Kanuni Sultan Süleyman’ın Çerkes eşi Malhurub (Mahidevran) (2. Bölüm)

0
2052

Malhurub sadece ağabeyisini değil başka Çerkes beylerini de Osmanlıya getirtmeyi başarmış ve Saray’da bir Çerkes partisinin oluşmasını sağlamıştır. Bütün bu olaylardan Malhurub’un yani Mahidevran’ın Osmanlı Sarayı’nda çok nüfuzlu olduğu anlaşılıyor. Fakat bu kudret ve kuvvetinin temeli; teyzesi olan Ayşe Hatun’un (Hafsa Hatun?) ve eşi Sultan Süleyman’ın desteğinden oluşmaktadır. Mahidevran’ın Osmanlı Sarayındaki hakimiyeti meşhur Hürrem Sultan’ın Saray’a girip Padişahın gözdesi olmasıyla sona ermiştir. Tarihcilere göre Hürrem 1520 yılında Pargalı İbrahim Paşa’nın himmetiyle Osmanlı Sarayı’na girmiştir. Çünkü İbrahim Paşa, Hürrem’i İstanbul’da bir esir pazarında görmüş ve efendisi olan Sultan Süleyman’a bir nevi taht hediyesi olarak sunmuştur. Bu hareketinin ne kadar yanlış olduğunu ileride boğazına yaykirişi geçirildiğinde anlayacaktır.
Bilindiği gibi İslam dünyasında çok eşlilik gayet normal bir olaydır ve dini temeli vardır. Çok eşli olan bir erkeğin diğer eşlerine saygıda kusur etmemesi şart koşulmaktadır. Fakat Sultan Süleyman, aslen Ukraynalı olan Alexandra Lisowska’yı, Hürrem ismi ile gözdesi yaptığında diğer eşlerini ihmal etmeye başlamıştır. Malhurub, eşi’nin üstüne başka kadın almasına ve üstelik alelade ve Ukraynalı bir Cariye ile gönül eğlendirmesine haliyle çok sinirlenmiştir. Bir Çerkes prensesi olarak gurur ve haysiyet sahibi Malhurub’un, kendisine yapılan bu ağır hakaretten dolayı kalbi parçalanmıştır. Çerkasski ailesi’nin bana anlattığına göre Malhurub evvela kayınvalidesi Hafsa Hatun’a gidip eşini şikayet etmiş. Hafsa Hatun da hakiki bir kayınvalidelik yapıp “Oğlum arzu ettiği ile beraber olur, sana mı soracak?” gibisinden birşeyler söyleyip gelinini dairesine göndermiş.
Şimdi burada gene önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Malum olduğu gibi Osmanlı Sarayı’ndaki kadınların konumu bellidir. İster Prenses olsun ister Cariye olsun farketmez, hepsi de Padişah’ın desteğine muhtaçtırlar. Malhurub akıllı olmasından ziyade gurur sahibi olduğundan, kendisine yapılan bu ağır hakareti kabul etmeyerek, canından olma pahasına günün birinde Hürrem Hatun’u bir güzel tartaklamıştır. Bu önemli olay nasıl gerçekleşmiştir. Venedikli elçilere kadar duyulan bu tarihi olayın nasıl cereyan ettiğini bir de Malhurub’un ailesinden dinleyelim:
“…Günün birin de halamız kızkardeşleri ile beraber Harem’in büyük bir sofasından geçerken orada Hürrem’e tesadüf etmiş. Hürrem oturmuş, etrafında başka Saraylılar ile gülerek sohbet ediyormuş. Halamız gördüklerine o kadar sinirlenmiş ki, doğrudan Hürrem’in üzerine yürüyüp arkadan saçından tuttuğu gibi yere fırlatmış ve: “Rezil! Seni satılmış et parçası kadın! Demek benim yerimi almak istiyorsun, benimle yarışabileceğini mi zannediyorsun? Seni geldiğin o Rus cehennemine geri göndereceğim!” diye bağırmış ve Hürrem’i bir güzel dövmüş. Arkadan kızkardeşleri ve Saraylılar yetişmeseymiş oracıkta Rus cariyeyi öldürecekmiş…”
Bu olaydan sonra olanlar malum: Hürrem çok kurnaz olduğundan Padişah kendisini dairesine çağırdığında gelmeyeceğini söyletip koca Hükümdarı kendi kapısına kadar getirttirip kilitli kapılar ardına bırakmış ve ancak Sultan Süleyman’ın yalvarmaları üzerine içeri almıştır. Sultan Süleyman sevgilisinin yaralı yüzünü görüp, kim tarafından bu hale getirildiğini öğrenince de doğrudan Malhurub’un dairesini basıp, iffet timsali Çerkes prensesine hakaretler ve tehlikeli uyarılar savurmuştur. Acaba o an Malhurub Mahidevran ne hissetmişti? Ne kadar çaresiz bir durum. İleride kocası dediği Sultan Süleyman, kendi oğullarının idamını dahi emredecekdir ve asil ve mazlum Çerkes prensesi Malhurub Mahidevran Bursa’da hayatının sonuna dek bir fukara hayatı yaşayacaktır.
Çerkes halkı’nın kadersizliği ve Çerkes kadınının gurur ve iffeti Malhurub’ta adeta bütünleşmiştir. Ruhu şad olsun.
Ayrıca Malhurub’un küçük erkek kardeşi Temruk Mirza da kendi kızlarından birine ablasının adını vermiştir. (Bitti)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz