Uzayda kullanabilirsin, dünyada asla! (2. Bölüm)

0
730

“Self determinasyon, uluslararası alanda çok kullanılan bir terim olmasına rağmen içeriği konusunda devletler arasında bir uzlaşma bulunmamaktadır. Bunun nedeni ise devletlerin parçalanma ya da hükümetlerin ihtilal korkusudur. Bu yaklaşımın doğal sonucu, self determinasyonun uluslararası alanda sınırlı bir şekilde uygulanmasıdır.

Self determinasyon kavramının köklerini Aristo’ya kadar götürenler bulunmakla birlikte, kavramın esas olarak ortaya çıkışı Batı Avrupa’daki sosyal uyanıştır. 1789 Fransız ihtilalini besleyen önemli bir kavram olan ‘toplum sözleşmesi’ teorisi bunda etkili olmuştur. Temelde halk egemenliği ilkesine dayanan teori, liberal düşünce içerisinde önemli bir yere sahiptir. Self determinasyon kavramı Avrupa kökenlidir ve liberal demokrasi düşüncesi ile yakından ilişkilidir. Temelleri oldukça eski olmasına rağmen ancak 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra sağlam temellere oturmaya başlamıştır.

Self determinasyon -kendi kaderini tayin hakkı- iki şekilde kullanılır:

a. İçsel self determinasyon

Self determinasyonun birinci boyutu, devletlerin iç örgütlenmelerine ilişkin olup, bir halkın istediği yönetim biçimini, herhangi bir dış baskı olmadan seçebilme hakkıdır. Başka bir ifadeyle, yaşadıkları sistemin sosyal ve siyasal yapısını etkilemek için nüfusun tüm kesimlerinin karar vermesidir.

Bu hak “içsel self determinasyon” olarak ifade edilmektedir. Buna göre, self determinasyon hakkı, siyasal yönetim biçimi ile ilgili olup özellikle devlet ve hükümet biçimlerinin saptanmasında halklara serbestlik tanınmasını ifade eder. Bu anlamda self determinasyon 1789 Fransız ihtilaline kadar götürülebilmektedir. 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi bu açıdan ilk örnek olarak düşünülebilir. Fakat burada yönetim şeklini seçme düşüncesinin yanı sıra bağımsızlık fikri de bulunduğu için, Fransız ihtilalini içsel self-determinasyona ilk örnek olarak göstermek daha uygun olacaktır. İçsel self determinasyon hakkı, sadece ülkedeki etnik, dinsel ve din gruplara tanınmış bir hak değildir. Ülkede yaşayan herkes bu haktan yararlanır. Azınlıklar açısından bu hak, demokratik hukuk devletinde azınlıkların diğer vatandaşların anayasal sınırlar içerisinde yararlandığı hak ve özgürlüklerden farklı değildir. Bu haklar, azınlıkların da ülke yönetimine katılmasını sağlar. Ancak;

b. Dışsal self determinasyon

Self determinasyonun ikinci boyutu, bir halkın bağımsız devlet kurmak dahil istediği devlete bağlı olmayı seçme hakkıdır. Başka bir ifadeyle, bir halkın, yabancı bir yönetim olmaksızın kendi siyasal, ekonomik ve kültürel isteklerini uygulama hakkıdır. Bu hak “dışsal self determinasyon” olarak ifade edilir. İçsel self determinasyon hakkı tüm nüfusun çoğulcu bir toplumda yaşamasını sağlamayı hedefler. Dışsal self determinasyon hakkı ise bir devlet kurmayı, bir devlet içinde otonomi ya da federasyonu içermektedir. Burada kastedilen, belli bir toprak parçasında yaşayan ortak özeliklere sahip bir topluluğun yabancı bir güce bağlı olmadan geleceğini, uluslararası alandaki yerini belirleyerek kendi devletine ve egemenliğe sahip olmasıdır. Bu yaklaşım, önceden var olan veya var olduğu düşünülen egemenlik hakkından doğmakta, işgal ya da sömürge altındaki halkların uluslararası durumlarına karar vermelerine, sonuç olarak bağımsızlığa kavuşmalarına işaret etmektedir.

Bir devletten ayrılma yoluyla gerçekleştirilecek yeni bir devlet kurulmasında self determinasyon hakkı, genellikle kabul edilmemektedir. Bunun nedeni, uluslararası hukukta yerleşmiş bir ilke olarak kabul edilen ‘devletin ülkesinin bütünlüğü’ prensibidir. Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 2. maddesinde de bu durumun altı önemle çizilmiştir:

‘Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar. (m.2/4)’

Bir devletin ülkesinin bütünlüğü sadece o devletin rızası ile hukuksal geçerliliği olan değişikliklere uğrayabilir.

Self determinasyon, pek çok uluslararası belgede yer almasına rağmen devletler bu kavrama pek sıcak bakmamaktadır. Bu durumu aslında pek yadırgamamak gerekir. Çünkü kavram genelde ülkelerin toprak bütünlüğüyle ilişkili olmaktadır.”1

“Devletin ülkesinin bütünlüğü” prensibi Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde görmezden gelinerek, Sırbistan dahil yedi devlet, Avrupa Birliği’ne üye devletler tarafından tanınmıştır.”2-3

Kendilerinin rızası ile barışçıl bir şekilde anlaşarak ayrılan Çekoslovakya, Çek ve Slovak Cumhuriyetlerini oluşturmuştur. Tarihsel süreci kısaca gözden geçirelim…

“Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda 1918 yılında kurulan Çekoslovakya’yı oluşturan iki devletten biri olan Slovakya, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, 1 Ocak 1993 tarihinde Çeklerden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiştir. 1921 nüfus sayımı sonuçlarına göre Çekoslovak devletini oluşturan unsurlar: %51 Çekler, %23 Almanlar, %14 Slovaklar, %5.5 Macarlar biçimindeydi.

Slovakya, Haziran 1993’ten beri Avrupa Konseyi’nin (COE) üyesidir ve 1992 yılının mart ayında Çekoslovakya’nın imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraftır; bunun sonucu olarak vatandaşlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitme hakkı vardır.

Macaristan Anayasası’nın altıncı maddesinin üçüncü bendi Macaristan Cumhuriyeti’nin sınırları dışında yaşayan Macarlarla ilgilendiğini ve onların Macaristan ile olan ilişkilerini tesis ve teşvik etme sorumluluğunu üzerine aldığını yazmaktadır. Buna ek olarak, 2001 yılında Macaristan’da Viktor Orban Hükümeti kamuoyunda Statü Yasası olarak bilinen 62/2001 Sayılı ‘Komşu Ülkelerde Yaşayan Macarlar Yasası’nı çıkarmıştır. Haziran 2001’de Macar Meclisi’nden geçen ve Ocak 2002’de yürürlüğe giren ‘Tercih Yasası’ da komşu ülkelerde yaşayan yaklaşık üç buçuk milyon Macar azınlıktan dileyenlerin Macar kimliği alabilmesini sağlamaktadır. Buna göre, bu yasadan yararlanan Macar kökenliler anavatanda geçici çalışma izni, eğitim, ucuz seyahat ve sağlık sigortası gibi imkânlardan istifade edebilmektedir. 26 Mayıs 2010 tarihinde kabul edilen yasaya göre komşu ülke vatandaşı Macarların istedikleri takdirde Macaristan vatandaşı olmaları kolaylaştırılmıştır.”4

“Çekoslovakya kurulduğu günden bu yana Çek ve Slovak milliyetçilikleri ile uğraşmıştır. 1989’un getirdiği koşullar ve Kadife Devrim, bağımsız bir Çekoslovakya devleti yerine ayrı ayrı iki bağımsız devlet ortaya çıkarmıştır. Slovak hükümetinin yeni anayasa yapmak için acele etmemesi, iki tarafın gelişmişlik düzeyi farkı, Çek tarafının yeniliklere daha açık olması ve Batı’yla bütünleşme isteği, Slovak tarafının isteksizliği ayrılmayı tetikleyen nedenler arasındadır. Hazırlanan anayasalar ve yapılan görüşmeler sonucu iki ülke resmen 1 Ocak 1993’te ayrılmıştır.”5

Halkların dil ve kültürlerini devam ettirebilmeleri için uluslararası kuruluşlar çeşitli anlaşmalarla korumaya çalışmışlardır; bunlardan biri de “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”dir;

“Birleşmiş Milletler Anlaşması’nda ilan edilen ilkeler uyarınca insanlık ailesinin tüm üyelerinin, doğuştan varlıklarına özgü bulunan haysiyetle birlikte eşit ve devredilemez haklara sahip olmalarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu düşünerek,” diye başlayıp;

“Birleşmiş Milletler’in, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmelerinde herkesin, bu metinlerde yer alan hak ve özgürlüklerden ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuştan veya başka durumdan kaynaklanan ayrımlar dahil, hiçbir ayırım gözetilmeksizin yararlanma hakkına sahip olduklarını benimsediklerini ve ilan ettiklerini kabul ederek,” diye devam eden Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin çoğu maddesinde olduğu gibi, özellikle 2, 17, 20, 29, 30, 40’ıncı maddelerinde çocukların kültür, dil ve kimliklerinin korunması için gerekli kararlar alınmıştır.6-(*)

Tüm bunlar ortada dururken, kendi coğrafyasında Yugoslavya’nın parçalanmasına ve yedi devletin ortaya çıkmasına önayak olan Avrupa Birliği üye devletleri aynı zaman diliminde birlik cumhuriyeti Gürcistan’a, SSCB’nin dağılması ile aralarındaki hukuki ilişkinin bittiğini, birliği yeniden oturup konuşmalarını öneren Abhazya Cumhuriyeti’ne savaş açarak cevap veren Gürcistan’ı “toprak bütünlüğü ilkesi” çerçevesinde destekleyerek Abhazya’nın bağımsızlığını tanımama yolunda karar almıştır.

Bu, aynı Yugoslavya’nın dağılma sürecinde, Avrupa’nın göbeğinde Rus etkisinde bir devlet istemeyen Avrupalı devletlerin “Rus fobisi” etkisinde aldıkları kararın Kafkasya coğrafyasında da tekrarından başka bir şey değildir.

Haksızdırlar; çünkü MÖ 700’de kuzeyden gelen akınlarla sarsılan Xolhida devletinin birliği içinde Laz ve Abaza halkı varken tüm eski kaynaklarda İberia daima farklı ve komşu bir devlet olarak zikredilmiştir ve güney sınırı daima Faş (Rion) Nehri’dir. 1810 yılında Gürcistan üzerinden Abhazya Krallığı’nı işgal eden Rus Çarlığı, Büyük Çerkes Sürgünü sonucunda 1864 yılında krallığı lağvederek “ebediyen Rusya ile” anlayışıyla bir vilayeti haline getirmiştir. 1917 devrimini takip eden yıllarda Abhazya halkının çabaları ile Birlik Cumhuriyeti olmuş, Stalin ve Beria ikilisinin 1930’lu yıllarda Gürcü kökenli olmalarının verdiği milliyetçi tutumları ve entrikaları sonucunda Gürcistan içinde özerk cumhuriyet haline getirilmiştir.

2008 yılında Batılı devletlerin desteğiyle birleşen Gürcistan Cumhuriyeti’nin ırkçı yaklaşımı ve Güney Osetya’ya açtığı savaşın Oset halkının katliamıyla sonuçlanması sonucu Rusya Federasyonu ağırlığını koyarak Abhazya ve Güney Osetya cumhuriyetlerini tanımıştır.

Görüldüğü üzere tarihsel süreç, Çarlık Rusya’nın aldığı özgürlüğü Rusya Federasyonu’nun haklı iadesiyle sonuçlanmıştır.7-8

Biz Çerkesler olarak, Rusya Federasyonu’nun aldığı bu kararı içten kutluyoruz. Avrupa Birliği’ni oluşturan devletler başta olmak üzere, tüm Batılı devletler, 1864 yılında Çerkes halkının çağrılarını görmezden geldikleri gibi bir yanılgıya düşmeden; Abhazya Cumhuriyeti’nin ve kadim kültürünün, çağdaş dünyanın gelecekte de bir parçası olarak kalabilmesi için bağımsızlığını tanımalı; üzerinde uygulanan izolasyon kaldırılmalı; siyasi, ekonomik ve kültürel olarak ayakta kalabilmesi için desteklenmelidir.

“Tanrım tüm dünya halklarını özgür ve mutlu kıl, Abazaları da unutma!” Böyle dua eden bir halk özgürlükte, bağımsızlıkta, demokraside ve dünyaya entegrede yalnız bırakılmayı hak etmiyor.

Onun için bir daha diyoruz ki: Yaşasın bağımsız, özgür Abhazya. (Bitti)


Kaynakça:
1- Dr. Doğan Kılınç, Self Determinasyon İlkesinin Azınlıklar Açısından Değerlendirilmesi
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. Xıı, Y. 2008, Sa. 1-2, http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/12_36.pdf
2- Tahir Kodal, Makedonya’nın Bağımsızlığını Kazanması ve Türkiye, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi Journal Of Modern Turkish History Studies Xıv/29 (2014-Güz/Autumn), Ss.377-396, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/235774
3- İbrahim SARI, Kosova’nın Bağımsızlığının Uluslararası Sistem Bağlamında Değerlendirilmesi, T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Kamu Yönetimi Programı Yüksek Lisans Tezi
https://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12397/10735/264003.pdf?sequence=1&isAllowed=y
4- Emre Saral, Slovakya’daki Macar Azınlık ve Bunun Slovakya – Macaristan İlişkilerine Etkisi https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/421940
5- Dilek Karadeniz, Sovyetler Birliği Ekseninden Avrupa Birliği Üyeliğine: Doğu Avrupa Ülkelerinde Ekonomik ve Siyasal Dönüşümün Analizi, Gazi İktisat ve İşletme Dergisi, 2020; 6(1): 1-21, https://dergipark.org.tr/tr/pub/gjeb, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/965760
6- https://www.unicef.org/turkey/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-s%C3%B6zle%C5%9Fme
7- Valeri Beygua, Abhazya Tarihi, Çeviren Papapha M. Tuna, As Yayınları, İstanbul-2001
8- Stanislav Lakoba, Abhazya Tarihi, Yayın Editörü Sezai Babakuş, Çevirmen Uğur Yağanoğlu: CSA Yayın Ajansı, İstanbul-2014
(*) İhtirazi Kayıt: Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 17, 29 ve 30. maddeleri hükümlerini TC Anayasası ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkını saklı tutmaktadır.

Önceki İçerikOubykh Mektupları Eylül 2021
Sonraki İçerik08.08.08
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz