel olgular böyledir.
Nart destanının bölümleri yaşıt ve tek bir döneme ait değildir. Örneğin Nart Tlepş’e ait bölümü inceleyelim. Nart Tlepş’e ilişkin öyküler MÖ 8-7. yüzyıllarda başladıysa, insanın dağa zincirlenmesi temalarını işleyen Nart türkülerinin çok daha eski bir dönemde, sis içinde kaybolan bir dönemde başlamış olması gerekir. Gürcü dilbilimcisi E.B. Virseladze, totemik mitlerin, Kafkas destanıyla birlikte geliştiğini ve Kafkas destanının en eski elementleri arasında yer aldığını kabul ediyor(23).
Anaerkil ilişkiler üzerine Adıgey’de gösterilebilecek en eski örnek de, Nart destanıdır.
Sözünü ettiğimiz bu çok eski anaerkil ilişkiler Adıge Nart destanının çekirdeğini oluşturan “Nart Setenay ile Verzemeg”, ”Nart Setenay oğlu Savsırıko”, ”Nart Hımış”, ”Hımış oğlu Peterez”, “Nart Şebatınıko”, ”Nart Aşemez”, ”Nart Nebgırıye oğlu Ş’evay”, ”Nart Adıyıf”, ”Nart Yergun”, “Nart Pak’o oğlu Teterş’av” ile daha başkalarına ait bölümlerde görülebilir.
Bütün bunların kanıtladığı olgu aynıdır: Nart destanının çekirdeği, oluşumunun dayanağı olan yer, eski İranlılar, Alanlar ya da günümüz Osetler’i değil, Kafkasya’da Karadeniz ile Meot Denizi (Azak Denizi) kıyılarında Milat öncesindeki çok eski zamanlarda türeyen ve henüz değişik etnik kümelere ayrılmamış olan insan topluluklarıdır.
Folklor uzmanı D.G. Jantiyeva(25) ile tarihçi Dr.V.İ. Çiçerov(26) da, bu kanımızı doğrular görüştedirler.
Toplumda sınıfların ortaya çıkmasından önce başlayan ve epik anlatılar biçiminde kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze getirilen bu öyküler, “gerçek sanat yapıtları”nın ortaya çıkışı öncesi dönemine aittirler. Bu konudaki en tutarlı yanıt, Karl Marks’ın genel bir teori halinde, eski Grek destanı üzerine söylediklerinde bulunmaktadır.
Karl Marks’ın görüşüne göre, sanatın değişik formlarına, sözgelişi destan formlarına ilişkin olarak konuşmak gerekirse, dünya tarihindeki epopeler, kendi klasik formlarında, gerçek sanatın oluşmaya başladığı bir dönemde doğmamıştır; sanatsal gelişimin ilk (erken) dönemlerinde, sadece epik ürünler yeni yeni boy göstermeye başlamıştır(27). Başka bir söylemle, bu erken dönemde destan bir sanatsal yapıt olma özelliği taşımıyordu, o dönem insanında bu tür bir kavram ya da bilinç henüz oluşmamıştı. Bu tür yapıtların üretilmesi, başka nedenlere dayanıyordu: İnsan, yaşamını sürdürmek zorundaydı, bunun için tutarlı örnekler ve sağlam gelenekler oluşturmak, ”iyi” ile “kötüyü”, ”ulaşılmak istenen” ile “istenmeyeni” ayırt etmek, kişileri eğitmek ve onları yaşama hazırlamak gerekiyordu. Bu bakımdan destan, eskiden bir yasalar düzenlemesi işlevi taşıyor ve uyulması gereken kuralları gösteriyordu(28).
Adıgeler’de eskiden beri var olan özellikleri ve düşünüş biçimini, en anlaşılır bir sisteme kavuşmuş halde destanımızda görebilmekteyiz. Bu özelliklerin ilki, korkusuzluk, yiğitlik ve canını vermekten kaçınmamak; ikincisi, düşmana karşı korkunç ve acımasız olmak; üçüncüsü de, ileri, gelişmiş bir merhamet, acıma duygusu, eli açıklık, cömertlik, başkaları için bile gözünü ve canını vermekten kaçınmama özelliğidir. Nart yiğitleri, yukarıda sayılan bu özellikleri simgeleyen tipleri (kişilikleri) sergilemektedirler; bu yiğitler kötü olanla savaşıyorlar; dara düşene yardıma koşuyorlar; hal-hareket ve davranış biçimleri ile deyişleri (guşıezh) bu doğrultudadır. Omuzladıkları sorumluluklar da durmadan artıyordu. F. Engels’in yazdığı gibi, yaşam süreci içinde avcılık ve hayvancılığa tarım eklenmiş, ardından sıra yün eğirme ve dokuma işine, demirden eşya üretmeye, seramik (çömlek) pişirmeye, deniz ve ırmak taşımacılığına uzanmıştır. Bunları izleyen ticari eşya üretimi ile birlikte; ticaret, sanat ve bilim de doğmuştur(29).
Sanatın ortaya çıkmasıyla birlikte, estetik beğeni düzeyi de yükselmeye, güzel olan şeylere ilgi duyulmaya ve onlara değer verilmeye başlandı. Nart türkü, şarkı ve öyküleri de birer sanatsal yapıt olarak benimsendiler.
Toplum yaşamı içinde oluşan, kuşaktan kuşağa aktarılarak ve yüzyılları aşarak gelen, içinden geçtiği dönemlerin özelliklerini ve görüntülerini de günümüze getiren “Nartlar” destanını, bizden sonraki yüzyıllara da ulaşması dileklerimizle yayına veriyoruz.
Kaynakça:
1.Armavir’de (Yermelhabl), 100 kadar Adıge Ermeni ailesi vardır. Bunlar dil, tarih ve kültürel yönden Adıgedirler.
2.Mozdok’ta (Mezdegu Kale) 300 kadar Hıristiyan Adıge ailesi bulunmaktadır.
3.Bak.”Oçerki istorii Adıgei”,I,Maykop,1957,s.13-60; İstoriya Kabardı, M.1957,1-2 bölümler.
4.Bosfor – Kerç Boğazı. Adıgelerin verdiği adla: ”Xı T’uale” (Хы Тlуалэ).
5.Xersones Tavriçeskiy – Kırım’ın eski adı.
6.Mameluklar ya da Memluklar – (Arapça:”Kölemenler”) – Mısır sultanlarının orduları içindeki seçkin birliklere verilen ad. Kölemenler en çok Kafkasya’da, Karadeniz kıyısındaki tutsaklar arasından seçilirdi. 1382-1517 arasında hüküm süren “Çerkes Memlukları”, sultanları kendi aralarından seçerek Mısır’ı yönettiler. Bu döneme “Çerkes Sultanları” dönemi de denir.
7.Höyük, (Tümülüs;yığma mezar) yapılışı: Frederic Dubois de Montperre, Puteşestvie vokrug Kavkaza,t.I.Rusçaya çeviren N.A.Dankeviç – Puşina,Suhumi 1937,s.24-29.
8.Pont (Yevskinskiy) – Eski Greklerin Karadeniz’e verdikleri ad.
9.Frederic Dubois – Puteşestvie vokrug Kavkaza,c.I,Suhumi,1937,s.14-15.
10.Adil Abdulselam’ın 14 Haziran 1959’da Şam’dan bize yazdığı mektup. Adıge Bilimsel Araştırma Enstitüsü arşivinde.
11.X.S.Bgajba. Ob abxazkom geroiçeskom epose, “Trudı Abxazkogo instituta yazıka, literaturı i istorii im.D.İ.Gulina”,s.238.
12.V.Abayev. İstoriçeskoe v nartskom epose, ”Nartskiy epos”, sb.statey, Dzavdjikav,1949,s.43.
13.P.Lafarg. Oçerki po istorii kulturı,M.,1926,s.54.
14.K’eraşe Tembot, Adıghe ueredızhxer, Mıyequape,1946,s.6.
15.E.P.Alekseyeva. O çem rasskazıvayut arxeologiçeskie pamyatniki Karaçayevo-Çerkesii, Çerkessk, 1960,s.14.
16.”Oçerki istorii Adıgei”, Maykop,1947,s.14.
17.E.İ.Krupnov. Drevnaya istoriya Kabardı, Nalçik,1952,s.48.
18.E.İ.Krupnov. age,s.48.
19.P.A.Ditler. Vpusknoe kurganoe pogrobenie bliz Maykopa, el yazması, ABAE (Adıge Bilimsel Araştırma Enstitüsü) arşivinde,No.2.
20.P.A.Ditler. Zıtsve qet’oğe ofcvağem xet (adı geçen çalışma içinde).
21.Nartskiy epos. Materiyalı soveşaniya, Orconikidze 1957,s.219.
22.E.P.Alekseyeva. O predkax adıgo-çerkesskix plemen, ”Uçenıe zapiski Çerkesskogo navçno – issledovatel’skogo instituta”,tom.2.
23.Nartskiy epos. Materyalı soveşaniya 19-20 oktyabrya 1956 g.,Orconikidze,1957,s.217-219.
24.Oçerki istorii Adıgei, tom I, Maykop,1957,s.28.
25.D.G.Jantiyeva. O geroiçeskom epose gortsev se. Kavkaza, ”Zapiski SKKG Nİİ,II,Rostov na-Donu, 1929.
26.V.İ.Çiçerov. Voprosı genezisa i razvitiya drevnix form narodnogo eposa.. “Nartskiy epos”, materialı soveşaniya 19-20 oktyabrya 1956 g.,Orconikidze,1957,s.12.
27.K.Marks. K kritike politiçeskoy ekonomi, Gospoltizdat,1949,s.224.
28.V.İ.Çiçerov’un bu konuda söyledikleri şöyledir: ”İlk başlarda Nartlar destanı, halkın yaratıcılığını, doğayı kavrayışını ve insan ilişkilerini düzenleyen bir oluşumdu”(Nartskiy epos,19-20 ekim tarihli konferans belgeleri, Orconikidze,1957,s.13).
- Engels. Dialktika-prirodı, Gospolitzdat,1950,s.138.
Sayı : 2007 09