Ülkemizde Ulusal Biyogüvenlik Yasası ile GDO’lu ürünler yönetmeliğinin Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girmesinin üzerinden neredeyse 22 ay geçti. Tüketicilerin o günden bu yana ki gelişmeler hakkında pek fazla bilgileri olduğunu sanmıyorum. GDO tartışmaları da zaten saman alevi gibi, bir artıyor bir azalıyor. Geçen yıldan bu yana doğrusu içermesi muhtemel ürünlerin etiket bilgileri içerisinde “bu ürün GDO’ludur” diye bir ibareye de rastlamadım.
Rastlayan varsa da beri gelsin.
Halkımız ürünlerin ne içerdiğini bilmeden tüketmeye devam ederken, Ulusal Biyogüvenlik
Kurulu da genetiği değiştirilmiş mısır, soya gibi ithal ürünler hakkında raporlar hazırlıyor.
GD ürünler, doğal yolla değil, laboratuar ortamında ileri teknoloji kullanılarak bir mikroorganizma geninin aktarılmasıyla elde ediliyor. Ve bu nedenle de teknoloji ürünü kabul ediliyor.
Genellikle GD tohumlara haşereye direnç ve herbisite (yabancı ot ilacı) tolerans sağlayacak genler aktarılıyor. Haşereye direnç sağlamak için tohumun içine bir bakterinin toksin salgılayan geni ilave ediliyor ve bitki geliştikçe bu toksin tüm dokularında çoğalıyor.
Genetik değişimin yaklaşık yüzde 80`inin yapıldığı herbisite toleransı sağlamak için ise bir bakteriden tohuma aktarılan genin ürettiği proteinden yararlanılıyor. Bu protein o bitkiyi herbisitin etkisinden koruyor, geriye kalan tarladaki diğer tüm bitkiler atılan herbisitten ölüyor.
GDO’yu savunanlar bu teknolojinin olağan üstü olduğunu, ileride olası bir açlığı önleyeceğini ve insan sağlığına zararlı olmadığını savunadursunlar,
GDO yönetmeliğimize göre genetik değişikliğe uğramış gen oranı binde dokuzu geçtiğinde bunun etikete yazılması zorunlu iken, Ulusal Biyogüvenlik Kurulu Bilimsel Komitesi ilginç bir şekilde “oran konulmaksızın GDO içeren tüm ürünlerin etiketlenmesini ve bu ürünlerle beslenen hayvanların ürünlerinin etiketinde GD yemle beslendiği ibaresinin bulunması gerektiğini” öneriyor.
Peki neden acaba ?
Yine bilimsel raporlarda “GD ürünlerin kaza ile ve/veya sabotajla büyük ölçekte çevreye yayılması durumlarında alınacak hızlı ve kapsamlı önlemlerin Ulusal Afet Planlarıyla ilişkilendirilerek değerlendirilmesi ve planlanması” görüşü hakim.
Peki neden acaba ?
Bilimsel komite “GDO içeren ürünlerin insan ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin henüz somut olarak ortaya konulmamış ve gözlemlenememiş olması, bu tür ürünlere ihtiyatla yaklaşmayı ve bu konuda alınacak tedbirleri üst sınırda tutmayı gerekli kılmaktadır” saptamasını yapıyor.
Peki neden acaba ?
Siz içerisinde binde bir bile olsa GDO’lu ürünleri tüketir misiniz?
Türkiye’ye gelen GDO’lu ürünler içerisinde en büyük miktarı mısır ve soya oluşturuyor. Mısır ve soya gıda sanayinin yanı sıra, yem sanayinde de kullanılıyor ve hayvancılığımızın gelişmesi ile birlikte, yem tüketimimiz de artıyor. Bu durumda GD ürünlerin ithalatının değil, bedava yem kaynağı meraların ön plana çıkarılması gerekiyor. Eti, sütü ucuza mal edip, halkına ucuza yediren Yeni Zelanda gibi ülkeler aynen bunu yapıyorlar.
Özetle ülkemizin GDO`lara değil, kendine yeterliliği hedefleyen bilinçli tarım politikasına ihtiyacı var.
Sayı : 2012 03