Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Wuıd

Orta mahallede Tleşler’in evinde hummalı bir telaş vardı. Komşular toplaşmış, haneye yardım ediyorlardı. Kimi haluja, kimi tsxaşıra, kimi çeüf, kimisi de tavuk haşlıyor, et pişiriyor, çorba hazırlıyorlardı. Diğer tarafta, bahçede heukta pişmekte olan cako ve mısır ekmeklerinin kokusu mis gibi mahalleye yayılıyordu.
Psıtsuk doğum yapalı kırk gün geçmiş, artık bebeğin beşiğe konma ve adını koyma merasimi yapılacaktı. Kırk günlük erkek bebeğe, aile büyüklerinin ortaklaşa karar aldıkları Macaka adı konulacaktı. Aile, komşular ve tüm köy bu tatlı olaydan dolayı mutlulardı. İşlere yatsı namazının sonrasına kadar devam edildi, sonra kalan işlere sabah devam etmek üzere herkes evine dağıldı.
Sabahleyin, bir önceki günden bugüne kalan işler tamamlanmış, yaşlı erkeklerin öğle namazından dönmesi bekleniyordu. Genç kız ve gelinler Psıtsuk’un odasına doluşmuş, tecrübeliler, bebeğin yatırılacağı “gara”nın son hazırlıklarını yapıyor, bir yandan da kırkı çıkmış çocuğu sevip geline takılıyorlardı. Gençler neşe içinde kapının önünde toplaşmış, yemekten sonraki eğlence ve düğün hakkında konuşuyorlardı.
Öğle namazından dönen yaşlılar, eve gelerek kendileri için tahsis edilmiş, evin önünde hazırlanmış masalara yerleştiler, genç görevliler masaların çevresinde dolaşarak eksiklikleri tespit etmek ve istekleri yerine getirmek üzere koşuşturdular. Herkes yerini aldıktan sonra Thamade seçilen kişi, bu törenin amacını, neden yapıldığını izah etti ve ailenin büyüğüne dönerek bebeğe ne ad verileceğini sordu. Aile büyüğü, “Adını Macaka koyduk” dedi ve üç defe tekrarladı. Thamade, “Sevgili arkadaşlar, gençler, bu köyün güzel insanları, hepiniz duydunuz, bu ailenin güzel bebeği, gelecekte köyümüzün yiğit delikanlısı olacak bu çocuk bu köyde bundan böyle Macaka diye çağrılacak. Aileye, köyümüze, halkımıza hayırlı uğurlu olsun” diyerek toplantıya katılan herkese teşekkürlerini bildirdi. Köy hocası duasını okudu, sonra Thamade “Buyrun, afiyet olsun” diyerek yemeğe davet etti.
Dışarıda bunlar olurken, içeride gelinin odasında, görümce olarak seçilmiş tecrübeli bir gelin, bebeği annesinin elinden alarak hazırlanmış olan garasına yatırdı, onu özenle bağladı, dedesinin ve ninesinin verdiği hediyeleri yastığının altına koyarak, kulağına doğru üç defa, odadakilerin duyacağı şekilde, “Senin adın Macaka” diye seslendi…
Köyün eğlenceli bir günü, yatsı namazına kadar geçlerin eğlendiği düğünle son buldu.
Psıtsuk, kırk gündür aynı yatakta kendi bedeninin bir parçası gibi yanında yatan çocuğundan ilk defa bu kadar ayrılıyordu. Neşe ve hüznü bir arada yaşıyordu. O bu odada, Macaka’sının yanında elli gün daha geçirecekti. Doksan günü tamamlamadan odadan çıkmayacak, hiç bir iş yapmayacak, işlerini, hane halkının diğer bireyleri ile komşu genç kızlar yapacaktı.
Psıtsuk; genç gelinler, komşu kızları, gelen giden eş-dost ile o elli günü çabucak, neşeli, mutlu bir şekilde geçirdi.
Macaka üç aylık olmuş, komşuların gelmesi gitmesi azalmış, Psıtsuk artık rutin işlerine dönmüştü.

Bir gün eşi, işlerinden dolayı kasabaya ineceğini, orada halledemez ise vilayete gideceğini, dolayısı ile gece dönemeyebileceğini söyleyerek evden ayrıldı. Dediği gibi de gece dönemedi. Psıtsuk gece yarısı tuvaleti geldiği için odadan çıktı, salonun arka tarafındaki tuvalete giderek hacetini giderdi. Sonra odasında döndü, kapısını kapattı, birden gözü beşiğe doğru kaydı. Kısık gaz lambasının loş ışığında, bir kedinin Macaka’nın üzerinde olduğunu ve boynunu ısırmaya çalıştığını gördü. Telaşla kapının arkasında duran süpürgeyi kaptığı gibi kediye yapıştırdı. Kedi, çocuğun üzerinden savrularak odanın diğer köşesine düştü. Psıtsuk kovalıyor kesi kaçıyordu. Kedi iyice daralmıştı, can havliyle Psıtsuk’un üzerine doğru hamle yaptı. Gayriihtiyari ürken Psıtsuk geri çekilir gibi oldu. Bunu fırsat bilen kedi ocağın bulunduğu yöne fırladı, ocağın ağzına vardığında birden şekli değişti. Bulutumsu bir şekil alarak hayalete dönüştü, sonra hızla bacaya girerek yükselip gözden kayboldu.
Bunu gören Psıtsuk’ta renk beniz attı ve kendini tutamayıp bağırdı “Wuıd, Wuıd, Wuıd”. Sesi, öylesine güçlü çıkmıştı ki karşı odada yatmakta olan nandu hemen koşup geldi. Ne olduğunu sordu. Psıtsuk, nandu’ya olan biteni heyecanla ve hayli ürkmüş, korkmuş olarak anlattı. Birlikte telaşla Macaka’nın yanına gittiler, korkulacak bir şey yoktu, bebek nefes alıp veriyordu. Nandu gene de emin olmak için lambanın fitilini ayarlayarak alevi yükseltti. Lambayı eline alarak bebeğin yanına geldi, tekrar Psıtsuk ile beraber kontrol ettiler. Macaka’nın çenesinin sağ yanında küçük bir sıyrık olduğunu gördüler. Bu vahim olayı bir küçük sıyırık ile atlatmanın verdiği hüzünle nandu ve Psıtsuk “Oh çok şükürler olsun” diyerek dua ettiler.
Nandu ve Psıtsuk o gece sabaha kadar uyuyamadılar. Nandu, Psıtsuk ferahlasın diye şerbetli sular yaptı, elini yüzünü yıkamasını söyledi. Biricik gelinini rahatlatabilmek için koşuşturdu durdu. Psıtsuk, nandu ile konuşuyordu, çünkü nandu onun hamile olduğunu öğrendiğinde, ona güzel bir elbiselik kumaş ile yeni doğuracak bir düveyi hediye ederek, töreye göre gelininin kendisi ile konuşmasını sağlamıştı.
Gün ağardığında, “Artık korkulacak bir şey kalmadı, bu sabahki ilk işimiz, bacayı sıkıca kapattırmak, sen yat dinlen, uykunu al kızım” diyerek nandu kendi odasına geçti.
Öyle yemeğinden sonra nandu, komşu gençlerden eli iş tutan birini çağırtarak, eski gaz tenekelerini kestirerek, bacayı kapattırdı. Nandu’nun ve Psıtsuk’un yüreği bir nebze rahatladı.
Öğleden sonra iyice rahatlamış olan gelininin yanına giderek, geceki olayı ona anlattırdı. Neye benzediğini, birini anımsatıp anımsatmadığını sorup durdu. Psıtsuk gördüklerini hafızasında canlandırmaya çalışıyor, neye, kime benzediğini tartıp duruyordu. Nandu ve Psıtsuk yatsı namazına kadar bu konuyu konuşup durdular.
Sonunda istişare meyvesini vermişti. Bu Wuıd, Şanana’nın gelini Gugina idi. Zaten gelin geldiğinden beri benzeri çok olaylar olmuş, hepsi de Gugina’yı işaret ediyordu.
Olaydan bir kaç gün sonra gelen giden komşular da haberdar oldular. İki üç hafta sonra, aşağı mahalle, yukarı mahalle, hepsi haberdar oldu. Gugina’nın daha önce işlemiş olduğu vukuatlar tekrar hatırlandı, tekrar tekrar herkes birbirine anlattı.
Bu anlatılanlar sonunda Gugina’nın görümcesinin kızı Dima’nın da kulağına gitti. Dima çok bozuldu. Yengesi Gugina’nın Wuıd olup olmadığını mutlaka öğrenecek ve herkese de bunu gösterecekti.
Amma nasıl?
Kim bilebilirdi, bu iş nasıl çözümlenecek?
Dima gizliden gizliye, sessizce köydeki yaşlılara sorup soruşturdu. Sonunda yaşlılardan bir kaçı onu Ga hanıma yönlendirince, o da bir gün elinde küçük bir hediye ile Ga hanımın kapsını çaldı. Ga hanımdan bütün köy korkardı. Bahçe içinde, iki göz odalı evinde, yaşlı, tek başına yaşayan, sert bir nandu idi.
Dima, hal hatır sorup dereden tepeden konuştuktan sonra, korkarak, utana-sıkıla konuyu açtı. Ga hanım oturduğu yerden uzunca bir süre pencereden dışarıya bakarak sessizce durdu. Uzunca bir süre öylece kaldı. Dima ise karşısında öylece, sessizce, ara sıra gözlerini ondan kaçırsa da, onu izleyip durdu.
Hayli zaman sonra Ga hanım tane tane, alçak sesle, “Yavrum, şöyle on-on iki santim boylarında, paslı, kalın bir çivi bulacaksın. Şüphelendiğin kadını izleyeceksin, herhangi bir yerde, toprakta, sırtı sana dönük vaziyette otururken, gölgesi sana doğru düşmüş ise, onun gölgesine hazırladığın paslı çiviyi çakacaksın. O eğer Wuıd ise oturduğu yerden kalkamayacak, hareket edemeyecek. İşte o zaman onun gerçekten Wuıd olduğunu bileceksin” dedi.
Dima, ona bin bir teşekkürler ve dualar edip elini öptükten sonra oradan ayrıldı. Günlerce kalın, paslı, büyük bir çivi arayıp durdu. Sonunda bir karış uzunluğunda, kalın, paslı çiviyi bir köşede buldu. Özenle alıp bir gazete kâğıdına iyice sararak elbisesinin sol koluna, bileğinden sokarak gizledi. O günden sonra hep onu yanında, o şekilde ve kimselere söylemeden, göstermeden gezdirdi durdu.
Nihayet aradığı fırsatı, yengesi Guginaların evinde yakaladı. Mısır mevsimi idi. Dayısı mısırları biçmiş, evin arkasına yığmıştı. Gugina mısırları soymak üzere, Dimalara da haber vermiş, köyden sözünün geçtiği birkaç genç kızı da çağırmıştı.
Gugina’nın da mısır soyma sırasına oturduğu bir sırada, Dima kalkarak tuvalete gitti. Geri dönüşünde gittiği yerden değil, diğer taraftan sessizce gelerek yengesinin arkasına, düşen gölgesine yaklaştı, kimseye fark ettirmemeye çalışarak çiviyi çıkardı. Tam toprağa saplayacağı zaman, yengesi yan tarafa uzanarak gölgesini Dima’nın önünden kaçırıverdi. Dima elindeki çiviyi hemen saklayarak kimselere fark ettirmeden yerine geçti.
Bu denemelerini günde birkaç defa, mısır soyma işinin devam ettiği on beş gün boyunca defalarca tekrar etti durdu. Her teşebbüsünde yengesi Gugina, ya gölgesini kaçırıyor ya da kalkıp evde bir iş yapmaya gidiyor, gölgesini çivi çakması için Dima’ya teslim etmiyordu.
Dima sonunda ümidini kesti.
Zaten bir daha da öyle bir fırsat yakalayamadı.
Dima artık şöyle düşünüyordu; “Kesin Wuıd! Gölgesini nasıl da sakınıyor. Hem köyde bu kadar insan onun Wuıd olduğunu söylüyorsa bir doğruluk payı vardır. Tüm çabama rağmen gölgesine çiviyi çakamadım. Demek ki Wuıd, seziyor ve kaçıyor. Evet, yengem Wuıd!”
Sahi! Wuıdlar yaşadı mı?

Wuıd: Şekil değiştirip uçabilen, bebeklere ve insanlara zarar veren cadı.
Haluja: İçi patatesli veya peynirli, yarım ay şeklinde suda pişirilmiş bir çeşit börek.
Tsxaşıra: Bal ile mısır unundan yapılan helva
Çeüf: Yarım ay şeklinde, içi peynir ve maydanozlu, kızartılmış börek.
Cako: Fırında pişirilen, yuvarlak, küçük mayalı ekmek.
Heuk: Ev bahçesinde yapılan, küçük, kubbeli fırın.
Gara: Beşik
Nandu: Nene, büyükanne
Thamade: Toplumsal toplantının lideri

Jiy Zafer Süren
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Janxot bir aşkla nasıl yandı!

Janxot sarhoştu; aşk sarhoşu… Uzak akraba halası olan, Fatimat’ın oğlunun düğününe gittiğinden beri başı bulutlarda, yıldızlarda, kendisi, belki biraz ferahlarım diye, nerede olursa olsun soğuk...

Sessiz deniz

-Batı kafkasya kıyılarında can verenlere-   Ts’emez kıyısı, boylu boyunca, Açmış bağrını, bakıyordu, Duygulardan yoksun, O koyu mavi engin sulara, Atlantis çöktüğünden beri, Hemen yanı başında derin kuytulara. Kim bilebilir, belki sarsılmıştır, Ya...

Eğitmen kurslarına bir örnek: Kamlık 3. Bölüm

B. 1940 Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursu 1- Kamlık hayatı: Samsun, Tokat, Amasya illeri Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursu; Samsun İlk öğretim Müfettişi Halil Seven’in eğitim şefi...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img