ABD ve Rusya ortak hareket eder mi sorusunun Kafkasya özelindeki cevabını bulmaya çalıştığımızda, iki ülke arasında bazen sessiz bir ortaklığı, kimi zamanda aleni ortaklıkları görmemiz mümkündür.
Doç. Dr. Sedat Laçiner makalesinde:
“Garip, Amerikalılar tüm güçleriyle bölgenin yeniden Rusya’ya dönmesi için çalışıyor sanki… ABD bölgede kendi çıkarlarına göre davranmıyor. Amerikalılar ile Rusların belki de aynı doğrultuda hareket ettiği tek bölge Kafkasya…” diyor.
Bu yorumun üzerine Türkiye’nin Kafkasya bölgesini tanımama, Ermenistan ve Azerbaycan ekseninde bakma alışkanlığını da eklediğimizde, sağlıklı analiz yapılamadığını görüyoruz. Türkiyeli analistlerin ve Türk dış politikasının Kafkasya algısı, Karabağ, Azerbaycan, Ermenistan ekseninde Trans Kafkasya’ya takılıp kalmıştır. ABD ve Rusya yakınlaşmalarını anlamak için Türkiyeli analistlerden ziyade belki de Çinli analistlere kulak vermemiz gerekebilir.
Çinli stratejist Doç. Dr. Chien-peng CHUNG’un “Asya-Pasifik Teşkilatlarının Bölgesel Güvenlik Sağlanmasındaki Rolü” makalesine gelmeden önce APEC Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın (APEC) çalışmalarına göz atmamızda yarar var.
APEC bölgesel anlamda ekonomik, işbirliği, ticaret ve yatırım konularının paylaşıldığı (ya da bölgelerde akan paranın paylaşıldığı) uluslararası bir örgüt. Üye ülkelerin bakanlarının yıllık toplantıları da dahil olmak üzere örgütün tüm eylemleri APEC Sekreterliği tarafından yürütülüyor. Çin, Rusya ve ABD en önemli üyelerinden. Büyük Okyanusa kıyısı olan ülkeleri kapsıyor gibi gözükse de, 21 üyesi ile Uzakdoğu, Asya ve Kafkaslar çalışma alanı içerisinde. Ekonomik işbirliği olarak hayata geçen APEC, Doç. Dr. Chien-peng CHUNG ayrıntıları ve gerekçeleri ile anlattığı Asya-Pasifik Teşkilatının bölgesel güvenlik konusunda da çalışmalar yürütmektedir. Hammadde akışının, yeni pazarların, paranın seyahatinin, daima güvenli bölgelere ve yollara ihtiyaç duyduğu düşüncesinden hareketle, Kuzey Kafkasya’nın da içinde bulunduğu bölgeleri kontrol altında tutmak konusunda APEC, son yıllarda atılım içerisindedir.
Bir bölgenin güvenliği üzerine işbirliği yapmış ülkelerin, kuruluşların, bölgeye dolaylı ya da dolaysız müdahalelerde bulunmaması beklenemez. APEC, bunun formülünü gerekli bulduğu bölgelerden temin ettiği ve adına CEO dediği ortakları ile sürdürüyor. Kuzey Kafkasya’ya dair çalışmalarda bulunan yapılara mercek tuttuğumuzda, bir Çerkes’e rastlamış olmaktan artık şaşırmıyorum ancak APEC’in CEO’larından birisinin, APEC İş Zirvesi Teknik Müdürü’nün, Kabardey-Balkar Xase Başkanı İbrahim Yağan’ın yardımcılığını yapmış, Dünya Çerkes Kardeşler Birliği Başkanı, Zamir Shukhov oluşu beni şaşırttı doğrusu.
Amerika ve Rusya ilişkilerindeki anlaşılmazlığını çözmeye çalışırken Zamir’in konumu benim için daha ilginç hal aldı.
Biraz geçmişe dönüp hatırlayacak olursak, Nalçik’te KBC Çerkes Kongresi Başkanı Ruslan Keshev ile Elberd Bora feci şekilde dövüldü. Bu olaylar yaşanırken hedeflerden birisinin Zamir Shukhov olduğu, ancak orada bulunmadığı ifade ediliyordu. Zamir babası ile otomobilde giderken silahlı saldırıya uğradığı gerekçesi ile Kabardey-Balkar’ı terk ederken şunları söylemişti: “Kabardey-Balkar’da kalsaydım hayatımdan endişe ediyor olacaktım, Kabardey-Balkar’da yerel hükümet 1990’lı yıllardaki metotlara döndü, orada Çerkes halkının iyiliği hakkında konuşan herkes saldırı altında..a” Zamir, Kabardey-Balkar’ı terk etti ve Moskova’ya yerleşti. Amerika’ya gitmesi muhtemel iken şu anda Birleşmiş Milletler’le iyi ilişkiler içinde Moskova’da yaşıyor.
Doç. Dr. Sedat Laçiner’in Rusya ilgili analizine “garip” kelimesi ile başlamasını yadırgamamak lazım. Rusya’yı da, ABD’yi de, ortaklıklarını da anlamak zor. Düne kadar kurşunlanan ve Ruslar tarafından hedef olan Zamir Shukhov’a Moskova’ya ziyarette bulunan Hillary Clinton’ın yakın koruması olarak güvenmesini, diğer taraftan ABD’nin 2002 APEC toplantısında Zamir’i CEO’lar içinde en önemli yere oturtmasını anlamak zor.
ABD ve Rusya’nın sanki birbirlerinin alanlarına, temsilcilerine, CEO’larına dokunmama gibi bir prensip anlaşması içinde oldukları hissi yaratıyor insanda. Vatanlarını terk edemeyen vatandaşa ise daha dikkatli yaşamak ve anavatanın riskleri ile boğuşmak kalıyor.
Moskova’yı Moskova’da bırakıp, Kuzey Kafkasya’ya dönecek olursak:
Rusya’nın önde gelen gazetecilerinden Maksim Şevçenko, Rusya’nın geleceğinin Kafkasya’da yaşanacak gelişmelere bağlı olarak belirleneceğini savunuyordu. Şevcenko kadar Rusya da bunun farkındadır. Kuzey Kafkasya özelinde Rusya’nın önünde iki seçenek bulunmakta, bunlardan birisi ekonomik yatırımlar. Rusya’nın önümüzdeki 2025 kalkınma planında açıkladığı 81 milyar doları, 13 yıl içerisinde teslim edileceği güvenilir eller tesis etmesi, bunun öncesinde ise taşların yerine oturması, belki de bütün taşların yerinden oynaması gerekecektir. Rusya için ikincisi alternatif ise CİA’nın cirit atmasına izin verdiği topraklarda, kendini haklı çıkaracak gelişmelerin yaşanmasına izin vererek, baskıcı politikaları devreye sokmak olacaktır. Rusya’nın elinde bir “acı reçete”nin her daim hazır olduğunu tahmin etmek zor değildir.
Kuzey Kafkasya’daki satrancın önemli bir ayağı da İsrail. Rusya genelinde İsrail yanlısı ekonomik ve sosyal yapılanmaların da Rusya’yı rahatsız ettiği görülmektedir. Rusya Olimpiyat Komitesi Başkan Yardımcısı Akhmed Bilalov’un 8 Şubatta görevden alınması, İsrail firmaları ile ilişkiler konusunda Rus soğukkanlılığının nereye kadar sessiz kalabileceğinin bir göstergesidir.
Rusya’nın geleceğini bağladığı Kuzey Kafkasya’da, hangi boyutta gerçekleşeceği şimdiden tahmin edilemeyen bir “Kafkas Baharı” nın yaşanması muhtemeldir. Bölgeye hâkimiyetin ve paranın paylaşımı için bunun gerekli olduğu hissediliyor. Taşları yerinden oynatacak, dengeleri yerli yerine oturtacak bir “Bahar,” satranç tahtasının etrafında olan tüm güçler için kaçırılmaz bir fırsat olarak görülebilir. Kuzey Kafkasya halklarının olayları iyi okuması, emperyal güçlerin tezgâhında piyon olmaması, öte yandan Rusya’nın sessiz bekleyişine dikkat etmesi, fillerin güreşinden sadece çimlerin ezileceği gerçeğini unutmaması gerekir.
Sayı : 2013 03