“Eve ho/xo ke niyo, çiyé niyo”

0
481

Kendisi değilse, birşey değildir*  

I. Bölüm

 

ZAZA-DER Başkanı Mehmet Tüzün’le “Kimlikler” üzerine hazırladığım bir projede tanıştık. İlk defa o projenin içinde, tam anlamıyla tanımaya çalıştım Zazaları… Ama yetmedi.
Ben tanımak, onlar da kendilerini tanıtmak isteyince bu röportaj ortaya çıktı.
Beyoğlu’ndaki Dernek Merkezinde ZAZA-DER yöneticileri Mehmet TÜZÜN, Hüseyin POLAT, Sinan YILDIZ ve Hıdır EREN ile Zazaları konuştuk.
Zazalar doğayı kutsal sayarlar. Onlar için ağaç, su, çiçek, dağ ve hayvanlar kutsal… Hayvanları kutsal saydıkları için avcılık yasak. Yakın bir zamana kadar, balık dahi avlamadıklarını itiraf ediyorlar. Onların inancına göre balıkların üreme zamanları aslında semah döndükleri zaman…
Hıdır Eren hayvanların kutsallığını şu cümlelerle anlatıyor:
“Ninem köyde saç ekmeği yapardı. Bütün ekmekleri hazırlayıp pişirdikten sonra en son ekmek köpeğin hakkıydı. Onun için de bir ekmek yapar, köpek yerken zahmet çekmesin diye küçük küçük doğrar, köpeğin yanına gidip önce patisini öper sonra ekmekleri köpeğin önüne koyardı.
Sabah erkenden kalkıp gün ışımaya başlarken çevresindeki tüm Zazalar gibi;
Ya Xızıre Thuzike/Tenga made bıresé/ Ya Mıhemmede (Tija) Homete/Raver canu roy de/Wau bıray de/Dedu derezay de/Xalu werezay de/Daru kemeri de/Theyru thuri de/Vergé yabani de/Dıma ki mae neçari de…
Ya Tuzik Hızırı/Darlığımıza yetiş/Ya alemin Güneşi/Önce canlara ve ruhlara ver/ Kız ve erkek kardeşlere ver/Amcaya kuzenlere ver/Dayıya yeğenlere ver/Ağaca, taşa ver/Kuşlara, börtüye ver/Yabandaki kurda ver/Ardından da biz biçarelere ver…
Burada kendisi ile evreni eşleştirme felsefesini görürüz.”
Zazalar; bilinmemenin sancısını, geçen zamanı, yaşananların acısını anlattı. Konuşulacak daha birçok konuyu geride bırakarak…
– Zazaların Kurmançlarla farkı ve benzerlikleri nelerdir?
– M. Tüzün: Anadolu’da yaşayan halklar arasında birbirine çok yakın olan iki halktır. Tarihsel olarak Zazalar köylü ve yerleşik bir halktır. Konar- göçer Zaza aşireti yoktur. Kürtlerde konar-göçer aşiret yaşamı son yıllara kadar devam etmiştir. (Beritanlar ve Alikanlar da 80’li yıllarda yerleşik hayata mecbur edildiler.)
Alevilik, Hanefilik, Şafilik her iki halkın da ortak inançlarındandır.
Kürtlerde ayrıca Ezidiler de var.
– Zaza nüfusunu korumak/çoğaltmak gibi bir bilinç var mı?
– M. Tüzün: Böyle bir milliyetçi bilinç yoktur. Devletin doğum kontrol politikası özellikle Alevi Zaza bölgelerinde daha çok tutmuştur.
– ZAZA-DER ne zaman, hangi amaçla kuruldu?
– Zazalar, önce sol hareketler sonrasında Kürt siyasal hareketleri içinde yer almalarından olsa gerek; genelde kendi kimlikleri ve kendi kültürleri ile fazla ilgilenme imkânı bulamamışlar.
Bu hareketler içinde en üst düzeyde var olmalarına rağmen hiçbir zaman bu hareketler içinde “Zazalar” olarak yer almamışlardır. Kendilerine bu adı “mahlas” olarak bile kullanamamış olmaları da manidar değil midir?
Halkımızda geç de olsa bir farkındalık oluştu. Bazı arkadaşlarımız, durumu tespit etmişlerdi. Zazalar için dil-kültür birlikteliği gündemlerindeydi. Duyunca ben de katılmak istedim…
O çabalar ancak bu sene meyvesini verdi. Biz 18 Mart 2011 tarihinde kuruluş dilekçemizi ilgili kurumlara verdik.                                                                                                                                       30 Nisan 2011 tarihinde derneğimiz kapılarını açtı. Amacımız öncelikle Zazalar’la bir araya gelmek, birbirimizi tanımak ve kendimizi tanıtmak…
– Zazalar Türkiye’de hangi bölgelerde yaşıyorlar?
Muş-Varto’da, Bitlis’in Mutki ilçesinde, Bingöl’ün tüm ilçelerinde, Tunceli’nin tümüne yakınında, Elazığ’ın büyük bölümünde, Diyarbakır’ın kuzey ilçelerinde, Adıyaman – Gerger Çevresi, Urfa –Siverek, Erzurum- Hınıs, Tekman, Sivas’ın Doğusunda, Kayseri- Sarız’da Zazalar yaşar. Kars’ta az da olsa Zaza köyleri var.
Bunun dışında Anadolu’nun birçok şehrinde, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde de çok sayıda Zaza yaşamaktadır.
-Derneğinizi destekleyen kurumlar var mı?
– H. Polat: Yok, henüz olmadı.
– M. Tüzün: Şu ana kadar olmadı. Kişisel olarak bazı sanatçılar destekledi ama kurumsal olarak destek almadık.
– Derneğinizin öncelikli çalışmaları nelerdir?
– M. Tüzün: Bu derneğin kuruluşunda tartışılan konular özellikle dilimizin yazıya geçirilmesi kayda geçirilmesi ve yaşatılması için çabalar göstermek.
– Zazacanın bir alfabesi var mı?
– Her dil kendine uygun bir alfabe ile yazılır. Aksi durumda anlama ve anlatma zorlaşır. Biz ZAZA-DER olarak Zazacanın en uygun alfabesi üzerinde çalışmalar yürütüyoruz. Vardığımız sonucu halkımızla paylaşacağız. Örgütlü bir çalışmanın içinde olacağız. Bunun için başta Zazaca öğrenimi için kullanacağımız materyalden başlıyoruz. Öğretmen kitapları- ders kitapları- alıştırma kitapları hazırlamaya çalışıyoruz. Bütün bunlar kısa zamanda olacak gibi değil. Yükümüz ağır. Elimizde çok sayıda sözlük var ama bu sözlüklerde bireysel çabalarla oluştuğu için eksikler var.
         Yurt dışından insanlarımız çalışmalarımıza destek veriyor. Kendi aramızda çalışmalara devam ediyoruz. Dilimiz üzerinde yapılacak her çalışmayı önemsiyoruz.
– Geçtiğimiz günlerde Bingöl Üniversitesinde ZAZA dili üzerine uluslararası bir Sempozyum düzenlendi. Sempozyumdan çıkan sonuçlar nasıldı?
– M. Tüzün: Bingöl’de yapılan Sempozyumu çok önemsiyoruz. Hem Zazacadan bahsedilmesi, hem orada yapılan çalışmalar, dile getirilen konuları önemsiyoruz.
-H. Eren: Adından da anlaşılacağı üzere uluslararası bir Sempozyumdu. Almanya, İngiltere ve İran’dan akademisyenler vardı. Avrupa’dan gelen bilim adamları tamamı dilbilimci olduklarından, bildirileri daha çok dilbilimsel içerikliydi. Sundukları bildirilerin görülen ortak nokta şuydu: “Zazaca ayrı bir dildir. Kürtçe’nin ya da bir başka dilin lehçesi değildir”.
Bunların dışındaki sunumların bir kısmı da Zaza dili sorunları ile ilgiliydi.                                 Katılım çok yoğundu. Bu Sempozyumdan sonra denilebilir ki; artık Zazacaya dair eskiden olduğu gibi konuşulamayacak, lehçeci fikirler itibar bulamayacak. Bu anlamda oluşmuş birçok düşüncenin bu Sempozyumla yıkıldığını söyleyebiliriz. Üniversitenin Türkiye’de böyle bir şeye girişmiş olması güzeldi. Benim önemsediğim bir diğer şey Tunceli Üniversitesi izleyici olarak tam kadro katıldı. Zaza dili ve edebiyatı üzerine Tunceli Üniversitesi ve Bingöl Üniversitesi’nde bölümler açılması ve hatta Zaza dili kürsüsünün oluşturulması düşünceleri paylaşıldı. Ancak tüm bunlardan hareketle de ortaya bir başka gerçeklik çıkmış oldu. Üniversitelerde Zaza dili ile ilgili açılacak bölümlere akademisyenler nasıl bulunacak ya da kim tarafından yetiştirilecek? Devlet böyle bir akademisyen yetiştirme ortamı sağlamadı ki. Bu konu kendini çok acı bir biçimde hissettirdi. Almanya’da Frankfurt Üniversitesi’nde çalışan doktorasını yapmış ya da yapmakta olan Zazacayı bilen gençler var. Ama Türkiye’de yok! Sempozyumun bir diğer iyi tarafı da, Bingöl Valisinin her iki gün de baştan sona Sempozyumu izlemesiydi. Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz da izleyenler arasındaydı. Bir bakıma devlet orada bizleri izledi, diyebiliriz.
– Bir sonuç bildirgesi çıktı mı ve kamuoyu ile paylaşıldı mı?
H. Eren: Sempozyuma sunulan bildiriler üniversite tarafından derlenecek ve kitap olarak basılıp kamuoyuna sunulacak. Web sitemizde ve Bingöl’ün yerel gazetelerinde Sempozyuma dair haberler yayınlandı. Ancak, her nedense ulusal basın hiç ilgi göstermedi.
– Davet edilmiş miydi?
– H. Eren: Edilmese bile izlemesi gerekmiyor mu? Günler öncesinden ilan edildi. Bir eksiklik olarak gösterdi kendini. Ulusal medya çağrıldı mı? Çağrılmadıysa neden çağırılmadı eleştirisi üniversiteye yapıldı mı, bilemiyorum.
– M. Tüzün:  Bu çalışmalar AB ilişkilerinin yansımadır. Çünkü ülkenin açılım politikalarında yapması gereken şeylerin bir parçası bunlar… Her ülkenin, kendi coğrafyasında bulunan dilleri, kültürleri koruma sorunluluğu vardır. Yine seçimlerde de ‘AB Şartı’ dile getirildi. Bu şart ve devletin bazı kurumları çabaların içine girdi. Elbette hükümetten bağımsız, habersiz değildir.
Yeterli değil, yine de… Bazı eksiklerle ve aksaklıklarla yürüyor.
Üniversiteler bunun yanında çok acil bir şekilde öğretim üyesi yetiştirme çabalarının içine girebilirler. Zazaca’yı çok iyi bilen üniversite mezunu olan insanlardan yararlanabilir. Belki bir dil kürsüsünde uygulamaya konur. Öğretim görevlisi ve akademisyenlerin de katkısı ile kısa zamanda hızlandırılmış programla yetiştirebilirler. Biz Zaza-Der olarak tüm imkânlarımızla yanlarında olacağız. İstanbul ya da Ankara Üniversitesi yapabilirler, diğerleri de, elbette… İnsanlarımızı cesaretlendirmek lazım…
Bugüne kadar dil ve kültüler aleyhinde o kadar propaganda yapılmış ki; sanki bu ülkede dil ve kültürler canlandığı zaman ülke parçalanacak…
Oysa ki; tam tersine insanların mutlu olması ve birbirlerine yansıtmalarına da sebep olacaktır.
– Dil; yeri geldiğinde kültürün parçası, yeri geldiğinde parçalayıcısı olarak lanse
ediliyor. Bu çok acı!
– İnsanların kendi toplumları içinde başarılı olmasının bazı temel nedenleri var. Eğer siz insanların ana dillerini engellerseniz, o insanların yaratıcılıklarında birkaç adım geride başlamasına sebep olursunuz.
Bir ülkenin bu zengin kültürü ile dünya çapında senarist, şair, romancı, daha başka kültürel alanlarda başarılı olmasının önüne set konuyor, o kültürlerin yaşamasını engelleyerek… Oysa bu kültürleri, bunlardan birkaçını bir arada özümsemiş, onu algılamış insanlar kendi alanlarında mutlaka daha başarılı olacaklardır. Dünyanın birçok yerinde denenmiş ve ispatlanmıştır ki çok dilli eğitim tek dilli eğitimden daha başarılıdır.
Diller, sadece konuşma aracı değildir. Dil ile düşünülür, dil ile görülür. Var olanı farklı dillerde görebilmek ne büyük zenginlik…
Dil; bize bilinç aktarıyor, bilgi aktarıyor. Birçok sır, dilin içinde saklıdır. Dilimiz ile gördüğümüz dilimiz ile düşlediğimiz dünyayı bizlere yasaklı kılmak; bunun adı beyaz soykırımdır.
– Türkiye’de Kuzey Kafkasya Halklarının tamamına Çerkes deniyor. Oysa ki bu halkların kendilerini ifade ettikleri isimleri çok farklı. Örneğin AdIge, Abaza, Oset, Ubıh vD. Zazalar ve Kurmançlar içinde Kürtlük ortak paydasından bahsedilebilinir
mi?
-M. Tüzün: Zazaca denilmeden kimsenin aklına Zazaların dili gelmez. Zaza demeden kimsenin aklına Zazalar gelmez. Genellemeler, bürokraside ve yönetim kadrolarında görev alanlar için kolaylıklar getirse de ülkeye hayırlar getirmez.
