Dünya Çerkes Birliği’nin Nalçik’te gerçekleşen kongresinde, atanan başkan Sohrokue Hauti 3 yıllığına onay aldı
Dünya Çerkes Birliği’nin (DÇB) XIII. Kongresi 19 Eylül 2021’de Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti Nalçik’te yapıldı. “Atanmış başkan” görevine devam edecek. Nereye kadar sürer bu durum?
Biraz geriye giderek değerlendirirsek…
1991; Sovyetler Birliği’nin dağıldığı yıl. Dağılma sürecinde Rusya Federasyonu (RF) Devlet Başkanı Yeltsin, “İstediğiniz kadar özgür olabilirsiniz” demişti. Bunun lafta kalacağı öngörülebilirdi elbet, 1994 yılında RF’nin Çeçenya’ya saldırısı hatırlardadır. 1992’de Gürcistan’ın Abhazya’ya saldırısında da RF’nin masum olmadığı söylenebilir… 21 Mayıs’a dair Adigelerin yaşadığı RF Cumhuriyetlerine gönderdiği mesaj ve Kosova Çerkeslerine yönelik tutumu ise Yeltsin’in artı hanesine yazılacaklardan…
1999’da iktidarı devralan Putin ise özgürlük sözcüğünü hepten rafa kaldırdı. Sovyet dönemi denklik yasaları ile halklara tanınan haklar adım adım tırpanlandı, devlet dili olarak anılan anadilleri son anayasa değişikliğiyle seçmeli ders olarak tanımlandı. Anayasa, referandumda Kafkasya dahil yerellerden yüksek oranda onay aldı. Suriye Çerkeslerine yönelik tutum da ortada. Totaliter rejim, Moskova ne istiyorsa o oldu.
DÇB, 1991 yılında kuruldu. 1997 yılında Yura Kalmık başkanlığındaki yönetim kurulunun UNPO’ya (Unrepresented Nations and Peoples Organization – Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Kuruluşu) başvurusu olumlu sonuçlandı: “RF ve uluslararası topluluğa, 19.yüzyılda Çerkes ulusuna soykırım yapıldığını kabul etmeleri ve Çerkes halkına sürgün ulus statüsü verilmesi; RF’ye, Çerkeslerin hem Rusya, hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı olmak üzere çifte vatandaşlık hakkı verilmesi; RF’ye, Çerkes Halkının kendi tarihsel topraklarına dönebilme garantisi vermesi çağrısını” yaptı.
Putin iktidarı sonrası ise DÇB işlevsizleştirildi. Göstermelik genel kurullarda önceden atanmış başkanlar için oylama yapılan bir “buluşmaya” dönüştürüldü. Atanmış başkanlara ve kimi yönetim kurulu üyelerine dair her daim olumsuz değerlendirmeler yapılır oldu.
Konuya dair görüşlerine başvurduğum, genel kurul KAFFED delegasyonundan Yusuf Taymaz’ın da hatırlattığı gibi, 2000 yılından itibaren önemli değişiklikler oldu. Kabardey Xase’de yönetim kurulu değişikliği, Türkiye’den Nalçik’e yerleşen bir arkadaşımızın değerlendirmesiyle bir darbeydi örneğin. DÇB’nin merkezi aynı yıl Çerkessk’ten Nalçik’e alındı. Böyle başlayan bir hareket, sonucunu hepimizin bildiği bir durum yarattı.
Genel Kurul’a yönelik KAFFED tutumu
Taymaz’la yaptığım görüşme ve KAFFED’in kamuoyu ile paylaştıklarını okumam sonucu net olan; KAFFED’in DÇB başkanı Hauti ile devam etmek istemediği, hatta atanan başkan istemediği, her şart altında daha demokratik bir genel kurul için en az iki adayın gerekliliği, delegasyonun üzerindeki baskıyı kaldırmak için oylamanın gizli yapılması…
Bende net olmayan ise; örneğin bu genel kurulda Hauti’ye karşı çıkarılacak olası adayın seçilecek yeterlilikte (her anlamda) olmasının gerek şart olup olmadığı…
Hağajey Beslan’ın yapmak istedikleri
DÇB’yi ilk kurulduğundaki gibi sivil toplum kurumu haline getirip halkına iade etmek istemesi, tek bir Adige alfabesinin oluşturulması, RF nüfus sayımında Adigelerin kendilerini Adige olarak yazdırmasının sağlanması, DÇB’nin kurulduğu yıllarda yaptığı gibi genel kurulu 21 Mayıs’ta yapmak…
Ara yorum
DÇB’nin, önce kurulduğu yıllardaki duruşuna geri dönüp sonra 1997’deki UNPO başvurusuyla aldığı sonucu katlayarak ileriye götürebilmesi, demokratik bir işleyişle evrensel ölçekte sivil bir yapı olabilmesi için, başlangıç anlamında olumlu kısa notlardı yukarıdakiler. Elbette totaliter bir devlet içinde bunu gerçekleştirebilmek çok zor. İktidarların hemen her zaman yerelden kotarabildikleri işbirlikçileri ile siyasetlerini uygulamaya devam edegeldikleri sistemi sarsmak için ise bir yerlerden başlamak gerek. Kısa notlar bir başlangıç için yeterli olabilirdi. Sonuç her ne olursa olsun.
Sonuç
KAFFED başkanı Yıldız Şekerci ile Hağajey Beslan arasındaki polemiğin temel nedeni; KAFFED’in genel kurulda Beslan’ı aday gösterme sözü verdiği ile Yıldız Şekerci’nin bireysel destek sözü verdiği ve delegasyonun desteği için de çalışacağını söylediği arasında…
Tek taraflı beyanlar yerine tarafların bir arada olduğu bir toplantıyla durum netleşebilir diye düşünülür ama olmadı. İki taraf bir araya gelse de (KAFFED Değişim Hareketi’nin 27 Eylül’de gerçekleştirdiği online canlı yayın), kamuoyuna deklare edilenler dışında yeni bir şey söylemediler. Programa Beslan’ın ve diğer konukların yanı sıra Şekerci’nin de baştan davet edilmesi çok daha şık olurdu. Şekerci’nin sonradan katılım talebi ile doğru yola girildi.
Ancak sonucu olmayan tartışma devam etti. Temel eksiklik, Ümit Dinçer’in de belirttiği gibi KAFFED ile Beslan arasında yapılan bir dizi online toplantının kayıt altına alınmamış olması. Toplantılarda, en azından alınan kararları yazılı metin üzerinden katılımcıların onayının alınması ile arşivlenmiş ve ses kayıtları alınmış olsaydı (katılımcılar onay verirdi diye düşünüyorum) bu polemiğe gerek kalmaz, DÇB ve geleceğe dair farklı şeyler konuşuyor olabilirdik.
Olan bitenden sadece tarafların değil hepimizin çıkaracağı sonuçlar olduğuna inanıyorum, daha güzel yarınlar için…
Beslan’ın canlı yayının sonlarındaki cinsiyetçi yaklaşımı hepimize kötü gelmiş olmalı. Çerkes köyünde doğmak ve Xabze söylemleri ile bağdaştırdığı söylem, en hafif deyimle ancak kınanabilir. Umarım gazetemiz yayına girene kadar Beslan özür dilemiş olur.