“İlkbahar” mevsimine neden bu adı takmışlar bilmiyorum. Ama Adıgelerin ilkbahar için neden ĞATXE dediklerini çok iyi anlayabiliyorum. ĞATXE: Yılı Yazmak, demektir. Gerçekte de yıl ilkbaharda yazılır. İlkbaharda tohuma ne durmuş, ne çiçek vermişse o yılın bereketi, ürünü odur. Tabiatta canlanan her şey ilkbaharda hayat bulur. Bu mukadderat tüm canlıları da etkiler ve ilgilendirir.
Ne hazindir, ne çiledir, ne ızdıraptır, ne talan ve ne tarumar oluş, ne bitmez kopuştur, dilim demeye varmaz, ama ne acı yok oluşa sürükleniştir ki benim milletim bir buçuk asırdır her şeyin hayat bulduğu, şenlendiği, coştuğu bu bahar mevsiminde dünyanın onlarca ülkesine dağılmış hazan mevsimini yaşıyor. Ne yazıktır ki Adıgeler kendi soydaşlarının, dünyanın hangi köşesinde, hangi şartlarda var olduklarını dahi bilmeden, birbirlerinden habersiz bir buçuk asır gibi bir zaman dilimini tükettiler.
Adıgelerin; İskitler, Hunlar, Tatarlar, Moğollar, Avarlar, Hazarlar vd. ile yaptıkları savaşları bir yana, Ruslarla yapılan üç asrı aşkın çatışmaların sonunda yenildiler ve insanoğlunun Kafkasya’da yaşam bulduğu günden beri yaşadıkları asli topraklarından kopartıldılar. Yetmedi bu acı yenilginin sonucunda, dünyanın dört bir tarafına dağıtıldılar.
Bütün uluslar, dünyanın nadide yerlerinden biri olan İstanbul’u almak için canları dâhil her şeylerinden vazgeçebildiler. Adıgeler ise, bırakın İstanbul’a gelişlerini memnuniyetle karşılamayı, onu ağıtlarla, hüzünlerle andı. O cennet gibi güzel şehri, uzun süre, adeta sürgün yeri gibi gördüler. Çünkü Adıgeler geldiği yerden çok, ayrıldığı toprakları, ayrılış biçimini ve yaşadığı acıları, travmaları, uğradığı haksızlıkları ve zulümleri hiç ama hiç unutmadı. Bunun içindir ki gönlü okşayan MAYIS ayı hatta bahar mevsimi Adıgeler için bir hüzün ayı, hatta bir hüzün mevsimi gibi olmuştur. Çünkü Adıgeler on binlerce yıldır hayat ve hüküm sürdükleri kadim yurtlarını, özgün kültürlerini seçkin uluslarını yüz elli bir yıl önce yitirmişlerdir. Son birkaç yılı saymasak, iyileştirici hiçbir hadiseye de şahit olunmamıştır.
Diyelim ki bir buçuk asır önce insanlar büyük hatalar işlediler. Onulması güç yaralar açtılar birbirlerine. Diyelim ki geçmişte insanlar çok zalimdi. Diyelim ki o zamanlar insanlar cahil idi. Diyelim ki o zamanlar kimleri haklıydı ya da kimileri haksızdı. Diyelim ki bir an, artık bunlarla uğraşmayalım.
Peki ya geldiğimiz çağda insanoğlu, 19. yüzyılda Irkçılığın, Marksizm’in, kapitalizm’in ya da başka herhangi bir “-izm”in sebep olduğu sosyal yada coğrafi sınırlara sıkışıp mı kalacak? İnsanlar hep böyle açılarını tazeleyerek ömürlerini tüketip gidecekler mi? Hiç mi mavi gök kubbenin altında birlikte nefes alabilmenin zevkini yaşamayacaklar. Hep kedi köpek kavgası mı vereceğiz? Kaldı ki günümüzde kedi ve köpekler de aynı tabaktan birlikte yiyebiliyorlar. Zulümleri sürmesi; haksızlıkların, acıların azalması yerine artması; gözyaşının, kanın her geçen gün daha çok akması… böyle mi devam edecek?
Ben Varşova Paktı dağıldıktan sonraki süreçte Çeklerle Slovakları hayret ve takdirle izledin. Kimseye minnet etmeden, üstelik hiç bir mermi dahi atılmadan, bir yıl gibi kısa sürede anlaşarak masadan kalktılar. Dahası dost kalabildiler. Ama başkalarının veya birbirlerinin haklarını kabul etmeyen toplumlar ise yıllarca savaştılar, savaşıyorlar.
Bazı insanların basiretleri bağlanabilir. Ancak toplumların ve milletlerin basiretleri bağlanmamalıdır. Milletlerin basiretlerinin bağlanması demek, milletlerin felaketi, insanlığın rezaleti demektir.
Hiç bir millet ebediyen bir birleriyle düşman kalamaz, kalmamalı. İntikam aşağılık bir duygudur. Adıgelerin ne tarihlerinde ne de xabzelerinde böyle bir duyguya raslayamasınız. Ancak Adıgelerin adalete ve özgürlüklerine düşkün oldukları bir gerçek. Yeryüzünde adil olmak ve özgür kalmak kadar aziz başka hiçbir şey bilmiyorum. Bugün dünyanın da tek eksiği de bu iki şeydir: Adalet ve Özgürlük.
Rusya Federasyonu bugün Adıgeleri, Rusya sınırları içerisinde yaşayan diğer milletler kadar eşit vatandaş olarak görüyor ve bu insanların sorunlarına bir çözüm bulma gibi insani düşüncelere sahip ise Çerkesya topraklarını asli sahiplerine açmalıdır. Aksi takdirde Çarlık yönetiminin yol açtığı Adıgelere karşı uygulanan “Pseqod” harekâtını bu günkü yöneticiler tarafından da tasvip edildiği sonucu çıkarabilmek mümkün olacaktır.
Adıgeler başkaların hayır duada bulunurken “Allah’ım ğeş1e ç1ah wéş1: Allah seni uzun ömürlü kılsın” derler. Ömür kelimesinin karşılığı olan “ĞEŞ’E” kelimesi, “Ğe”: yıl ve “ş1e”: yap kelimelerin birleşmelerinden meydana gelir. Naçizane kanaatim odur ki onların bu güzel duasına istinaden ve diğer yaşam biçimlerine baktığımızda da Adıgelerin yaşamın önemini ve yaşamın güzelleştirilmesi gerektiğini çok iyi bildikleri sonucunu çıkartıyorum.
Allah Âdem’den günümüze kadar “günleri dokuya dokuya” gelmiş bu aziz milletin ömrünü sen kıyamete kadar uzun kılsın. Adalet ve Özürlüğünü daim kılsın. Bu aziz milletin özgürlük savaşçıları yurtlarını savunurken sayıları yetmedi ve yurtlarından oldular. Yani özgürlüklerine bir yurt ve bir millet feda ettiler.
Umuyorum ki Rabb’ım onlara en güzel yurdu vermiştir. Çünkü Allah asla vadinden caymaz. Ayet mealini dikkatlerinize sunuyorum.
“Rableri de onların dualarına şöyle karşılık verdi: ‘Sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbirinizin emeğini boşa çıkarmayacağım, çünkü sizler birbirinizi tamamlayan parçalarsınız. Hicret edenler, yurtlarından sürülenler, benim yolumda zulme uğrayanlar, yine bu yolda kâfirlerle çarpışanlar ve çarpışırken öldürülenlerin kusurlarını örtüp affedeceğim. Onlara Allah’tan bir ödül olarak içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğim. Şüphesiz en güzel mükâfat Allah katındadır”. 3 /195. Ali İmran.
Herkes hesap verecek, kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacaktır. En güzel karşılığı da o verecektir. Öyleyse şehitler için ne gam. Onlar için ne gam!. Ruhları şad olsun.
Zülüm edenlere gelince:
Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen mutlaka hüsrana uğramıştır. Ta Ha: 111
Allah zalimleri ise hiç sevmez. Çünkü “Zulmedenler hüsrana uğramıştır.”