Kalbim kanıyor

0
506

Değerli okurlar bu yazımız diğerlerden biraz farklı olacak, nazım ve nesir bir arada. Görseldeki sözler 15 Temmuz 2016 gecesi ülke olarak yaşadığımız menfur yetki gaspı kalkışmasında şakilere başkaldıran bir hemşerimiz Erol OLÇOK ve sevgili yavrusu Albdullah OLÇOK için içimden geldiği haliyle kaleme alınmıştır. Değerleri şehitlerimizin ruhlarına ithaf ediyorum. Resimde baba Erol rahmetlinin tebessümle, yavrucuk Abdullah’ın şaşkınlık içinde arkaya dönük bakışları beni ziyadesiyle etkilemiş ve dilimin döndüğü kadar kelimeler dökmeye çalışmıştım. Buraya resimle beraber almayı uygun gördüm. Tüm özgürlük şehitlerinin ruhları şad olsun.
Öte yandan bu elim hadise hakkında elbette bizim de söylenecek sözümüz vardır. Ancak bu toz dumanın arasında ne kadar yerini bulur pek emin değilim. Bu açıdan daha kısa birkaç şey söylemek isterim.
Öncelikle şunu belirtmeliyim: Her nereden gelirse gelsin tek tipleştirme hareketi ne insani ne de İslami’dir. Geçmişten beri TC’nin düştüğü en büyük hata bu tek tipleştirme hareketiydi. Devletin aşamadığı, içinde debelenip durduğu sıkıntının temeli de budur: Tek tip insan yetiştirme hadisesi. Tek kalıba sığmayan halk geliştikçe, devlette de aşırı refleksler gelişir ve olur olmaz işlere tevessül ederdi. Darbeler gibi. Hele cumhuriyetin kuruluşundan beri, ülkenin belli bölgelerinde askeri vesayetin eksik olmayışının nedeni de bu tekçi zihniyettir. Bugün ülkenin demokratikleşmesinde patinaj yapıp durmasının nedeni de…
Öte yandan iktidar gaspına tevessül edenler, 2. Dünya Savaşı yıllarındaki mantıkla ve örgütlenme biçimiyle iletişim devriminin yapıldığı, gelir düzeyinin arttığı, tüm kalite yetersizliğine rağmen okuma oranının yükseldiği, sınırların ortadan kalktığı, şeffaflık ve katılımcılığın yükseldiği günümüzde devletin kurumlarını işgal ederek halka rağmen iktidar olunamayacağını herkesin bildiği günümüzde bunlar çözüm yerine çok daha büyük problemlere neden olabilmektedirler.
Cumhuriyetin ilk yirmi yedi yılı anti demokratik tek parti diktası ile geçti. Başta cumhuriyete öncülük eden Çerkesler tavsiye edildiler. Çoklu partili sisteme geçileli henüz on yıl olmadan, askeri darbe ve idamlar… Sıkıyönetim ve olağanüstü haller… On yıl sonra yeniden askeri darbeler. Yine sıkıyönetimler ve olağanüstü haller. Sonrası 12 Eylül… Problemin başı bu… Hala aşılabilmiş değil. Yapılabilenler, sadece inkâr edilmiş toplumların adını telaffuz etmekten çok az ötede şeyler. Kırk yıldır koro halinde sloganlarla uygun adım yürütülmüş insanların ve devletin önemli bir kesimin toplumsal algısı anti demokratik çalışıyor. Eğer böyle olmamış olsaydı insanlar ne şeyhlere, tarikatlara sığınırlar, ne de “asker göre” mitingleri yapılarak Anıtkabirlere koşarlardı. Aklını kullanır, düşünür, yorumlar, konuşur ve ortak sorunlara ortak çözümler üretirlerdi. Böylece kimse kimseye tahakküm etmez, ortak çıkarlar belirlenirdi. Haliyle 28 Şubatlar ve 15 Temmuzlar dünyamızda kara lekeler olarak işlenmezdi.
Dikkat edilirse bunca hadiseden çıkarabildiğim sonuç ve aynı zamanda sosyal problemlerin de başı, Hikmet’in ve Bilgi’nin, Demirin (gücün) emrine sokuluyor olmasındadır. Oysa bilgi toplumlarında demir, kitabı (hikmetin) emrindedir. Adalet ise vazgeçilemez, ertelenemez, savsaklanamaz ve iltimasa kurban edilmez bir ölçüttür. Sadece ülkemizde değil şark toplumlarda, hep “şark kurnazlığı” önde olmuş, Adalet ve Hikmet, Demir (güç) tarafından bertaraf edile gelmiştir. Oysa Allah Müslümanlarla konuşadurmaktadır: “Diyanet İşleri (eski): And olsun ki peygamberlerimizi belgelerle gönderdik; insanların doğru (adaletli) hareket etmeleri için peygamberlere kitap ve ölçü indirdik; pek sert olan ve insanlara birçok faydası bulunan demiri de indirdik. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine görmeksizin yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür” demektedir. Kur’an1

Öte yandan üniversitelerimiz ne yazık ki bilgi üretmiyor. Muti insanlar üretiyor. Düşünemeyen, bilgiyi sadece ezberleyip transfer eden tipler. Ülkenin sıkıntılı hiçbir döneminde üniversitelerimiz yaraya mehlem babında bir öneride bulunduklarını ben hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey ise darbeye alkış tutan, bıyığının tipini ve pantolonunun kumaşını belirleyen vesayete karşı sesini çıkaramayan aydınları(!) olmuştur.
Osmanlı dâhil Türk tarihinde ilk kez devletin sivil başı halkıyla birlikte, devletin içindeki silahlı gaspçılara karşı bir zafer kazanmış ve ilk kez sınıfsız, ideolojisiz, kişisel çıkarsız bir şekilde yetkisini kimselere devretmemiş bir meclis ve bu yerli(!) aydınların(!) tez konusu yapmaları durumunda dahi izah edemeyecekleri kadar büyük bir hadiseyi gerçekleştirmişlerdir.
Her toplumun, toplumsal haklarını, devlet güvencesi altında özgürce yaşayacağı bir dünya dileğiyle hepinizi Allaha emanet ediyorum.
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” Kur’an2
1Hadid Suresi, Ayet: 25
2Yunus Suresi, Ayet: 99

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz