Geçen sayıda iktidarın çıkarları ile ülkenin ve kamunun çıkarlarının örtüşmediğini yazmıştım. İktidar “öyledir” dese de öyle değil. İktidar kendi kaderi ile Türkiye’nin kaderini ortaklaştırma çabasında, buna ihtiyacı var.
*
Türkiye için bir ilke daha imza attı iktidar. ABD’de devam eden Zarrab davasında -hani “Türkiye’nin cari açığını kapattım” diyen İranlı- ekonomi eski bakanı Zafer Çağlayan’a tutuklama kararı çıktı. Konu kısaca, İran’a uygulanan ambargonun ABD’den habersiz delinmesi ve kara para aklaması. Yetkililer sıraladı hemen; “Dış güçler, oyunlar, Türkiye’nin menfaati…”. Geçiniz. AKP çıkarı ile ülke ve kamu çıkarı farklı kulvarda uzun süredir, bana sorarsanız başından itibaren. İktidarın ilk yıllarında demokrasi ve ekonomi adına atılan adımlar tramvayın istenen durağa gelmesi/gelebilmesi için gerekenlerdi, yani …mış gibi yapılanlardı, yani pragmatist bir yaklaşımdı.
Zarrab davası dedik ya, 17-25 Aralık operasyonlarında ortaya saçılan rakamları Kemal Kılıçdaroğlu hatırlattı: “Zafer Çağlayan 28 seferde 52 milyon dolar rüşvet aldı. Kol saati ve piyano hariç. Muammer Güler, bu orta derecede, 10 seferde 10 milyon dolar aldı. Oğlunda kendi boyunda kasalar çıktı. Egemen Bağış, içlerinde en garibanı bu, 3 seferde 1.5 milyon dolar rüşvet aldı.” (Hürriyet, 10 Eylül).
*
Dün dündür bugün bugündür…
Bu laf Süleyman Demirel’e ait. Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanan adalar krizi sırasında “Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl değildir” diyen Demirel’e ait.
Akılla dalga geçmek, halkı ciddiye almamak, ne versek yutarlar diye düşünmek, bir kesim siyasetçinin özelliklerinden. Özellikle sağ siyasetçiler Menderes’e çok öykünürler ya, Menderes’in “Odun koysam seçtiririm” repliği nedeniyle olsa gerek diye düşünürüm. Vekili de, oy vereni de ciddiye almayan bir tutum değil midir bu?
Neden “dün dündür bugün bugündür” lafı ile başladım? Şu referandum meselesi.
Recep Tayyip Erdoğan iki yıl önce ne demişti; “Bağımsız Kürdistan meselesini Irak’ın birinci derecede kendi iç meselesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani Irak, kendi içinde eğer öyle bir eyaleti bu şekilde bölünme ile neticelendiriyorsa bu onun iç sorunudur, bizi ilgilendirmez.” (22 Mayıs 2015 – 20 Eylül, Birgün, B. Mumay).
Barzani ile petrol anlaşması da yapmıştı AKP. Hatta AKP milletvekili Ensarioğlu, “Türkiye’nin Erbil ile yaptığı petrol anlaşması Bağdat ile arasını açtı” demişti.
Barzani 2016’da Ankara’da, sarayda Kürdistan bayrağı ile karşılanmıştı.
“Bağımsızlık referandumunu Türkiye ile konuşmadık. Ancak yaşadığımız deneyimlere bakarak karşı çıkacaklarını sanmıyorum.” Bu cümle de Barzani’ye ait. Siz olsanız yukarıdaki kısa özetten sonra aynı cümleyi kurmaz mıydınız?
Şimdi yaptırım kararı alınıyor, “müdahale hakkımız saklıdır” deniyor. Ne oldu? Dün dündür…
*
TEOG
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “TEOG’un kaldırılması Türkiye’nin önünün açılması demek. Bize güvenin. Hiçbir kimsenin kaygılanmasına gerek yok, iyiye gidiyor” diyor. Daha önceki değerlendirmesi; “TEOG sistemi çok adaletli. Doğu’daki çoban çocuklar, köylerdeki öğrenciler bu sistem sayesinde şampiyon oluyor. TEOG aynı zamanda fırsat eşitliği yaratıyor.”
Ne oldu? Dün dündür…
Başbakan Yıldırım : “8. sınıfını bitirince herkes istediği yere gidecek. Bunun için ortaokulda yönlendirileceksiniz” diyor. (19 Eylül, Hürriyet).
İstediği yere mi gidecek yönlendirildiği yere mi?
TEOG’u getiren de kaldıran da kendileri. Bu sayımızda AKP iktidarı yıllarında değişen Milli Eğitim Bakanlarını ve eğitimdeki değişiklikleri verdik, buyrun okuyun. Recep Tayyip Erdoğan’ın bunlardan muaf olmadığını da hepimiz biliyoruz.
Tek yorum yapabiliyorum; Türkiye’nin, çocuklarının, ailelerin çıkarına değil bütün bunlar, AKP çıkarına, iktidarın geleceği adına düzenlemeler. Ama bir türlü bulamıyorlar kendileri için en doğru olanı. Çalışıyorlar. Belki İmam Hatip mezunlarının başarı oranları ölçü oluyor, bilemiyorum.
*
“Süleyman Soylu Demokrat Parti genel başkanı iken 2009’da Erdoğan’a istinaden yaptığı konuşmasında ne diyor: ‘Eğer ben dürüst bir adamsam… Arkamda tek bir kare leke olmadan karşınızda duruyorum. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenden hesap sormazsam namerdim!’.
Soylu’nun aynı yıl Erdoğan’ı hedef alan daha ilginç ifadeleri de var. Misal Erdoğan’ın attan düşmesinin ardından şunları söylüyor: “At üstünde durmayı beceremediği gibi ülkeyi yönetmeyi de beceremiyor.’” (Erk Acarer, Birgün, 18.09).
Ne oldu? Dün dündür…
*
Daha birçok örnek bulunabilir arşivlerden. İsteyen bulup okuyabilir. Bunu dün ve bugün farklı şeyler söyleyenler de biliyor. Neden bu kadar rahatlar? Okuma ile aramızın olmadığını biliyor olmalılar. Soru sormak, sorgulamak mı? Asla.
Ne versek yutarlar diyorlar kısaca.
*
Hatun Ana’ya saygı!
Tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Ana’nın cenazesine reva görülenlerin kısa yorumu CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’ndan geldi: “Analar ağlamasından analar gömülmesine geldik”. Bakmayın kınar gibi yaptıklarına, ektiler biçiyorlar. İçişleri Bakanı’nın saldırganla verdiği poz başka bir şey söylemeye gerek bırakmıyor.
Aklın yerini başka bir şey almış. Hani klasik laftır, “akıl yerine duygu ile hareket”, tabi o değil, bu duygusuzluk zira. Aklın yerini neyin aldığını bir sözcükle ifade etmekten acizim.
Nefret ektiler fırtına biçecekler onu tahmin edebilirim, ya da yorumum öyle olabilir.