İki film birden

0
644

Bir dönem sinemalara seyirci çekmek için kullanılan bir yöntemdi “iki film birden” duyuruları… Hatta bazı sinemaların, özelikle de taşradakilerin 3 film birden oynattıkları da olurdu. Genelde biri Yeşilçam (artık bunlar Yeşilçam klasikleri ile anılıyorlar) diğeri de Kung- Fu filmleri olurdu. Zamanın durağan ve renksiz günlerinde insanların hayatına giren bir renkti. Belki de sosyal olmanın sinema ve tiyatro ile kesişmediği bir dönemdi. Anlatmaya çalışacağım ilk film, bu zamanlardan kalma diğeri ise modern zamanların kısa filmlerinden. Makara dönsün, salon, ışıkları kararsın ve beyaz perdede akmaya başlasın görüntüler…

Kaf Dağını Terkedenler

1971 yapımı, hikaye ve senaryosunu G. Yıldırım Geç’in yazdığı (Yeşilçam’da bilinen adıyla Yıldırım Gencer), prodüktörlüğünü G. Yıldırım Geç, rejisörlüğünü Natuk Baytan ve G. Yıldırım Geç‘in yaptığı “Kaf Dağını Terkedenler” filmi Ankara, İstanbul ve İzmit Kafkas Kültür Derneklerinin katkılarıyla Balbalı ve Kuzuluk’ta çekilmiş. Filmdeki dans görüntüleri ise Ankara Kuzey Kafkas Kültür Derneği Halk Dansları Topluluğu’na ait…

Film, bir Çerkes köyünün Rus askerlerince basılmasıyla başlar; başka bir köyde ise Xase kurulmuştur, zulümden kaçıp Türkiye’ye (gerçi 1864’lerde daha Türkiye yoktur ama) gidip gitmemeyi tartışmaktadırlar. Susran adlı kahraman sonuna kadar kalıp savaşmaktan yanadır, Rusların en büyük destekçisi ve filmin kötü adamı ise Karabata’dır. Kahraman kızımız Mızago da Susran gibi sonuna kadar vatanı savunmaktan yanadır. Bu arada Rus ordularının komutanı Albay Maksimov da Karabata’nın kızına aşıktır.

Film, bildiğimiz Yeşilçam klişeleriyle örülü. Kahramanımız sevdiği kızla buluşmaya gittiğinde tuzağa düşürülür, ihanete uğradığını düşünürken kaşeni Mızago tarafından kurtarılır. Tuzağı; Karabata ve Albay Maksimov kurmuştur. Badireler atlatılır, Mızago arkadaşları tarafından Susran’a kaçırılır. Meclis kurulur, tartışmalar alevlenir, “kızı gönderelim, Susran’a tuzak kurdu” düşüncesi ağırlık kazanır. Buradaki Thamade pozisyonundakilerden birisi bize çok aşinadır, bu kişi Yıldırım Gencer’in babası ve o dönemki İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin başkanıdır. Çerkeskalı atlılar bütün ihtişamıyla oradan oraya koştururken alt fonda Kafkas dans müzikleri eşlik eder. Kıyafetler ve köy görüntüsü Çerkes yaşam biçimini yansıtmaktadır.

Susran ile Mızago’nun düğünü kurulur. Takviye biriliklerin geldiği haberi alınır. “Bizim atalarımızdan en büyük miras budur: savaş ve düğün bir arada yapılır” diyen Susran, savaşa gider. Zaferle köyüne döner. O da ne? Düğün basılmış, tüm köy kurşunlanmış, Mızago kaçırılmıştır. En yakın arkadaşı Kanşav ile giderler, kötü adamları öldürürler ve Mızago’yu kurtarırlar. Sevgililer birbirlerine sarılır, Mızago kocasına fısıldar:

“Dur Susran! Gideceksen beni de götür”

Susran’ın gözleri dalar ve cevaplar: “Gideceğiz hem de yeni vatanımıza, Türkiye’ye gideceğiz. Artık bu topraklarda hayat hakkı tanımayacaklarına inandım. Kalanları da toparlayıp gideceğiz” Fonda ritmik bir Lezginka başlar, yazılar akmaya başlar beyaz perdeden…

‘Kafdağını Terk Edenler’, belki de Türkiye’deki Çerkes diasporasının ilk uzun metrajlı filmidir. Acı olan ise bu filmin gün yüzüne çıkmamış olmasıdır; bu filmin devamında başka filmlerin çekilememiş olması daha acı vericidir. Bilebildiğimiz kadarıyla da Yıldırım Gencer’in de Çerkesleri konu edinen başka bir filmi olmamıştır.

Yıldırım Gencer (1936, Adapazarı- 17 Ocak 2005, İstanbul ) Yeşilçam’ın önemli oyuncularından biriydi; kimi zaman saygın bir beyefendi, kimi zaman kötülerin kötüsü, kimi zaman da aşkı ve vatanı için yılmaz bir savaşçıydı. 100’ün üzerinde filmde oynadı.

Yıldırım Gencer’i anlatan kardeşi Gündüz Gencer, “1995’te, doğup büyüdüğü Akyazı’nın Kuzuluk Beldesi’ne yerleşti. Burada tek başına yaşıyordu. Belirli zamanlarda ailece bir araya geliyorduk. En son yılbaşını hep birlikte evinde geçirdik. ‘Kaf dağını Terkedenler’ filmini beraber çektik. Bu filmi ve Halit Refiğ’in yönettiği, Can Gürzap ve Selçuk Özer’le birlikte rol aldığı ‘Yorgun Savaşçı’ adlı televizyon filmini çok severdi. Son yıllarda film ve dizi teklifleri geliyordu ama nefes darlığı çektiği için, artık kabul etmiyordu” diyor.

Saman Makinası

Perde aydınlanırken geriden yavaş ve bir o kadar da uğultulu tırpan sesi geliyor, yorgun bir adamın bozkırla mücadelesi mi bu acaba? Ve bir yılanın ortadan ikiye bölünmesiyle bir acıma ve bir hüzün siniyor bir adamın bakışlarına. Yılanı uzun uzun süzüyor,üzerini toprakla kapatıp işine devam ediyor.

‘Saman Makinası’, Ersin Mert’in ilk film serüveni… Senaryosundan yönetmenliğine, kurgusundan teknik alt yapısına kadar her şeye emeğini kattığı bir film… Uzunyayla bozkırındaki doğduğu topraklara uzanan hayallerine dokunduğu, geçmişe nostaljik bir yolculuk…

Son yıllarda kısa filmlere olan ilgi, sinemaya ve hayata farklı bir bakış getirdi. Ersin Mert’in filmi Akbank Kısa Film Festivali’nde 400 kısa film arasından finale kaldı ve Beyaz Güvercin Film Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nü kazandı Kasım 2012’de.

Hayatın rutini içindeki bir baba ile oğulun birbirlerine karşı mesafeli ama bir o kadar da sevgi dolu yalnızlıklarına fotoğraf tadında odaklanan 8 dakikalık film, tırpan sallamanın yorgunluğuna yenik düşen babanın kabustan uyanmasıyla başlıyor. Traktörle çektikleri otları saman makinasına atarlerken, birden bir yılan çıkıyor otların arasından ve oğul dengesini kaybedip saman makinasına düşüyor.

Ersin Mert, Uzunyayla’nın Yeniyapan köyünden. Filmde baba rolünü amcası Tarık Nart, oğul rolünü ise kardeşi Mustafa Mert oynadı; bu amatör oyuncuların doğallıkları, belki de yıllardır tekrarladıkları hayatın doğal akışını sergilemelerinden kaynaklanıyordur.

Önceki İçerikİzzet Aydemir anısına…
Sonraki İçerikApsuvara’dan anlamlı gece
Çurmit Sebahattin
Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı Çerkes Kuşçular Köyü’nde 1973 yılında doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Lise 1’den sonra okul hayatını bitirip inşaatlarda çalışmaya başladı. 1990 yılında İstanbul’a gitti. Orada İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin gençlik kollarında ve sosyal faaliyet kollarında yer aldı. 2005 yılında yayınlanmaya başlayan Jıneps gazetesinin yakınında, okuru olarak başladığı yayın serüvenine yayın kurulu üyesi olarak devam ediyor. Şimdilerde ise köyünde organik tarım yapma gayretinde.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz