Oubykh Mektupları Temmuz 2021

0
1003

İnsan kendini sevecek, yaşadığı yeri daha çok sevecek…

Kaç zamandır denizcilerin yeridir, eski evler dağılmıştır sağa sola…

Ahşap evin bakımı zordur, kimi zar zor ayakta durur, kimi çoktan koyvermiştir kendini…

Yıkılan ahşap bir ev karşınıza çıkar, hem de her gün çıkar, her evden çıkışınızda ve her eve girişinizde burnunuzun dibindedir…

İki katlı ahşap evin demir kapısı vardır, tek kilitle açılan bir kapıdan girilir…

Ahşap merdivenlerden çıkan ses kulağa pek güzel gelir…

Ağır adımlarla çıkılır ahşap merdivenden, basamaklara bastıkça gıcırdaması, daha giriş katında, eve gireni çıkanı haber verir konu komşuya…

İlk katta meraklı teyze, kapı aralığından bakar kim gelmiş diye, kapılar tam kapanmaz, şişmiştir yediği yağmurdan…

Görmez gözü, kapı aralığından gireni çıkanı şıp diye görür, ertesi gün kapı ağzında anlatacak mevzu lazımdır ona çünkü…

İlk kat sonrası merdiven daralır, gittikçe cami minaresi kıvamını alır…

Şerefeye varır gibi varırsınız…

Günde beş defa olsa çıkılmaz. Bir sabah iniliyor, bir akşam çıkılıyor, topu topu günde iki defa…

Karşıda duran yıkık ahşap evden gizli gizli tahtalar alınıyor sobada yakmak için…

Gece karanlığında alınıyor tahtalar, alınmasa ne olacak iyice çürüyecek, toprağa karışacak…

Gözü görmeyen teyze gibi, mahallenin görmeyen tüm teyzeleri nineleri, birbirlerini görmezden gelerek gece karanlığında alıyorlar tahtaları… Gündüz vakti onlar kapı önünde birbirlerine laf atarlarken, tembihli çocukları onların alacağı tahtaları hazırlayıp istifliyorlar kendi alanlarında…

Bizimkisi belki bir piknik yaparım diye, bir af edici ve bir teşekkür edici kollarıyla ‘karşı duvarı’ temizliyor…

Duvar nasıl kaldıysa ayakta kalmış, üstünü sonra önünü temizlemiş, bir kilim atıp, bir bardak çay içerim düşüncesiyle…

Hurdaya gidecek çivi bile yok ama taş kesmiş epeyce, başparmağını…

Merdiven basamakları gıcırdarken, kesilen parmağı da sızlıyor, kırmızı trabzanı tuttukça zonkluyor kesik parmağı…

Uzaktan, Haliç gözüküyor, Agatha’nın sigara kokusu gelecek kadar yakın Pera…

İşler mi işlemez mi bilinmez, Tersane’de vapur bacaları sıralı yan yana…

Gün batışını kaçırmamak lazım derken, pencereyi açıyor…

Eski kulağı kesik, Van Gogh’un resmi, pat diye yere düşüyor…

Yüzleri belli olmayanların arasında, duruşundan Kemal Paşa olduğu belli bir resim daha var, ama bu yağlı boya bir tablo ve çerçeveli…

En altta kara kalem çizilmiş bir silüet, daha zayıf…

İmzalı ve yine çerçeveli…

Duvarda başka bir şey yok…

Paletlerle gelen yüklerden geri kalanlar, günün yorgunluğunu taşıyor…

Evde kibrit yok, sigara yok, ateş yok…

Bir kıvılcım götürür hele bir de rüzgârlı ise…

Agatha’nın külüne dönmesin diye tüm çaba…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz