1864 yılında Şapsığ grubunun sağ kalanları ilk sürgünde Zito bölgesinden yola çıkmış ve Trabzon, İstanbul ve Köstence gibi limanlara dağıtıldı. Bu günkü Ağlarcalı Şapsığlar’ı taşıyan gemi Köstence limanına gönderildi. Tuna nehri güneyinde Ziştovi bölgesinde devlet tarafından bir yerleşim yeri gösterildi, ev yapım malzemesi, arazi ve tohumluk verildi. Çerkesler yeni yerlerini benimsemeye çalışırken 13 yıl sonra, tarihe 93 harbi olarak geçen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonucu tekrar göç başladı.
Balkanlar’dan çıkan Adıge grupları, o zaman Osmanlı toprağı olan Suriye, Ürdün, Kıbrıs gibi yerlere gönderilirken bazıları da Anadolu’ya geçti. Ağlarcalılar da Anadolu’ya geçebilenler arasındaydı. Önce Samsun’da bir süre kaldılar. Samsun-Havza İlçesi’ne bağlı Yukarı Yavucuk Köyü bir Şapsığ köydür. Ağlarcalılar’ın bunlarla bağlantısı olabilir. Bu bölgede çok uzun zaman kaldıklarını sanmıyoruz. Bir süre sonra buradan ayrılarak Adapazarı’na yerleşmiş ve burada yedi yıl kadar yaşamışlardır. Bölge coğrafi olarak güzeldi. Ancak yoğun bataklıklar, havanın rutubeti, sivrisineklerin yol açtığı hastalıklar, toprak azlığı gibi nedenler, gerek Kafkasya’dan gerekse Balkanlar’dan gelen gruplardan bazılarını daha uygun yeni yer arayışına itiyor, bu maksatla araştırmalar yapıyorlardı.
Yapılan araştırmalar sonucu (80 hanelik) bir kafile Eskişehir yönüne harekete geçti. Önce Eskişehir’e, sonra Emirdağ’a bağlı Gözeli köyüne yerleştiler. Bu gün Gözeli yöresinde o günlerden kalma sadece bir mezarlık vardır. Bu mezarlığa Çerkes Mezarlığı denilmektedir. Ancak aynı yere bu günkü Akhisarlılar’ın da yerleşip bir süre kaldıklarını biliyoruz. O nedenle bu mezarlığın kime ait olduğu net değil.
Burada da fazla kalamayan Şapsığlar son olarak Han köylülerinin yayla olarak kullandıkları bu günkü Ağlarca’ya geldi. Burayı çok beğenip yerleşmeye karar verdiler (1886). Köye ilk gelen hane sayısının 80 olduğu daha sonra 20 hanenin tekrar Adapazarı’na döndüğü söylenmektedir. Köylüler burada araziyi aralarında pay edip tarıma ve hayvancılığa başladılar. Kafkasya’daki geleneksel yaşam tarzlarını aynen devam ettirdiler. Ağlarcalılar kısa sürede kendilerini toparladılar ve diğerleri gibi vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirdiler. Osmanlı cephelerinde özellikle Çanakkale’de onlarca gencimiz şehit oldu.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra Ağlarcalılar, Kuvayi Milliye taraftarı oldular. Çünkü Yunan işgali yaklaşıyordu ve Ağlarcalılar’ın bu kadar kısa süre içinde bir kez daha vatanlarını kaybetmeye tahammülleri yoktu. Bir taraftan milli kuvvetlere yeteri kadar asker gönderilirken bir taraftan köy savunmaya hazırlandı. Erzak ve hayvanlar ormanın değişik yerlerine gizlendi. Köyün tamamı silahlandı. Kafkasya’dakine benzer orman ve boğazlarda düşmanı durdurmak ve imha için gerekli hazırlıklar yapıldı. Ağlarca köyü Kurtuluş savaşı döneminde Marmara’daki akrabalarının, işgalden kaçan çevredeki Adıgeler’in ve Kuvayi Milliyeciler’in saklanma ve barınma yeri oldu. Cumhuriyet döneminden itibaren Ağlarcalılar artık köylerine tam anlamıyla alıştı. Çevredeki Adıge ve Karaçay köyleriyle irtibat ve akrabalıkları arttı.
1960’lı yıllara gelindiğinde, gerek iş sahasının olmayışı ve gerekse okuma yazma oranının artışı ile devlet görevinde çalışan memur sayısının artması ve son görev yerlerinde yerleşmeler sonucu nüfus azalmaya başladı. Çiftçilik yapılacak alanların az olması, gençlerin daha cazip iş sahaları arayışı ve eğitim gibi nedenlerle şehirlere göç hızlandı. Göçlerin büyük kısmı Eskişehir’e oldu. Geçen sene ve bu sene içinde birkaç hane köye geri dönmüş, yeni konutlar yaptırmışlardır.
Ağlarca köyü bir Şapsığ köyüdür. Köy halkı geleneklerine bağlıdır. Kafkas kültürü bozulmadan yaşatılmaktadır. Hepsi Şapsığ olup şu sülaleler bulunmaktadır.
Şewojf – Nadoh – Goğoj – Karçav – Şhagumde – Hajako – Thamez – Hune – Psınedhuj – Nıvuk.
Ağlarca köyü Romalılar’ın Sağlıklı Frigya (Phrygia Salutaris) dedikleri ve her üç-dört km. mesafede bir köy veya şehir kurdukları alanda, Yazılıkaya Platosu’nda Han İlçesi’nin batısında bir dağ yamacında kurulmuştur. İlçeye 8 km. uzaklıktadır.
Ağlarca köyü bir ormaniçi köyü olup geçim kaynakları az miktarda çiftçilik, hayvancılık ve biraz da orman ürünleridir. Köy civarında avcılığa ve arıcılığa elverişli alanlar mevcuttur. Ancak uygunsuz avlanma nedeniyle av hayvanı sayısı çok azalmıştır. Köyde otomatik telefon, elektrik ve kapalı devre içme suyu şebekesi vardır. Köy hudutları içerisinde demir ve kuvars izlerine rastlanmaktadır. Ancak bu konuda gerekli araştırma ve rezerv tespiti yapılmamıştır.
(aglarca.org sitesinden özetlenerek alınmıştır)
Sayı : 2008 06