Adığe Heku’ye Yolculuk (9)

0
991

Anavatandan Dönüşümüz

Adığece dersi alan sınıftaki öğrenciler sükunetle öğretmeni dinlemeye devam ediyor. Benim için duygu dolu bir an. 145 yıldır ata yurduma ilk kez gidebilmişim ve eğitim yuvasındayım. Üstelik meslek hayatımı çocukları sevmekle geçirmişim. Dil, din, ırk, renk, cinsiyet, bölge ayrımı yapmadan. Bütün çocuklara çocuklarımmış gibi eşit davranmayı ilke edinmiş birisi olarak nasıl duygusuz kalabilirdim ki.
Daha fazla rahatsız etmek istemiyoruz kimseleri. Elimizdeki kalem ve kalem tıraşları giremediğimiz sınıflara dağıtmaları için okula bırakıyoruz. Okuldaki herkese teşekkür edip çıkıyoruz.
Mutlu oluyorum. Hayatımın en mutlu anlarından birini yaşıyorum. Arkadaşlarıma “tamam” diyorum. Benim için artık tamam. Bundan sonra daha rahatım. Görevini başarıyla tamamlamış bir kahraman gibi hissediyorum kendimi. Eşim ise beni her dakika takip ediyor.
Hep yanımda. Böylece vedalaşıp okuldan ayrılıyoruz.
Arkadaşlarıma tekrar tekrar teşekkür ediyorum. “Ben istediğimi buldum” diyorum. Adem tekrar soruyor: “Buldun mu?” “Evet, buldum.” Diyorum. “Sorun yok o zaman” diye ekliyor Adem. O da mutlu, Beslan da, Amin de. Herkes görevini tamamlamış olmanın rahatlığı içinde.
Yoldayız. Miyekhuape’e dönüyoruz. Telefonum çalıyor. Arayan Khuyıkho Asfar. Beni milli güreşçi Koblı Yakup’la tanıştırmak istiyormuş. Üç gündür randevu peşinde. Yakup Bey’in zamanı uygunmuş. On beş dakikalık bir yolumuzun olduğunu söylüyorum. Adıge Xase’de buluşmak üzere sözleşiyoruz.
Çok geçmeden Miyekhuape’deyiz. Adem ve Beslan’a teşekkür ediyorum. Bize düşen bir görev olup olmadığını soruyorum. İkisi de ne demek istediğimi hemen anlıyorlar. İkisi bir ağız yapmışçasına “O ne demek, öyle şey olur muymuş?” diye itiraz ediyorlar. Tekrar şükranlarımı belirtiyoruz ve ayrılıyoruz. Tabi Türkiye’ye davet etmeyi de unutmuyorum.
Adığe Xase’ye yöneliyoruz. Eşim yanımda, bir birimize baktığımızda gözlerimizin parladığını fark ediyorum. Utanmasam seksek oynayarak koşacağım çocuklar gibi kaldırımlarda.
Elimdeki her şeyi havaya fırlatıp bağıracağım, “Woeeey ts1ıfxer! Marı mowcew sışı1. / Woeeey insanlar! İşte buradayım.” diye. İçimde fırtınalar kopuyor, beynimde sözcükler uçuşuyor ama hayır yapamıyorum. Çok şükür ki Rabb’ıma şükretmeyi hiç unutmuyorum.
Asfar’la randevulaştığımız yerdeyiz. Asfar bizi bekliyor ancak Koblı Yakup henüz teşrif etmemişler. Dışeps Cafe’ye yöneliyoruz. Çaylarımız her zaman olduğu gibi poşet çaylar.
Artık kanıksadık, bizi çok fazla rahatsız etmiyor. Çaylarımızı yudumluyoruz. Bir taraftan Asfar, Yakup’tan bahsediyor. Asfar, güreşte kendisini yetiştirenin Yakup olduğunu söylüyor.
Onun dünya güreş şampiyonlukları varmış. RF’ de güreş ve spor konusunda Yakup’un büyük itibarı olduğunu ve bu amaçla da onun adına bir kitap hazırlamak istediklerini ekliyor. Asfar, bu işi mutlaka yapması gerektiğini tekrar tekrar ekliyor. Ben de böyle bir çalışmanın tarihe ad düşmek adına gerçekten ne kadar önemli olduğunu ekliyorum.
Çok geçmeden milli güreşçimizle tanışıyoruz. Sarışın, orta boylu, sağlam duruşlu bir yapısı var. Hiç fazla kilosu yok. Yaşı elli beşlerde gösteriyor olmasına rağmen sporculuğundan hiçbir şey kaybetmemiş, dimdik ve dingin duruyor. Yüzündeki o eksilmeyen tebessüm dikkatimden kaçmıyor. Pek konuşmuyor. Bunu ben ziyaretine gitmemize şaşırmış olarak yorumluyorum. Ama yorumumda haklı olduğumdan pek memnun değilim. Kızı yeni evlenmiş. Asfar hayırlı sözlerle tebrik ediyor. Edebi konuşuyor doğrusu. Asfar bu konularda bitirim gerçekten. Ben de mutluluk dileklerimi ve tebriklerimi iletiyorum kendisine. O da teşekkürlerini esirgemiyor bizlerden.
Asfar, Yakup ile ikimizi yan yana dikiyor ve fotoğrafımızı çekiyor. Memnun oluyorum bu durumdan. Toplantıları varmış her ikisinin de. Münazara tarzı bir şeymiş. Adıge bayrağı ve tarihçesi ile ilgiliymiş. On iki yıldız kavramının 1800’lü yıllardan çok eskilere kadar gittiğini savunuyorlarmış. Hititlerdeki on iki kutsal adama kadar vardıranlar varmış. Beni de davet edeceklermiş ancak, konuşmalar Rusça olacağı için sıkılırmışım. Ben bütün bu ilgilere teşekkür ediyor ve vedalaşıp ayrılıyorum. Onlar da toplantı salonuna yöneliyorlar.
Hediyelik eşya bakmamız lazım, ancak gün bitmiş. Adığe Wune (hediyelik eşya satılan yer) kapanmış. Üzülüyorum. Paramızdan ne kadar kalacağını bilemediğimiz için alışverişlerimizin bir kısmını son güne alış bırakmıştım. Böylece alış veriş yapamamış oluyoruz.
İkinci gün 07.00’de İstanbul’a uçuyoruz. Sabah 05.00’de Krasnodar Hava Alanı’nda olmamız gerekiyormuş. En geç 03.30 – 04.00 gibi Miyekhuape’den hareket etmemiz gerekiyormuş. Bir dolmuş sabah bizi gelip alacak. Gece uyumakla uyumamak arasında tereddütler yaşıyoruz. Bizde şekerleme yapmayı yani uyuklamayı yeğliyoruz.
Sabah 9.15 de Atatürk Havalimanı’na iniyoruz. İnsan burada Türkiye’nin değişen ve gelişen çehresini fark ediyor. Atatürk Havalimanı çok nezih, çok düzenli ve işler çok seri işliyor. Bunları görmeniz için siyasi kaygılardan birazcık uzak olmanız yeterli diyorum.
Şu kadarını belirtmeden geçemeyeceğim. Türkiye ve Rusya Federasyonu devletleri çok büyük iki ülkedir. İstinasız aklınıza ne gelirse her alanda, her iki ülke de büyük bir
potansiyele sahip. Gümrüklerin ve vizelerin kalkması durumunda inanılmaz bir potansiyel açığa çıkacaktır. Ekonomik, kültürel, eğitim, turizm ve aklınıza her ne gelirse. Bunun için de kimsenin kimseyle düşman olması gerekmiyor elbet. Bu bir gün istenilen seviyelere geleceğinden eminim, umutluyum ve bekliyorum. Bugün hayata, dünden daha iyi ve daha umutlu bakıyorum. Ben basit te olsa gördüklerimi, bildiklerimi, zaman zaman yorumlarımı da katarak sizlerle paylaşmak istedim. Çok basit gibi gördüğünüz zamanlarda bile, bu yazıyı okumayı bittirdiğinizde sizlerde bir damak lezzeti kalacağından eminim. Sizleri benimle Kuzey Kafkasya’nın kadim insanlarıyla birlikte kılmaya çalıştım. Bir nebzecik olsa bile.
Buradan mutluluğumu bir kere daha belirtmeden geçemeyeceğim. Ayrıca bizlerden sevgi, ilgi, alaka, muhabbetlerini esirgemeyen, en önemlisi bizlere evlerini, sofralarını açan ve güler yüzlerini esirgemeyen güzel insanlarımıza buradan teşekkürü borç biliyorum. Özellikle isimlerini sayacağım kişilere: Prof. Batırbıy, Bayan Doç. Mir, Bayan Ray, Khuyukho Asfar, Adığe Xase Başkanı, Sekreter Angela, Chırğ Ashad, M. Atalay, Berikho Mehmet, eşine ve çocuklarına, Dzıbe Osman ve değerli eşi Nirgül Hanım ve çocuklarına, Xhızelh’ Abdullah, değerli eşi Lina ve çocuklarına, Meretikho ve eşine, Aynur Hanım’a (Tetiy Cafe), oğlu Nart ve eşine… Hepsini bir kez daha anıyorum.
Ayrıca Koblı Adem ve Beslan’a, bizi buyur eden Koblı Ailesine, Hakurne Hable okul yönetimi ve tüm personeline, öğrencilerine; Miyekhuape Otel’de çalışan ve bize sürekli tercümanlık yapan değerli görevli bayan hemşerimize, özellikle ayriyeten bıkmadan büyük bir enerji ile koşuşturan Sayın Bakan Churmıt Muhdin’e, ve şu an ismini atladığım diğer hemşerilerime, herkese her şey için sonsuz teşekkür etmeyi eşim ve ben bir borç olarak biliyoruz.
Çok önemli bir görevi ifa eden müze görevlilerine ve bize rehberlik yapan Bjeduğ bayan hemşerimize, müze müdürü arkeolog Aslan Bey’e görevlerinde başarılar diliyorum ve sonsuz teşekkürler ediyorum. Bize ayırdıkları zamanın kıymetini hiç unutmayacağım.
Adığelerin Adıgey’e dönecekleri gün, bütün Adığelerin gözyaşları dinecektir. Bu milletin Adığe olarak başka bir yerde hayatiyetlerini devam ettirmeleri her şeye rağmen mümkün görünmüyor. Umut ediyor ve dua ediyorum ki bu aziz, bu beşeri medeniyetin mimarı millet dört başı mamur bir şekilde kendini ifade edebileceği güne kavuşur. Medeni alemin yüksek demokrasiye yelken açtığı şu zamanlarda, Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu gibi iki büyük devlet ve halkları bu ülkelerin gerisine düşmeyeceklerdir.
Werepsew Adıgexeri. Werepsew Ti Adıge Xekujeri. Derepsew zeş’unığeri. Werepsew zere dunayeri.                                                                                                            
(Bitti)
                                                          

Sayı : 2011 01