Bu genellemeler yüzündendir ki; biz Kafkasya’dan ülkemizde gelen halkları bir isimle adlandırıyoruz. Merak etmiyoruz. Oysa, biz o insanları tanımış olsaydık, kültürlerinden yaşamımıza bir şeyler yansırdı. Belki bir sorunumuzu aşmakta bir çıkar yol bulurduk. Biz, birbirimizi tanıdıkça kendi sorunlarımızı kendi halkımıza yönelik sorunları çözmede yol ve yöntemler öğreneceğiz.
Onlara karşı uzak ve iletişimsiz olmamız; kendi sorunlarımızı aşmakta da engel ve sıkıntı demektir.
– Kürt siyasi hareketinin vermiş olduğu kimlik mücadelesi Zazalar için ne tür sonuçlar verdi? Olumlu mu, olumsuz mu?
– Devletle Kürtler arasındaki ilişkilerden kaynaklanan bazı çabalar söz konusu. Ama yaşanan olayların yarattığı sonuçlar konusunda da bir takım etkileri var. Zaza coğrafyasında Zazacanın yoğun konuşulduğu köylerin çoğu boşaldı. Bu kendi yurdunda kendi toprakları üzerinde Zazacanın konuşulma şansını yok etti. Zazalarda dil ve kültür bilincinin oluşmasına da engel oldu.
– Boşaltıldı derken?
– H. Eren: Savaş koşullarında…. 1980’li yıllardan sonra bir savaştan kaçma var. Bir de daha önceden tespit edilmiş köylerin bir daha tekrardan yakılma durumu var. Dersim’de daha önce de birkaç kez yakılmış, boşaltılmış, “memnu mıntıka” ilan edilmiş köyler var. Ve her ne hikmet ise, 94’te tekrar bu köyler yakıldı ve boşaltıldı, yasak bölge ilan edildi. İnsanlar hiçbir yer gösterilmeksizin köylerini terk etmeye zorlandı.
– M. Tüzün:  Düşünsenize, Zazacanın olmadığı bir dünyada Zazalardan, Osetçe’nin olmadığı bir dünyada Osetlerden, Abhazcanın olmadığı bir dünyada Abhazlardan bahsediyorsunuz…
Ama o dil yok olduktan sonra o ruh kalmamış olacak. O ruhu taşıyacak olan dildir. Son yıllarda yaşanan olaylarda ve kirli savaşta en önemlisi; dil üzerinden ruhumuzu kaybettik.
1980’lerde yaşam imkânları yok olduğu gibi; İstanbul, İzmir, Ankara, Ege bölgesi, Türkiye’nin başka yerlerinde yaşayanlarımız; bölgeden sonradan göç etmek zorunda kalan insanlarımıza kendimiz bakmak zorunda kaldık.
Büyük bir bölümü yaşlıydı. İş bulamayacak durumdaydılar. Burada bir yük gibi gördüler kendilerini… Ve psikolojik olarak da sağlıklarını yitirdiler. Düşünebiliyor musunuz?
Yaşlı bir kadın şunu söylüyor:
“Sodır urzeme ra, péro soné kar, ez werté na çor désu de kherr u lal manenu, hata ve sondır.
Ma mordem dewe de véjiyé ro balkoni ser, domanu ra xeveri bıdo, cıré beso…”
“Sabah kalkıyoruz, beni bu dört duvar arasında bırakıp işe gidiyorlar. Ben akşama kadar dilsiz sağır kalıyorum. Oysa, insan köyde balkona çıkıp çocuklara küfretse yeter…”                         Bütün bu durum devlet katındakiler tarafından yeterince görülmedi. Bürokrasi bunlara kayıtsız kaldı, yaşadıklarımıza… Bu sorunların aşılmasını istiyoruz.
– H. Polat: 1982 sonrası yaşanan bu olaylar Zazacanın yok olmasına katkı sundu. 1970’li yıllarda Zazaların büyük çoğunluğu köylerinde yaşıyordu ve köyler kalabalıktı. Köylerde Zazaca konuşuluyordu.
 Nüfusun %80 i göç edip metropollere geldiler. Türkçe konuşmaya, Zazacayı unutmaya başladılar. Yeni doğan çocuklar Türkçe konuştu, Zazacayı hiç bilemediler.
Zaza-Der olarak buna seyirci kalamayız. İlk işimiz, İstanbul’da Zaza aileleri tespit edip onlara Zazaca öğretmek olacaktır.
– S. Yıldız: Zazalar ve Kürtler aynı coğrafyada yaşıyor. Bir de dışarıdan aynı şekilde adlandırıldıkları için tam anlamında ayrıştırma değil, ama ortak sorunları var. Bir katliam yapıldığında Zazalar da Kürt olarak değerlendiriliyor. Ve dışarıdan öyle biliniyor. Biz bu açıdan ilk aşamada okuduğumuzda Kürt denildiğinde o şekilde bilinçlendik. Baktığınız zaman Kürtlere laf söylendiğinde ben kendimi ötekileştirmiyorum. Ortak acılardan dolayı onun haklarını savunmak adına…
*Zaza Atasözü

 

Sayı : 2011 08