Bundan yüz elli yıl önce Adıgelerin Karadeniz’de yaşadıklarının bir benzeri, daha küçük çapta da olsa Akdeniz’de yaşanmakta. Savaşlardan kaçan mültecilerin bir bölümü sağlıksız koşullardaki kamplarda yaşam savaşı verirken, bir bölümü her şeyi göze alarak Avrupa’ya gidebilmek için ellerinde kalan son parayla, botlara teknelere tıka basa dolup, genellikle hüsranla biten deniz yolculuklarına çıkıyorlar. Sanırım biz Çerkeslerin en iyi anlayabildiği ve canını en çok acıtan Akdeniz’deki bu dram. Suriyeli mültecilerin Türkiye sınırlarını akın akın dolduruşunda yüz elli yıl önce aynı kaderi paylaşan halkımızı görüyorum, bu da üzüntümü katmerli olarak yaşamama neden oluyor.
Ülkemize sığınan mültecilerin bir bölümü bulabildikleri tek iş olan mevsimlik tarla, bahçe işlerinde çalışmaya yönelmiş durumda. 12 Eylül askeri darbesinden sonra köylerini terk edip kentlerin varoşlarına sığınan Kürt işçilerle aynı kaderi paylaşıyorlar. Kucağına düştükleri yoksullukla bulabildikleri her işi yapmaya hazırlar. İş bulamayanlarsa çocuklarını doyurabilmek için her köşe başında karşımıza çıkarak yardım talep ediyor. Onlar için hiçbir şey yapamamanın ezikliğini her gün yaşıyoruz.
En ucuz şeyin insan hayatı olduğu memleketimizde her yıl yaşanan mevsimlik katliamlarda hayatını kaybedenlere Suriyeli mülteciler de eklendi. Mersin’de de sık sık karşılaştığımız, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu, kamyonet kasalarını dolduran işçiler her gün bir lokma ekmek parasına ölüme taşınıyorlar. Tarım işçiliği onların çoluğu çocuğuyla herkesin çalışmasına rağmen geçimlerini sağlayamayacakları denli düşük ücretlerle sömürülmelerine neden oluyor. Ne yazık ki haklarını arayabilecekleri bir sendikaları da hâlâ yok. Varoşlarda yaşayan Kürt işçiler, (genelde kadınlar) mevsimlik tarım işçiliğinin yanında ev işçiliğinde de ciddi anlamda sömürüyle karşı karşıyadır. Bundan yıllar önce köylerinin dışında bir hayat bilmeyen kadınlar, kentlerde lüks evlerin işçiliğini yapmaya başladıklarında memleketteki büyük adaletsizliğin farkına vardılar. Her koşulda köle gibi çalıştırılan ev işçileri de mevsimlik işçiler de koşullar sağlanıp köylerine dönebilseler (ki bunun için çözüm sürecinin hızla işletilmesi öncelikli koşuldur) çok daha insanca bir yaşama kavuşacaklar, yerli işçilerin de (ucuz işçilik nedeniyle) iş alanları daralmayacak, ayrımcılık da bu kadar tırmanmayacaktır.
İnsanlar tembel değil, canla başla çalışmaya hazır. Onların yerinden yurdundan edilmesi, üç kuruş para için köle gibi çalışmak zorunda kalmaları, eğitim görme zorunluluğu olan çocukların eğitiminin yarıda kesilip çalıştırılmalarına göz yumulması birkaç reklamla inandırılmaya çalışıldığımız sosyal devlet olduğumuz yalanına kanmamıza engel oluyor. İşçiler tuvalet, banyo, içecek su bulamazken ve birilerinin lüks içinde altın kadehlerle sofralarını süslediklerini aynı televizyonlardan izlerken biraz çekinmek lazım. Yoksulla zengin arasındaki uçurumun büyümesi, bir gün o zenginlerin sokağa çıkamaz hale gelmesini de beraberinde getirecektir. Şimdi bile bizi yönetenlerin sokakta bir koruma ordusuyla gezmeleri bunun kanıtıdır.
12 yıldır iyi bir tarım politikası geliştiremeyip, işçiyi dayıbaşıların, çavuşların eline bırakanlar; o işçilerin, on beş kişi yerine otuz, kırk kişinin taşındığı minibüslere, kamyonetlere tıkıştırılıp, sağlıksız bir şekilde sürdürdükleri yolculuklardan (sağ çıkabilirlerse) sonra ulaştıkları yerde, aynı imkânsızlıkların yanı sıra etnik ayrımcılık nedeniyle saldırıya uğradıklarından, herhalde haberdar oluyorlardır. Memleketin yarısının bankalara borçlanarak yaşamını sürdürdüğü ülkemizde tarım işçilerinin bankası da dayı başılar, çavuşlardır. Geçim sıkıntısını had safhada yaşayan tarım işçileri gelecek sezonun parasını da borçlanarak yaşamaya çalışıyorlar. Bu alanda Kürt halkının yanı sıra Suriyeli mültecilerin çaresizliği de kullanılarak oluşturulan ucuz işçilik nedeniyle bu insanların yerli işçilerle karşı karşıya bırakılmaları engellenmeli, etnik ayrımcılığı körükleyen bu durum ortadan kaldırılmalıdır. Köylerini terk etmek zorunda kalan Kürtlerin geri dönüşü için kendi topraklarında çalışmaları desteklenerek, mayınlanmış arazilerin temizlenip yoksul köylüye dağıtımı da sorunları büyük ölçüde çözecektir fakat Suriyeli mülteciler için çözüm çok daha zor görünüyor. Onlar için en büyük temennimiz hayatlarını kurdukları ülkelerinde özgürce yaşayabilmeleridir. Bu gerçekleşene kadar başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalmış bir halkın evlatları olan biz Çerkesler de herkesten daha çok duyarlı davranmalı, elimizden geldiğince sorumluluk almalıyız.