Çerkes soykırımı

0
2200

Çerkesler 149 yıl önce yaşadıkları soykırım ve sürgün nedeniyle adalet istiyor. Yaşadıkları gerçekleri dünya kamuoyuna anlatıyor, bilgilendiriyor ve üzerinde düşünülmesini istiyor. 2014 kış olimpiyat oyunlarının yapılacağı Soçi gerçeğini de anlatılıyor. Felsefesinde evrensellik, barış ve dostluk olan olimpiyatların yapılacağı bölge ve yerli halkı hakkında bilgilendirme yıllardır sürüyor, sürecek.

Çarlık Rusyası ile uzun yıllar süren savaşlarda merkezi bir yapının eksikliğini geç farkeden Çerkeslerin 19. yy’ın ilk yarısında bir araya gelip bir meclis oluşturduğu, bu meclisin Çerkesya’nın başkenti ilan edilen Soçi’de toplandığı, Soçi’nin yerli sakinlerinin Çerkesler olduğu, oyunların yapılacağı Kbaada yaylasının (Rusça Krasnaya Polyana-Kızıl Çayırlık) Çerkeslerin son savaşına sahne olduğu, burada sadece savaşçıların değil savaş boyunca olduğu gibi yaşlı, kadın ve çocukların da öldürüldüğü, Rusça ismin Çerkes kanı ile yeşilin kızıla boyanması nedeniyle verildiği, bu bölgenin sürgüne gönderilecek Çerkeslerin toplandığı ve bekleme sırasında soğuk, açlık ve salgın hastalıklardan birçoğunun öldüğü toplama kamplarından biri olduğu gerçeği anlatılıyor.

Çerkeslerin anavatanları Kafkasya, dolayısı ile Rusya Federasyonu (RF) ve Adıge, Abaza ve Vubıhlar özelinde bakıldığında anavatanda yaşayanlardan çok daha fazlasının yaşadığı Türkiye, adalet arayışında daha bir önemlidir. Kamuoyunun, aydınların, gazetecilerin, akademisyenlerin, biliminsanlarının, sanatçıların, politikacıların konuya dair söyleyecekleri her söz, takınacakları her tavır, sorunun çözümüne dair mesafe alınmasını hızlandıracaktır. Özellikle RF’de Tamara Polovinkina (Çerkesya Gönül Yaram kitabının genişletilmiş baskısı için çalışmasını sürdürdüğü bilgisi geldi, paylaşmak isterim) gibi insanların söyleyecekleri RF kamuoyu kadar dünya kamuoyu açısından da değerli olacaktır. Olimpiyat oyunlarında kürsüye çıkacak bir sporcunun tek bir hareketi, bizlerin aylarca gösterdiğimiz çabalarla ulaşılan bir noktaya bir anda ulaşılmasını sağlayabilecektir. Konuya dair bizlere de düşen birşeyler vardır.

Barış süreci

‘İnsanlarının barışık olmadığı bir ülkede yaşıyoruz’ cümlesini çok kullandığımı hatırlıyorum. Yaşamın her alanında gözlemlenen bir şekilde zor kullanarak bastırma, kabul ettirme durumu, devletten bireye yansımış gibi. Futbol maçlarında, trafikte, herhangi bir kuyrukta, kadın-erkek ilişkisinde, siyasi bir tartışmada, birçok alanda saldırgan bir tutum takınmaya, hatta can almaya hazır gibiyiz.

Çatışmasızlık halini her alanda çok özlediğimiz söylenebilir rahatlıkla.

Şimdi bir süreç yaşıyoruz. Silahların susması gerek diye başlayan sürecin kendisi çatışma nedeni oldu. Bu ne yaman çelişki diyesi geliyor insanın. Doğal olarak süreci bulunduğu yerden değerlendiriyor herkes, ben de öyle yapıyorum.

“Silahlar sussun, kan dursun”, bu çağrıya olumlu yanıt vermeyecek kimse yok diye düşünür insan, meğer öyle değilmiş, “şimdiye kadar akan kan ne olacak” gibi bir dizi karşı çıkış “gerekçesi” buluyor bir kesim. O kesim nasıl tanımlanır bilemiyorum doğrusu.

Silahların susmasına koşulsuz destek. Barışa koşulsuz destek. Yok başka çıkar yol. Vicdan sahibi herkesin yaklaşımı budur diye düşünmek istiyorum. Gelişen bir irade var, öncelikle bu iradeye omuz vermek gerek. Kalıcı bir çözüme giden yol böyle örülebilir.

Tek millet, tek din ve hatta tek mezhep gibi tekçi anlayışlar insanlar için birer tuzak. Asıl ayrışma ve çatışma kaynağı işte bu anlayıştır ve üstelik biz bunu yaşayarak öğrendik. Daha fazlasını öğrenmek istemiyoruz, çözüm istiyoruz.

Barış iradesini ortaya koyan tarafların gizli ajandaları olabilir. Müzakerelerde bilemediğimiz şeyler konuşuluyor olabilir. Bu anlamda sürecin şeffaf yürümesini istemek elbette önemlidir. Bunu talep ediyor olmanın zemini oluştu, kötü mü?

İktidar partisine güven duymadığımı çok yazdım. Süreç BDP’den bağımsız değil ve özellikle halklar-kimlikler konusunda gözüm üzerlerinde olacak.

Her halk, diğer halkın gerçekliğini ve tarihsel değerlerini yadsımadan, “özgür iradelerin ön kabulü” doğrultusunda bir arada yaşamalı. Halkların gönüllülük temelinde birlikte yaşamalarını engelleyen, kan ve gözyaşından beslenen senaryolara direnmeli.

 

Sayı: 2013 05

Önceki İçerikKısa bilgilerle Çerkes Soykırımı
Sonraki İçerik“Çeçenofobi’ye izin vermeyin”
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.