Anadil edinimine dönüş ve Adigece öğretimi – 1

0
721

İletişimin sınır ve engel tanımadığı, neredeyse insanların kalplerinin ve beyinlerinin içine kadar nüfuz ettiği, algı yönetimiyle güdümlendiği, mahremiyetin sınırlarının neredeyse tamamen aşındığı günümüz dünyasında her daim yeni bilgiler üretilmekte, yeni sunumlar yapılmakta ve göz kapayıp açıncaya kadar kısa bir sürede üretilmiş olan hemen her şey eskiyivermektedir. Bilim ve iletişim erkini elinde tutan toplumların askeri, politik, ekonomik, psikolojik, kültürel üstünlüklerini de ellerinde tuttukları bir gerçektir. Buna bağlı olarak medeniyet algısı içerisinde var olması gereken doğruluk, dürüstlük, eşitlik; kural ve düzene, yasaya (Xabze*) bağlılık, katılımcılık, çoğulculuk, bilgelik, ahlaki, insani, vicdani ve en önemlisi adil olma gibi değerler kimi kesimlerde doğru bir şekilde karşılık bulurken, kimi kesimlerde sadece kendisi ve avanesi (tarafgirleri) için bir şey ifade etmektedir. Diğer taraftan hatırı sayılır(!) kimi kesimler de ise izine dahi rastlanmamaktadır.

Ekonomik adalet yadsınamaz bir öneme sahiptir. Ancak kurdun pay dağıttığı ortamlarda kuzuya düşen, kurdun sofrasına meze olmak olacaktır. Her türlü bilgi ve kültür, her çeşit dil ancak adil ve hür ortamlarda gelişir. Para da güvenli ortamları sever, ancak hiçbir zaman bir yerde durmaz, elden ele gezer. Bilgi, kültür ve dil öyle değildir, çoğu zaman susar ve siner. Yeterince güven duymadan da ortaya çıkmaz. Bu da bilginin, kültürün ve dilin zaman içerisinde kayıp olmasına neden olur.

Farklı bir topluluğun ve farklı bir kültürün hayat sürdürebilmesinin temel şartları güvenli ve özgür bir ortam, sağlıklı iletişim araçları, sürdürülebilir devlet desteği ve müntesiplerin yüksek moral düzeyidir.

Bütün bunların içerisinde en önemlisi devlet desteğine sahip olmayan dil/diller, kendi payına düşen bedeli fazlasıyla ödeyecektir. Desteksiz kalan dilin müntesipleriyle o dil arasında her geçen gün büyük uçurumlar oluşacaktır. Öyle ki, günümüzde köken olarak kendi dilinden başka dillere geçmiş bir kelimenin dahi kendi dilimize ait olduğuna inanmamakta zorluk çekiyor olmamız bunun en belirgin örneğidir. Asıl hazin olanı bu durumun entelektüel diyebileceğimiz kesimde daha sık rastlanıyor olmasıdır.

Diğer yandan herhangi bir ülkede sadece tek bir dilin eğitim alanında kullanılıyor olması diğer dillerin gelişmesine de ciddi bir engeldir. Çünkü desteksiz kalan dil gelişen yeni olgulara, bilimsel tanımlamalara, yeni icatlara karşılık bulamayacak ve o dilin terminolojisi oluşamayacaktır. Terminolojisi oluşmamış, isim zengini olmayan bir dil ise bilim dili olamayacak ve yok oluşa doğru sürüklenecektedir.

Bazı diller, dilsel güçleri fazlaca olmamasına rağmen politik üstünlüğe ve devlet gücüne dayanıyor olmanın avantajlarıyla, melezlenme yoluyla (karma dil) güç kazanmışlardır. Prof. Ahmet Buran, Türkçe ve Zaza dilini karma dillere en güzel örnek olarak göstermektedir. Türkçenin daha çok şiire ve soyut anlatıma yatkın olmasında bu durumun etkisi olsa gerek.

Politik destekleri olmamakla beraber, günümüzde kullanımı azalmış ancak henüz dilsel gücünü yitirmemiş diller de vardır: Kafkasya dillerinden Adigece, Abazaca, Osetçe gibi. Adigecenin günümüze kadar yok olmadan ya da melezlenmeden gelmiş olması Adigelerin Adigeceye vefalarından değil, dilin kendi gücünden kaynaklanmaktadır. Dil, ödünç kelime almadan ihtiyaç duyduğu kelimeyi türetebilme yetisine sahiptir. Bunda dilin ses zengini olmasının payı oldukça büyüktür. Şüphesiz ki bunun dışında konuyla ilgili söylenebilecek daha çok tarihi konular vardır.

Burada şu konuyu da hatırlatmadan geçmeyelim: Birçok ‘kaybolmuş veya kaybolma tehlikesi altındaki diller’in müntesipleri, geçmişte peş peşe büyük travmalar yaşamış olmaları sonucu toplu yaşam merkezlerinin her geçen gün azalması, buna bağlı olarak nüfuslarının yaşadıkları ortamlarda azınlık ve dağınık hale gelmesi, metropol yalnızlığı nedeniyle kendi dilinde iletişim kuracak ortamların tamamen ortadan kalkması, evine döndüğü zaman aileyle diyalog kuracak TV kanalının dahi olmayışı, evliliklerde ciddi anlamda melezlenme yoluyla da nüfus kayıplarına uğramalarıdır. Bu faktörler bir toplumun dolayısıyla da o dilin yok oluşuna etken durumlardır.

UNESCO tarafından Mart 2013 tarihinde güncellenen ‘Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda “Mevcut 6700 dilin 2400’ünün yok olma tehlikesi altındadır. 231 dil ise yok olmuş durumdadır. Kaybolma tehlikesi altındaki dillerin 18’i Türkiye’dedir” denmektedir. (Jıneps Gazetesi, Mart, 2013)

Dil, düşünceyi besler. Milli dilinizi kaybetmişseniz, düşünceniz ödünç dille taşınır ve bir başkasının hanesine yazılır. Oysa toplumlar kendi düşüncelerine kültürel pazarda talep oluşturmak istiyorlarsa, düşüncelerini ve kültürlerini kendi dillerinin dolaşım kabiliyetine bağlamalıdırlar. Sayısal yeterliliğe sahip olmayan ya da olamayan özellikle de kolonisini yitiren milletler ve kültürel değer üretemeyenler, baskın kültürlerin içinde veya baskın kültürlerin arasında eriyeceklerdir. Asıl mesele, sorunu görüp çözüm üretmemektir. Kuzey Kafkasya milletleri bu durumun birinci derece muhataplarıdır. Demoralizasyon, kısır, anlamsız ve sonuçsuz biten gündem ve çekişmeler ise sorunun üstünü örten ve sorunu geciktiren ciddi etkenlerdir. Bütün bunların farkında olarak özelde Adige dilinin genelde benzeri dillerin öncelikle yok oluşunu durdurmak, sonra yaşam suyu vermek gerekmektedir.

Yazımıza başlık olarak koyduğumuz ‘Anadil Edinimine Dönüş’ ilk bakışta çelişki olarak düşünülebilir. Çünkü anadilin zaten doğuştan edinilmiş olması gerekir. Öyleyse sahip olduğumuz şeye dönmek, insana çelişki gibi gelmektedir. Buradaki amacımız hem bir farkındalık yaratmak hem de Adige toplumunun ve Adige dilinin bugün içinde bulunduğu durumu özetlemektir. Çünkü anayurt Kafkasya dahil, Adige dilini edinmiş bireylerin anadillerini konuşmuyor olmaları bizim Anadil Edinimine Dönüş ifadesini kullanmamıza neden olmuştur. Gerçi yaşayan ve edinim kazanmış bir dil söz konusudur. Ancak Adigecenin çoğu müntesipleri kendi anadillerini okuyup yazamamaktadırlar. Dilin taşıyıcısı olan bu kitle, kendi ardıllarına, Adigece herhangi bir ileti sunamamaktadırlar. Dolayısıyla dilin kendisi hem ileti hem de bir ileti aracı olmaktan çıkmaktadır. Nedeni ise yaşanmışlıklarla ilgilidir. Bu yaşanmışlıkların neler olduğunu sıralamak gerekirse;

  1. Askeri darbeler.
  2. Demokratik olmayan yasakçı ortamlar.
  3. Demokrat olamayan topluluklar ve bunların farklı dil taşıyıcılarına karşı olumsuz tutumları yani mahalle baskısı.
  4. Eğitim hayatının tekçi yapıda olması.
  5. Teknolojinin tekçi kullanımı. Yani teknolojik iletişimde yeterince farklı dil seçeneklerinin olmaması.
  6. Dilin müntesiplerinin toplu yaşam biçimini terk ederek, şehrin kalabalıklarında yalnızlaşmaları.
  7. Toplumun millet olduğu bilincini yitirmeleri,
  8. Özel ya da resmi basın, yayın, TV, radyo vb iletişim araçlarından hiçbirinin yerel diller için devlet destekli erişilemez durumda olması.
  9. Devlet yapılanmasında farklı dillere karşı maddi ve manevi olumlu bir karşılığının yeterince olmayışı vb. şekilde sıralanabilir.

Bütün geçmişin bu olumsuzluklarına rağmen, günümüzde umut verici ciddi gelişmeler olmuyor değil. Örneğin yetersiz de olsa ortaokullarda, ‘Yaşayan Diller ve Lehçeler’in ikişer saat olarak okutulabiliyor olması söylenebilir. Ayrıca Düzce ve Kayseri Erciyes üniversitelerinde FKafkas Dilleri ve Edebiyatı Bölümü Çerkes Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nın açılmış olması, farklı dillerin günlük yaşamda rahatlıkla kullanılabilmesi, medyada farklı dillerin rahatlıkla kullanılabilmesi vb. gelişmeler dillerin yaşam kalitesi açısından önemli gelişmelerdir.

 

*Adigelerin yaşam felsefesinin ve yaşam biçiminin genel adı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz