Bilirsiniz eskileri; “Bizim zamanımızda… Biz gençliğimizde… O zamanlar… Eskiden böyle miydi ya?” gibi laflarla söze başlarlar, ardı arkası gelmez laflarla geçmişi yere göğe sığdıramazlar. Yeni kuşakları da “Zamane çocukları… Çoluk çocuğa kaldık… Çocuk işte… Aile terbiyesi almamış… Terbiye evden başlar… Terbiyesiz n’olacak… Kendini bilmez zavallı… Bulursun belanı…” benzeri ardı arkası gelmez laflarla da yeni nesilleri yerden yere vurmakta hiç de tevazu göstermezler.
Yaşadığımız toplumun özelinde böyle bir halk yaklaşımı varken, İslam dünyasının genelinde de durumun bundan farklı olduğu söylenemez.
Ben de “atalara” uyarak (!) bizim zamanımızda “hiç de böyle miydi?” diyerek lafa başlamak isterim.
Gerçekten Adıge toplumunda nıbjı (yaş)’ını almış olan insanlar, gündelik hayata ilişkin lafa başlarlarken hiç de yukarıda verdiğimiz örneklemeler gibi söze başlamazlardı. Çünkü Adıgelerde çocuğu anne dünya getirir ancak çocuğun emzirilmesinden gayrı anneye pek iş düşmezdi. Çocuğun eğitimiyle ilgili tüm sorumluluk öncelikle babaanneye (ANIY: BÜYÜK ANNE) aitti. Daha sonra halalar ve amcadan büyük yengeler, varsa adaptasyonunu tamamlamış gelinler gelirdi. Ama her şey TETEJ’IN (Dede: Büyük baba) kontrolünde devam eder idi.
Çocuk yetiştirilirken, onun cesaretinden (blane), asaletinden (ase), ahlakından (şenxabze), akraba ve insan sevgisinden (Lhıte) asla ödün verilmezdi. Mala ve dünyaya tamah etmesinden kesinlikle uzak tutulmaya çalışılırdı. Velhasıl kimi toplumlar başkalarının mallarını, mülklerini, insanlarını, ülkelerini nasıl yağmalayacaklarının hesabını yaparlarken Adıgeler dünyaya getirdikleri varlıklarını nasıl İNSANÎ yapacaklarıyla uğraşmaktaydılar. Yaşam biçim haline getirdikleri XABZE ise tamamıyla dünyayı yaşanabilir hale getirmeye dayalıydı.
Bırakın çocuğun eğitiminin büyüklerin eğitimine tabi olması, çocuğu dünyaya getiren anne bile, gelin olarak geldiği evin eğitimini tamamlamadan, o eve tamamen adeta monte olabileceğine, o evin asli üyesi seviyesine gelebildiğine inanılmadan LEĞUNE’DEN (şimdiki yatak odası, gelin odası) asli ihtiyaçların dışında adımını dışarı atmazdı. Asli ihtiyaçlar için dışarı çıkışı da kendi başına olmazdı. Mutlaka yanında bir mihmandarı olurdu. Geline önce neresi tanıtılacaksa, o tanıdığı yerle ilgili ne yapması gerekiyorsa o öğretilir, sonra gelin, o yerle ilgili yapması gerekenlerle ilgilenmeye başlardı. Böylece anne adaylığından itibaren eve katılan her bir birey sıkı bir eğitimden geçer ve öyle ailenin üyesi olma şerefine ererdi. Zira XABZE MEDENİYETİ, İNSANI İNŞA MEDENİYETİ idi.
Hal böyle olunca önden gidenler, arkalarından gelen kendi evlatlarını insan olamamakla itham edemezlerdi. Öndekilerin, ardıllarına dönüp baktıklarında “insan olamamakla” itham etmeleri demek, aynı zamanda kendilerinin de insan olmadıklarını söylemeleri demektir.
Kendi içlerinde yaşayan Adıgelerin dünyasında tanımlamalar daha çok; “Chele ş1ağo (Haş çocuk)… Pşeşe daxe (Güzel kız)… Wuneğo xharzınex Düzenli aile)… Ts1ıf zande (Düzgün insan)… Şen daxe xelh (Güzel ahlak sahibi)” gibi olumlama üzerine kuruludur.
Toplumlar, yeni kuşakların kendi eserleri olduklarını unutmamalıdırlar. Söze “Ben eskiden…” diye lafa başlayanların neredeyse tamamı adeta zanlarına tapıyorlar. Eskilerin kendi dönemlerinde de saygısızlık, kabalık, hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk, eşkıyalık, yankesicilik, cehalet, tembellik, kir pas içinde yaşama, rüşvet, iltimas, tecavüz, cinayet, madde bağımlılığı gibi ne kadar kötülükler varsa hepsinin misliyle olduğunu unuturlar kendilerini pirü pak göstermeye çalışırlar. Belki de bu, kendi olamadıklarını hayallerinde yaşamak istemelerinden kaynaklanmaktadır.
Siz çocukken de bozuk adamlar vardı, bugün de var, yarın da var olacaktır. O gün herkes pirü pak idi de, bugün mü herkes kirlendi? Kötülük yeni icat edilmedi ki. İnsanlıkla beraber süre gelen bir şey. İyilik gibi… Bu gün de pırıl pırıl insanlar var, yarın da olacak. Kötülerin olduğu gibi… Bunlar sizin devrettikleriniz yani. Başkalarından devraldığınız ise sizlersiniz. Yani biz, bizden öncekilerin aynasıyız; bizden sonrakiler ise bizim aynamız. Kimse kendisi aklayıp başkalarını suçlamasın. Ne ektiysek onu biçiyoruz. Bunca güzel insana da haksızlık etmeyelim. Değişmek lazım, değişmemiz lazım. İyiye, güzele ve insani olana doğru değişmek…
Eşkıyalık Kabil’den beri sürüp geliyor. Allah ise yeryüzüne zaafa uğratılmışları iktidar etmek istiyor. (Kasas Suresi; 5. Ayet) Karar sizin. İstediğiniz tarafa evrilin. Bense elimden geldiği kadar evrilmeye devam edeceğim. Sağlıcakla.