Evet ya da Hayır demek değil,

0
1805
Anayasa konusu gündeme geldiğinden beri tartışmalar olanca hızı ile devam ediyor, propaganda çalışmaları da. 12 eylüle kadar devam edecek, referandum sonrası da sonuçların değerlendirileceği bir süreç yaşanacak, sonuçlarla bağı da kurularak 2011 genel seçimleri gündeme gelecek. Sosyal yardım kılıfı ile oy yatırımı izlenecek.. Yani uzun bir süre ekonomik kriz, işsizlik vb. bir takım dertler gündemde öne çıkamayacak gibi.
Evet, hayır, boykot, geçersiz oy..
Sağdan-soldan hemen her kesimde evet-hayır tercihinde siyaseten duruş öne çıkıyor. Yanı sıra demokratikleşmede atılacak her adımı desteklemek adına siyaseten AKP’ye hayır ama referanduma evet diyen bir kesim de var. BDP ve çevresi için hükümetle pazarlıkların başladığı ve son güne kadar sürebilecek pazarlıkların sonucu tercihin ‘evet’ olabileceği ya da en azından boykot tercihinin gündemden kaldırılacağı yorumları yapılıyor. Boykot diyen sol ise pazarlık derdinde değil. Kendi içinde tutarlı gerekçelerle tavrını sonuna dek sürdüreceği çok net. Belki bu durum milliyetçiliğin pazarlık yapabilme anlayışı ile arasına belli bir mesafe koymasına da neden olur.
Hukukçuların tümünün uzmanlık alanı değil Anayasa konusu, ama bizim gibi dışarıdan “uzman” olanlar için durum farklı. Mangalda kül bırakmıyoruz. Aslında; ‘okuduğumuzu anlıyoruz, farkı görüyoruz, o kadar da değil’ desek dahi bir sözcüğün ya da sözcük kümesinin neleri değiştirebildiğini yorumlardan sonra anlayabiliyoruz ve ‘vay be’ diyebiliyoruz. (Genellemeyeyim, ‘anlayabiliyorum’ ve ‘diyorum’ olarak düzelteyim.). Ya da ilk bakışta olumlu görünen değişikliğin çok da masum olmadığını görüyorum. ‘AKP giderse başka bir parti olursa, ona yarar’ gibi bir yaklaşım da kesmiyor beni. Uzun vadeli egemenlik anlayışının planları sanki.. Araya sıkıştırılan hak ve özgürlükler üzerinde tartışmalar var, yargı organları açısından bakıldığında ise asıl amaçlanan belli.
Ne gibi mi?
(Altı çizili olan kısımlar yeni ekler)
Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Yorum:
-Kadın -erkek eşitliği sağlama konusunda “fiili eşitlik” ibaresi kullanılmamış.
-Birleşmiş Milletler 1979’da imzaya açtığı, Türkiye’nin 85’te bazı çekincelerle taraf olduğu, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ( CEDAW) 4. maddesi, “erkekler ve kadınlar arasındaki eşitliği fiilen gerçekleştirmeyi hızlandırmak için taraf devletlerin aldıkları geçici tedbirler, ayrımcılık şekilde görülemez” diyor.
Madde 74 – .. Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir.
TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.
Yorum:
Kamu denetçiliğinin en önemli özelliği, kurumun ve başındaki kişinin yürütmeden bağımsız olmasıdır.
Madde 146 – Anayasa Mahkemesi
Cumhurbaşkanı 4’ü doğrudan olmak üzere, 17 üyenin 14’ünü atama yetkisine sahip oluyor.
Yorum:
-Anayasa Mahkemesinin demokratik meşruiyeti için TBMM’nin seçtiği üye sayısı artırılmalı.
-Mecliste partiler arası bir uzlaşmayı temsil edecek üçte ikilik çoğunluk aranmalı. Oysa mahkeme üyeleri, demokratik meşruiyeti sağlayacak en azından iki büyük partinin uzlaşmış iradeleriyle değil, iktidar partisinin istekleri, talepleri ve çıkarları doğrultusunda seçiliyor.
Madde 159 – Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Yorum:
Kurula yine Adalet Bakanı başkanlık ediyor, müsteşar yine doğal üye. Adalet Bakanının HSYK içindeki yeri ve yetkileri yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıyor.
*
Bir öncekinden daha iyiyi kendi bulunduğu yerden yapmayı tercih ediyor iktidar partileri, bunu iyi değerlendirmeli. Her daim daha iyisi olabilir ve asıl önemlisi “daha iyi” kimin için? İhtiyaç duydukça yapmak, kör-topal yürüyen demokraside ve barajlı seçim sistemi ile parti başkanlarının atadığı milletin vekillerini seçiyor gibi yaparak oluşturduğumuz bir Meclisin anayasa değişiklikleri yapıyor olmasını olduğundan fazla abartmak, çünkü aslında Meclis adı altında iktidar yapıyor. Hani çoğunluk, çoğulculuk meselesi..
Bütün bunların yerine “toplumsal sözleşme”yi en geniş katılımla toptan yapmak neden gündemin baş tacı edilmiyor?
Bulunduğum yerden baktığımda 12 eylülle hesaplaşma gibi sunulan bir takım şeylerin olduğunu ama sıkıntının hesaplaşmak değil, aynı zamanda iktidar nedeni olan 12 eylül felsefesinin kurumlarında kendisine yer açmak, daha ötesi giderek kontrol altına almak olduğunu görünce “evet” demek gelemiyor içimden. Örnek mi, YÖK. Şimdi de yargı kurumları.
*
Tartışmalar sırasında “bilgi kirliliği” yaratıldığı da söylendi. Özelikle Venedik Kriterleri* konusunda.
Venedik Komisyonu’nun 21 Aralık 2006 tarihli “Referandumlarda Uygulamalar Kılavuzu”, 30. maddesi:
“İçerik Birliği, özgür oy iradesinin daha da önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında içkin bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır.”
Komisyon, Anayasa’nın tümünün değiştirilmesi durumunda bunu gerekli görmüyor. Bu durumda hükümetin değişiklikleri bir arada ve aynı anda referanduma sunması komisyon kararlarına uymuyor! Bu yorumu yapıyor hukukçular. Başbakanın “hap” hazırlama ve yutturma lafı da akıllara getirilirse.. Sahiden, neden farklı tercihleri olabilecek vatandaşlar da dikkate alınmadı. Farklı maddelerde farklı tercihlerin olabileceğinin dikkate alınması da demokratik bir yaklaşım olmaz mı idi?
*
Ve 16 kez değiştirilmiş 1982 Anayasası sanki ‘ilk kez delinecek’ ya da ‘en demokratik şimdi delinecek’ gibi yaklaşımlara ne demeli?
Geçici maddelerle birlikte toplam 194 madde bulunan 1982 Anayasası’nın toplam 80 maddesi değiştirildi, eklenen 3 geçici maddeden 2’si daha sonra metinden çıkarıldı. İlk değişiklik 17 Mayıs 1987 tarihinde, son değişiklik ise 9 Şubat 2008 tarihinde yapıldı.
Yapılan değişikliklerle; 21 olan seçme ve halkoylamasına katılma yaşı önce 19’a sonra 18’e indirildi; 12 Eylül döneminde getirilen, siyasi partilerin ve liderlerinin siyasi yasaklarına ilişkin geçici 4. madde, yapılan referandumla yürürlükten kaldırıldı ve siyasi partilerin ve liderlerinin yasakları sona erdi. Siyasi partilerin yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunması ile kadın ve gençlik kolları gibi yan örgütlerin kurulmasını yasaklayan hüküm Anayasa’dan çıkarıldı. Yüksek öğretim elemanlarının kanunla düzenlenme şartıyla da olsa siyasi partilere üye olabilmeleri mümkün kılındı. Siyasi partilere üye olabilmeleri mümkün olmayan yüksek öğretim öğrencilerine de bu hak tanındı. Sendikaların siyasi faaliyette bulunmaları, siyasi partilerden destek görmeleri ve siyasi partileri desteklemeleri önündeki engel ortadan kaldırıldı.
3 Ekim 2001 tarihinde yapılan 6. değişiklik, AB müktesebatına uyum çalışmaları çerçevesindeki en kapsamlı değişiklik oldu. Bu düzenlemeyle Anayasa’nın başlangıç metninin yanı sıra 13, 14, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 28, 31, 33, 34, 36, 38, 40, 41, 46, 49, 51, 55, 65, 66, 67, 69, 74, 86, 87, 89, 94, 100, 118. ve 149. maddeler ile geçici 15. maddede değişikliğe gidildi.
Düzenlemeler kapsamında, yakalanan ya da tutuklanan kişilerin hakim önüne çıkarılma süreleri AİHS’ne uyumlu hale getirilerek, zanlının en geç 48 saat içinde, toplu işlenen suçlarda ise en çok 4 gün içinde hakim önüne çıkarılması sağlandı.
‘‘Özel Hayatın Gizliliği’’ başlıklı maddede yapılan düzenlemeyle herkese, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı tanındı. Yazılı emir olmadıkça kimsenin konutuna girilemeyeceği, arama yapılamayacağı ve buradaki eşyaya el konulamayacağı hükme bağlandı.
‘‘Haberleşme Hürriyeti’’ başlıklı 22. maddede yapılan düzenlemeyle, usulüne göre verilmiş hakim kararı ve yazılı emir olmadıkça, haberleşmenin engellenemeyeceği ve haberleşmenin gizliliğine dokunulamayacağı hükmü getirildi. Herkesin derneklere üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahip olmasına ilişkin hüküm Anayasa’ya konuldu. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemede izin alma zorunluluğu kaldırıldı.
*
İnternet üzerinden yürüyen tartışmalarda Şamil Jane’nin aktardıklarını da dikkate almak gerekmez mi?
“Kaffed olarak TV de Adığecenin iki diyalekti .. ve Abhazca için hükümete resmen başvurulmuştur. Başvurumuza cevaben ‘Bu Çerkeslere yakışmıyor, dilekçenizi almıyoruz’, biz de ‘Yok illa alındı belgesi istiyoruz’ deyince mecburen şu andaki uyduruktan program başlamıştır. Adığeyibze ve Abhazca için yapılan ısrarlı başvurular ‘mevcudu da kaldırırız ha!’ gibisinden hafif tehditkarvari ifadelerle kapatılmıştır. Abhazca için ‘Türkiye’deki Abaza nüfusu 300.000 in altında, onun için bunu başlatamayız’ gibi bir cevapla geri çevrilmiştir. (Her nedense 300.000 in çok üstünde olan Adığeyibze isteği bu mantığa sığmasa da yerine getirilmemiştir! El altından alınan bilgilere göre AB giriş müzakereleri gelişmeyecek olursa bu da iptal edilecektir! Kendileri tarafından talep edilmese ve hatta istemediklerini TV ve gazetelerde açıklasalar da, sayıları 300.000 in çok altında olan Boşnaklar için ne hikmetse Boşnakça yayın yapılmaktadır. (Tabi batıya yönelik politikalar nedeniyle).”
Sonuçta; evet ve hayır demek istemiyorum, demokratik ve sivil bir Anayasa istiyorum; eşitlikçi, özgürlükçü..
*
Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’nin “Anayasal konulardaki” danışma organı. 1990 yılında 18 Avrupa Konseyi üyesi devlet tarafından kurulmuş, Avrupa kıtası dışından devletlerin de katılımı ile üye sayısı 52’ye ulaşmıştır. Komisyon, anayasa hukuku ve uluslararası hukuk alanlarında uzmanlaşmış akademisyenler, yüksek mahkeme üyeleri ile ulusal parlamentolardaki milletvekillerinden oluşmaktadır. Anayasa hukuku ve uluslararası hukuk konularında bağımsız bir think tank kuruluşu olarak faaliyet gösteren komisyon, özellikle anayasa reformu gerçekleştirmeye çalışan devletlerin yeni anayasa metinlerinin yapımında önemli rol oynamıştır.

Sayı: 2010 08
Yayınlanma Tarihi: 2010-08-01 00:00:00