Lagarta Mayıs 2017

0
547

Gül kokusu

daha yeni terlemiş ak memeleri
gök mavisi buğulu gözleri
Vallahi elif eğri kalırdı
narin o endam yanında
süzülüyor şimdi
loş odasında esirci hanının
daha kaç gün olmuş ki geleli
bir gemiyle Karadeniz’i geçeli
ağıtlar yaktı, acıdan, gök inledi
kimse duymadı
aktı gözyaşı doldu dünya
bir insanoğlu görmedi
ölseydi şükrederdi tanrıya, amma
terketmedi içinde yaşadığı mabedi.
Esirci aldığında onu
Pür-u üryan edip ekseninde çevirdi bir
sonra dişine, kaşına, saçına
çıktı omzunu yokladı
kolları güzeldi, ince, narindi elleri
gümüşi kalemdi parmakları
şöyle bir sıvazladı sırtını
inceledi küçülmüş gözleriyle döşünü
bir deri bir kemik eliyle sıvazladı göbeğini
indi apışarasına
yoklayıverdı baldırını, bacaklarını
küçüktü, güzeldi ayakları
ışıl ışıl idi gözleri
tekrar bir evirdi çevirdi
mala bu kadar bakmazdı celep
geç dedi usulca diğerlerinin yanına
pir u pak diye geçirdi içinden sevindi
bir eder biçti mesut
koydu, dursun diye aklında
çok gün geçmeden
efendice biri girdi han kapısından
esirciler pervane etrafında
davet ederler her biri kendi odasına
paranın kokusundan
o, dolaştı odaları, sakin, tek tek
etrafında dönen pervanelere aldırmadan
durdu, seyretti doya doya
o güzeli oda kapısından
esirci durur mu, yanaştı
ağam buyur, bakıver yakından
çekip aldı iğreti esbabını
tuttu çıkardı öne
eline zarifce yapışıp çevirdi
yavaş yavaş, kansın diye efendi
gözü ışıldadı, ağzı kurudu
utangaç, eğildi esirciye
kaç para diye usulca sordu
efendi ile esirci başbaşa verdi
tutuştular el ele
bir yaman pazarlığa koyuldu
hesap tamam dediler vesselam
kese çıktı kemerden
Osmanlı kuruşu, gümüş
sayıldı tek tek elden
bir esbab verdiler üstüne
bir ferace de yüzüne
iliştirdiler ayağına eski bir yemeni
yeni sahibin bu dediler
efendi önde, o arkada
yeni eve doğru yürüdüler
bu yeni cariye dedi
haremlikte efendi nikahlısına
adı sahiden neydi bilinmez amma
mis gibi kokmuştu ya burnuna
bu Gülbuy dedi hane halkına
kendi mi vermişti ismi
yoksa esrici mi koymuştu
önemi zerre yoktu
Gülbuy’du
kaç yıl kullandı hane halkı
ve efendi
gün geldi
bir sofa kilimi gibi eskidi
zamanı dedi efendi
2750 kuruşa Saide hatuna dehledi
zaman akar, durgun
günlerden üç ocak
sene binsekizyüzyetmişbir
gözler solgun, beden yorgun
bir istida ulaştı
Davutpaşa mahkemesine
arzuhali şöyleydi biline
eski sahibim, Şeyh Mustafa Efendiden
ümm-i velediyim efendim
vaat eyledi kandırdı beni
kendisine iademi talep eylerim
imza garibiniz Gülbuy
kadı yaz dedi katibine
cariye Gülbuy’un şikayeti
meşru ve iltifada şayan olmadığından
iş bu isteğinin reddine
yeni sahibi hanım ise
ister sata, ister alıkoya
Çerkes imiş zavallı Gülbuy
kayıtlar öyle söylüyor
bir yetim kadın
bir de umm-i veldi
geleceğin yetim çocuğu
hangi el kıydı size
kisvesi sözde insanoğlu
sabır eriyor, kibir eriyor
acı yürekleri geçip dağları deliyor
gökyüzü sağır, kaç bin ağıt dinledi böyle
acı yağmur olup yeryüzüne inledi
cariyesi, kölesi, beyi,
haini, askeri, kahramanı
çiftçisi, zengini, efendisi
zavallısı, fukarası, korkağı
her Mayıs’ta
bir olur Çerkes’in yakarışı
21’inde Mah’a bakar anar karındaşını
yayılır dünyaya, sürgün
burunlarda gül kokusu havası….

Önceki İçerikHüsnü Kemal’i Deniz’e At!
Sonraki İçerikA May Mazer-Awoy Maze
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz