Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

21 Mayıs: Biz ne istiyoruz?

Biz kimliğine sahip çıkan, aidiyet bunalımıyla bocalamayan,

Hedefleri olan, düşünen, okuyan, soran, öğrenen, yaşayan, yürekli ve azimli insanlarımız olsun istiyoruz.

Biz “Unutmayacağız, unutturmayacağız!” pankartlarının önünde fotoğraf çektirip birkaç gün sonra her şeyi unutmasa bile erteleyen bir halk istemiyoruz.

Ama biz kin ve nefret üzerinden varlığını sürdürmeye çalışan, bugününü ve geleceğini karartan bir halk da istemiyoruz.

Mazi bilinsin, asla unutulmasın, gerekiyorsa hesap sorulsun, ders alınsın, bugüne bakılsın ve geleceğe yürünsün istiyoruz.

Biz diyoruz ki;

Sürgünler bir son ve yeni, mecburi, hazin bir yaşamın başlangıcıdır.

Ve yine diyoruz ki;

Artık sürgünlerin gerçekleştirildiği tarihler bir anma ve yas günü olmanın yanı sıra, bu faciaları yaşayanların vasiyeti kabul edilerek “Hakiki kimliğimize dönüş” irademizi önce kendimize sonra herkese daha yüksek sesle haykırdığımız, kaybettiklerimizi olabildiğince geri kazanmak için samimi bir yemin ettiğimiz “Yeni başlangıçların günü” de olmalıdır.

Ve tekrar ediyoruz belki meramımızı ifade edememişizdir diye;

“21 Mayıs 1864 aynı zamanda vasiyet ve ant içme günüdür!”

Dökülen her damla kan harfleri,

Giden her canımız bir cümlesi,

Akan gözyaşları noktası, virgülü,

Özlemle geçen her gün mührü,

Çekilen çileler imzasıdır bu vasiyetin.

Muhatabı ise biziz!

Bu vasiyeti yerine getirmek boynumuzun borcudur hepimizin!

Başka anlamları da var bize göre 21 Mayıs’ın…

İdraktir mesela,

Nedamettir belki de,

Lânettir,

Duadır aynı zamanda,

Sesi hala yankılanan feryattır,

Çıkmak istemediğimiz yastır,

Karadeniz’in ortasında kalakalmaktır.

Gaflettir,

Uyanamadığımız kâbus,

Bazen de utanmaktır.

Her sene çıkardığımız günahtır.

Hep ölmek, hep ölmek,

“Ansızın dirilmektir günü geldiğinde.”

Biz, atalarından intikal eden karakteri ile hiç de bağdaşmayan bir tutum içinde “Elimizden ne gelir ki?” diye baştan teslim olmuş bir halk hiç istemiyoruz.

Hülyalar ve tatlı rüyalar içinde geçecek bomboş bir yaşamı reddediyoruz.

Biz, üzerimize giymek zorunda kaldığımız yamalı ve rüküş kıyafeti çıkarıp atmak istiyoruz. Biz halkımızın kırmızı çizgileri ihlal edilmesin istiyoruz.

Biz, kayıtsız şartsız biat eden değil, muhakeme ederek karar veren, söylediği ve yaptığı ahenkli samimi bireyler istiyoruz.

Yaşamımızda tabular olmasını da kabul etmiyoruz. Her şey konuşulur her şey tartışılabilir, yeter ki iyi niyet olsun diyoruz.

Biz, en doğal haklarını talep ederken çekinen, korkan, sinen bir halkımız olsun da istemiyoruz.

Biz kimseden ihsan beklemeyelim, bizim olanı yoluyla yordamıyla alalım da diyoruz..

Biz, “Çerkes kalma” davamız içimizden olanlar tarafından kirletilmesin istiyoruz.

Biz, “Ben de bir şeyler yapabilirim?” diyen, farklılıklarını zenginlik olarak gören, tek tip değil ama ortak amaçlar için birlik olan,

Fedakâr, paylaşımcı, saygılı, insanı, hayvanı, doğayı seven Çerkesler istiyoruz.

Saygı ve sevgiyle kalın!

Süha Baytekin
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

Yazarın Diğer Yazıları

Nauke Yakup Oğlu Reşit

Manyas’a bağlı Bolağaç Köyü’nden Nauke Yakup oğlu Reşit… Milli Mücadele’ye başından itibaren katılmış bir asker! Ölüme meydan okumuş, aç kalmış, soğukta kalmış, yılmamış, ana baba duasını...

Dile hasret…

Annesi Çerkes, babası Türk olan bir dostum anlattı bu hikâyeyi... 90 yaşına yakındı. Bizim yanımızda yaşıyordu anneannem. Köyde evi barkı kalmamıştı. Annemden başka bir evladı...

Nice kaybolan çocuk anısına…

Zaten zehir olan yaşamları çekilmez bir yük gibiydi artık. Emef olmasaydı., ölselerdi, bu hoyrat diyarlarda da olsa yerin altına girselerdi, toprak örtseydi üzerlerini, görmeseler,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

TARİHTE BU AY

Yazarla sohbet

- Advertisement -spot_img