Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Gönen – Manyas sürgünleri

Gönen deme! Manyas deme! İkisini birlikte zikredip sonuna zinhar ‘sürgün’leri ekleme!

Neden?

Biz ağzımızı açmazsak, yazmazsak silinecek mi yakın geçmişin bu yüz karası?

Varsa bir “müşterek aydınlık” simsiyah bir perde olup da girmeyecek mi aramıza?

Ruhları mı şad olacak bu zulme maruz kalanların?

Adile Ana’lar, Tsey Feriha’lar, Yakup oğlu Reşit’ler, Çov İsmail Efendi’nin evladı, iki yaşındaki hain bebekler, yataklarında ölümü beklerken yollara düşen dedeler, nineler, hava değişimindeki veremli askerler yaşamamış mı olacaklar kendilerine reva görülenleri?

Bu sürgünlerin uzun yıllar devam eden, hatta günümüze dek uzanan tesiri bir anda kalkacak mı ortadan?

Namütenahi etnik haklarımız mı alınacak elimizden?

Hapse mi atacaklar doğruları söylediğimiz için?

Rahatımız mı kaçacak, alın terimizle kazandığımız ekmeğimizden mi olacağız?

Dedelerimizden miras kalan topraklardan mı sürecekler bizi el alışkanlığıyla?

Hain mi ilan edecekler, bölücü mü diyecekler hakikatlerin üzerini örtmüyoruz diye?

Onları taşladıkları gibi taşlayacak mı bizi konu komşu?

Malımızı mülkümüzü mü yağmalayacaklar?

Ortak mülkiyetimizde birlikte yaşadığımız diğer halklardan gücenenler, öfkelenenler mi olacak? “Zulmü kim yaparsa yapsın kime yaparsa yapsın, eylemi itibariyle zalimdir” diyemiyorlarsa eğer, gücensinler, öfkelensinler!

Ne olacak?

Şu olacak; vazifemizi yapmış olacağız.

“Biz buradayız” diyeceğiz gelmiş geçmiş bütün ecdadımıza…

Dostumuza, düşmanımıza…

Öyleyse gelin vazgeçelim bu vurdumduymazlıktan, bu endişeden, bu iliklerimize işleyen korkudan…

Bağırmadan, haykırmadan, hakaret etmeden, hakikatlerden uzaklaşmadan, bize yaraşır bir vakarla, aklımızla ve vicdanımızla o zulme maruz kalanları rahmet ve hayırla yad edeceğimiz 2 Mayıs tarihini “Gönen-Manyas Sürgünlerini Anma Günü” olarak nakşedelim yüreğimizi bir köşesine.

Aldırmayalım sağdan soldan yükselecek seslere!

Dağa bayıra isimsiz mezarlar serpiştire serpiştire Anadolu’nun ücra köşelerine dağıtılanlar, o zilleti yaşayanlar ve ömürleri boyunca susanlar bizim insanlarımız değil miydi?

Saygı ve sevgiyle kalın!

Süha Baytekin
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

Yazarın Diğer Yazıları

Nauke Yakup Oğlu Reşit

Manyas’a bağlı Bolağaç Köyü’nden Nauke Yakup oğlu Reşit… Milli Mücadele’ye başından itibaren katılmış bir asker! Ölüme meydan okumuş, aç kalmış, soğukta kalmış, yılmamış, ana baba duasını...

Dile hasret…

Annesi Çerkes, babası Türk olan bir dostum anlattı bu hikâyeyi... 90 yaşına yakındı. Bizim yanımızda yaşıyordu anneannem. Köyde evi barkı kalmamıştı. Annemden başka bir evladı...

Nice kaybolan çocuk anısına…

Zaten zehir olan yaşamları çekilmez bir yük gibiydi artık. Emef olmasaydı., ölselerdi, bu hoyrat diyarlarda da olsa yerin altına girselerdi, toprak örtseydi üzerlerini, görmeseler,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img