Hüsnü Kemal’i Deniz’e At!

0
593

Malumunuz fırtına gibi geçen bir referandum süreci atlattık. Baştaki durağan ortam, son dönemeçte oldukça heyecanlı ve gerilimli bir hal aldıysa da, çok şükür ciddi bir provokasyon olmadan halk oylamasını yaptık. Gerçi şimdi de CHP’nin başını çektiği cephe, referandumun iptali için yoğun bir nafile çaba içerisine girmiş durumda. O da işin artık kanıksanmış bir cilvesi.
Son cümleye sonra döneceğim dönmesine de, en azından şimdilik bir cümle sarf edeyim. “Sizin sandık görevlileriniz ne iş yapar erenler?..”
Tarihi 16 Nisan 2017 referandumu denince, ileride ilk aklıma gelecek şey; CHP İzmir Millet Vekili Hüsnü Bozkurt’un, “Evet verenleri yedi ceddiyle birlikte İzmir’de denize dökecek” olmasıdır. Bu düşünce zaten CHP zihniyetinin, 90 yıllık cumhuriyet döneminin özetidir. Hiç değişmedi; değişmeyecek gibi de görünüyor.
Bu Hüsnü, atası Mahmut Esat Bozkurt’tan aldığı bayrağı ileriye taşımakla görevlendirilmiş ve de seçilmiş özel bir kişi olmalı ki; masaya yumruğunu vura vura höykürüp durdu garibim. Hâlâ tek parti döneminin zafer sarhoşluğunda besbelli.
Bu kadar heyecanlı bir şahsiyete biraz güzelleme (!) yapalım bizde. Ne de olsa ismi güzel. Anlamı gibi yani. Hüsn-ü cemali gözümüzün önüne geldikçe kulaklarını çınlatacağımız bu vatandaşı başlığa bile taşıdık ki onun için az şeref değildir ha.
Başlığı stadyumlardaki seyircinin tezahüratı modunda bir kez daha hece hece aktaralım ki işin zevkine varalım:
Hüüüs-nü Ke-ma-l’i De-ni-z’e at!..
Diyacahsınız ki niye?
Besbelli ki adam biraz da CHP tribünlerine oynamakta. Olası, daha doğrusu mukadder bir başarısızlıkta bakarsınız kendisi de CHP’de bir takke kapa. Muharrem İnce, Metin Feyzioğlu ve “hâlâ” Deniz Baykal, CHP’de ikbal peşinde iken; eğrisi doğrusuna denk düşer de bakarsınız sıra Hüsnü’ye gelir.
Bu densiz ve seviyesiz adamı ciddiye alıp böylesine bir yazıyı kaleme almak aslında zul. Ama ne yaparsınız ki CHP’de bu Hüsnügillerden mebzul miktarda var. Toplumun yarısını sürekli aşağılamakla ömürleri geçen bu zevata ne söylesen kar etmedi; etmeyecek de. Biz de bari dalgamızı geçelim de sinirimiz boşalsın biraz.
“Hüsnü, kalbin bana niye küstü” diye bir cümle de hafızamın bir köşesinde uzun yıllardır duruyormuş meğer. Yazıya oturunca gelip bilgisayar ekranında arz-ı endam etti birden. Nedense, ben de yazdım gitti. Belki kızar mızar da laf olsun torba dolsun.
Bir başka “Hüsnü”de TV dizi kahramanı. Hüsnü Kuruntu yani. Ya da karikatürleşmiş adıyla, Hüsnü Gurultu. Bir de Enver Sağlam olarak ben ilave edeyim: Hüsnü Kuru Gürültü. Vallahi hepsi de cuk oturdu dostlar. Bu kuruntulu ve gurultulu arkadaş karnındaki şişliği doksan yıldır indirememiş besbelli ki, atasının izinde kelam etmekte. Kuru gürültü yapmakta. Ona “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diye bir çift laf edeyim. Tabii ki sadece son referandum sonuçları itibarıyla değil bu sözlerim. İsteyen sözlerimi 1946’dan berisi için dikkate alsın; isterse 1983; isterse de ve “hasseten” 2002’den berisi için alsın.
16 Nisan 2017 ise, Hüsnü’ye kapak olsun.
Bu Bitlis türkümüz de ona gelsin:
Atem tutam men seni,
Şekere gatem men seni,
Akşem baben gelende,
Öğüne atem men seni.
Milletin yüzde ellisini “düşman” olarak gören bu vatandaşın ilk andaki sözlerini bir lapsus olarak değerlendirdimdi. Karşısındaki CHP’li kitlenin şevki ve de kendi konuşmasının şehvetiyle gaza gelen bu gurultulu arkadaş sonrasında sözlerini tashih eder diye düşündüm açıkçası. Tevil yoluna gidebileceğini tahmin ettim. Meğerse adam, bile isteye sarf etmiş bu kelamları. Lapsus falan da değilmiş besbelli. Taammüden edilen bu kelamı CHP yönetimi ve lideri değil cezalandırmak; iki kelime ile kınamadı bile.
Bu densiz cümleleri duyunca eşime demiştim. Referandum sonucu ne olursa olsun benim yazı başlığım ve ana fikri belli diye de izah etmiştim. Bundan naşi okuduğunuz cümleleri kaleme almaktayım. Eşim seçim sonuçları için çok daha iyimser iken; ben yüzde elli beşin çok iyi bir sonuç olabileceğini tahmin etmiştim açıkçası. Birkaç puanlık bir yanılgım söz konusu açıkçası.
Hüsnü’yle yarışan bir de Evet tarafının gafı var ki o da affedilir gibi değil. Eyalet meyalet derken kafalar karıştı ki; referandum sürecinin, meclisten sandığa taşınmasında dik duruşu ile öne çıkan Devlet Bahçeli bile, sanırım bu hususta biraz tereddüt gösterdi.
Devlet Bahçeli’ye diş bileyen zevatı da hiç aklım almıyor doğrusu. CHP ile cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak aday çıkarırken bek bir beğendikleri Devlet Bahçeli’ye, şimdi olmadık hakaretler ediyorlar. AK Parti kanadından kimileri de Evet oyları içerisinde MHP’nin hiç olmadığını ifade ediyorlar ki bu kocaman bir haksızlık. Doğru olsa bile söylenecek söz değil. Meclisteki tavrı olmasa idi eğer; bu referandum sandığı ortaya konamayacaktı ki bugünkü yüzde elli bir buçukluk sonuç da doğal olarak olamayacaktı.
Yapılacak en doğru iş, bu sonuçları sandık sandık masaya yatırmak ve vatandaşın sesine kulak vermektir. 7 Haziran’ı doğru okuyanların 1 Kasım’da ne yaptığını gördük. CHP’nin ezeli ve ebedi hatası ve halkı küçük görme kibrini taklit etmek olmamalı sonuç.
Yeri gelmişken şunu da söylemekte yarar var elbet. Madem seçme ve seçilme yaşı 18, AK Parti kadroları da ilçe teşkilatlarından başlayarak bedensel ve zihinsel gençlik aşısını yapmalı. Gençlikle ilgili söylemler, sözde değil özde olmalı. Seçim propagandalarının en önemli argümanlarından olan, yeni üniversitelerin açılması malum. Ne güzel ki 183 üniversitemiz oldu. Biliyoruz ki yenileri de yolda. Bu kadar önem verdiği üniversite meselesinde daha üniversite gençliği konusunda bakışını gözden geçirmeli. En az oy aldığı bu gençlik kesimini doğru okumalı AK Parti.
Bir başka husus da şu: Doğu ve Güneydoğu’daki Kürtlerden aldığı oylardaki artışı doğru gözlemleyip bakış açısını bütün yurt sathına yaymalı.
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış kabul. Ama bu CHP ile birlikte hareket eden gurubun her seçimden sonra yaptıkları itirazlar artık kabak tadı verdi. Millet olarak hakikaten sıkıldık artık.
Mazeret üreteceklerine; daha doğrusu kendilerini kandıracaklarına, adam gibi politika üretseler; kadim yanlışlarından bir vazgeçseler, belki halk kendilerine teveccüh gösterecek. Kelimenin tam anlamıyla “yeni” bir lider ve kadrolar çıkarsalar/çıkarabilseler halk belki kendilerine yüzünü dönecek.
1950’den beri kaybedenler kulübünün üyesi olan sevgili CHP’liler: Bu kadar bağnaz ve statik politikaları bu halk yemedi; ye-me-ye-cek-de…
Bizler için de biraz hüsn-ü zan gösterin olmaz mı?

NOT: Rahmet-i Rahman’a ulaşan, gazetemizin yazarı Mansur Balcı’ya rahmet; ailesi ve sevenlerine sabır diliyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz