Kuzeybatı Kafkasya’nın konut-yerleşim kompleksi

0
1614

Bilgi notu: 1502 yılında Cenevizli Giorgio Interiano, Adige kültürüne has bir olguyu yansıtmıştı; bilinçli olarak taş yapının reddi. Bu keyfiyet Adigeler tarafından, taş yapının, hele de kale inşasının korkaklık belirtisi sayıldığı savaşçı etnosunun bir zorunluluğu olarak anlamlandırılıyordu. Bu naif açıklama, etnosun binlerce yıllık sürekliliğine, aynı habitatta doğması ve yaşamasına rağmen, kendi kadim geçmişinin kaleler, şatolar, kiliseler ve diğer taş yapılar biçiminde anıtsal tanıklıklarının ortaya çıkmayışının bir çeşit yansıması idi. Prens hanedanlarının bariz şekilde egemen statüsünün, ciddi bir askeri potansiyelin, asırlık Zih kilise kurumunun ve tahıl satışından elde edilen oldukça yüksek bir gelirin varlığına rağmen bu böyle oluyordu. 

Adige konutunun tamamen ahşap karkası, iki temel keyfiyetle ilgilidir: Orman kaynaklarının bolluğu ve devamlı bir göçer tehdidi.  

Adigelerin yerleşim habitatı, Avrasya bozkırlarına komşu, neredeyse bin kilometre uzunluğunda bir alan teşkil ediyordu. Her 50-100 yılda bir, bozkırın muazzam ölçeklerde bir tehdit doğurduğu hesaba katılırsa, Kuban ve Terek eteklerindeki ovalara, otokton tarımcı toplulukların sağlam bir şekilde sahip çıkmasının mümkün olmadığı görülür. Rusların ve Çerkeslerin sınır arazilerine sahip çıkma temposunu kıyaslarsak, demografi ve seferberlik imkânları bakımından o derece güçlü olan merkezi Rus devleti, çok uzun süre boyunca Kırım ordularına karşı etkili bir savunma kuramamış ve Oka Nehri’nden geçen direniş hattını aşmamıştı. Yaban arazi denen toprakların (tarıma çok elverişli) sahiplenilmesine ancak XVI. yüzyılın son 20 yılında başlandı. Rus sınır kalelerinin inşası çok uzun sürdü ve neredeyse daima ahşaptandı. 

Bozkır sınırı boyunca dar bir şerit halinde uzanan Çerkesya, Rusya’dan çok daha az nüfuslu ve merkezi devletin imkânlarına sahip olmadığı için çok uzun süre boyunca göçebe istilalarını uzun süreyle ve etkili bir şekilde frenleyebilecek güce sahip olamadı. İşte bu keyfiyet yalnız konut ve diğer müştemilatın inşasındaki malzeme seçimini değil, Adigelerin konut-yerleşim kompleksinin tüm karakterini açıklar. Bunun temel göstergelerinden biri, mevcut tehditlere yüksek uyum gösterebilme, köyleri hızla tahliye etme yeteneği idi. Mobilya (üçayaklı küçük masalar, sandıklar, küçük tabureler) ve konutun diğer bazı parçaları (ocak davlumbazları, kapılar) iki tekerlekli arabalarda (aynı şekilde yerel şartlara uygun) nakledilirdi. Total bir tahribatta, binalar kolayca yeniden kurulurken, menkul varlıkların (silah, koşum takımları, dokumalar, giysi, kap-kacak, meslek aletleri) canlı hayvanların ve gıda maddelerinin kaybı daha fazla can yakardı. Burada anlatılan genel kültür normuna rağmen, Adigeler zaman zaman şatolar, kaleler, kuleler, kiliseler, camiler gibi sağlam taş yapılar da inşa ederlerdi ama silahlı çatışmalar sırasında tüm bunlar kaçınılmaz olarak yok edilirdi. 

Çerkes prensini ziyaret (1793) H.G. Geisler. Resim yuvarlak pşukoyu gösteriyor. Çerkesler-Savaşçılar ve Ustalar başlıklı kitaptan.

Doğa-coğrafya ve bozkır cephesi koşullarına uyum yeteneği 

Adige konutu, bölgenin en eski kültürel dönemi olan, MÖ IV. binyıl Maykop arkeolojik kültüründen başlayarak, Adige topluluğunun tüm genesisi döneminde temel tipolojik özelliklerini korumuştu (1: 186-188). Adigelerin temel yapı tekniği, turluk yapıdır. Tanınmış Sovyet etnografı ve Kafkasoloğu V.P. Kobıçev şöyle yazıyor: “Ahşap mimarinin özel bir şekli turluk yapı idi. Tüm XIX. yüzyıl boyunca turluk, yani samanlı kille sıvanan örgülü çit yapı, ormansızlaştırılan Ön Kafkas Düzlüğü’nde ana inşaat malzemesi oldu (Hemen belirtelim ki, Ön Kafkas Düzlüğü orman kaynakları bakımından zengin bir bölge idi, ormansızlaştırılması esas olarak XIX. yüzyılın ikinci yarısında cereyan etti. S.H. n.). Turluk konutun inşa tekniği de ana çizgileri bakımından benzer şekilde idi. İşaretlenen konut alanının köşelerine ve çevresine, aynen örgü bahçe çiti çekilirken yapıldığı gibi, birbirine eşit uzaklıkta kazıklar çakılırdı. Sonra kazıkları daha kalın bir çubukla birer karış aralıkla (25-30 cm) sabitleyerek demetlerle yatay yönde soldan sağa doğru örerlerdi. Aynı şekilde kalın çubukla tüm örgüyü, ön ve arka duvarları 2-2.5 m kaldırmak suretiyle bitirirlerdi. Yan duvarları orta kısımda alınlığa geçirerek biraz yukarı kaldırırlardı. A. Miller’in materyallerine bakılırsa, çatı dört cepheli yapıldığı zaman bile aynı şekilde davranıyorlardı. Örgü genellikle tek sıra olurdu, ama içi toprak dolgulu çift sıra çit de kullanılırdı. Bu şekildeki evleri öncelikle nüfusun varlıklı tabakası yapardı, zira bunların yapımı için iki misli orman malzemesi ve emek gerekirdi” (2:86).  

Duvarlar at gübresi ilave edilmiş kil sıvayla sıvanır ve beyaz badana yapılırdı. Saman veya kamış örtülü çatıdan (XIX. yüzyılın ilk yarısında çatılar çoğu zaman padavra tahta örtü ile kaplanırdı) dışarıya baca borusu çıkardı (Adigece онджэкъ, Kabardeyce уэнжакъ). Bu bir çeşit “şömine” yekpare, koni şeklinde, daha doğrusu ters döndürülmüş huni şekilli, kille sıvanmış bir konstrüksiyon idi. İki odalı evde (Adigece wune) iki baca olabilirdi. At ahırı bazen ailenin evine bitişik olsa da, genellikle evden ayrı bir yerde bulunurdu. 

Büyük Adige ailesi birkaç ‘wune’de yaşardı, zira mekânın ve günlük yaşamın organizasyonunu etkileyen karmaşık bir yasaklar veya sınırlamalar sistemi vardı (kaç-göç âdeti). Tüm bu büyük aile mekânı örgü çitiyle veya kazık çitle çevrilirdi. Konut-yerleşim kompleksinin zorunlu bir elementi hela idi. Helalar da turluk tipte, yuvarlak biçimli, saman çatılı idi. Bunlar yolcular üzerinde çok olumlu izlenim yaratırdı (galiba sadece var oluşlarıyla ve kullanışlı oluşlarıyla) (3: 219). Hane avlusuna bitişik bir bağımsız sektörde bulunan konuk avlusunda konuk için ayrı bir hela inşa edilirdi. 

Bina tipiyle coğrafi yapı arasındaki karşılıklı ilişki her zaman doğrusal bir çizgi izlemez, tıka basa ormanla dolu Kubanötesi’ndeki Adigeler, buna rağmen geçmeli tomruk yapı değil, turluk yapı inşa ediyorlardı. Anlaşılan bu bilinçli bir tercihti, zira orman kaynaklarını koruma (5) (dengeli bir tarım [6: 108, 142-143; 7: 42-43, 47, 49]) ve güvenlik amacıyla) ve yerleşim yerlerini hızlı bir şekilde tahliye etmeye imkân veriyordu. Bu son keyfiyet, Adige etnogenezi için sabit bir faktör olan göçer tehdidi dolayısıyla tayin edici bir rol oynuyordu. 

Geleneksel Galiçya tahıl ambarı (horreo galego), İspanya’da kültürel miras listesine alınmış olup, 1973 yılından beri yasayla korunmaktadır. İberya Yarımadası’nda sadece Galiçya’da değil, Asturias’ta da yaygındır. Arkeolojik olarak Castro kültürü (MÖ IV-I. yy) döneminden beri teşhis edilmiştir.

Hudut evleri, geçici, hafif, az masraflı, tahliyeye müsait idi. Buna karşılık, hudut mezarları anıtsal, sağlam, yoğun enerji harcanmış yapılardı, yapımında kalabalık ekipler aylarca çalışır ve asırlarca ziyaret edilirdi. Bunlar, taş ve ahşap yapılı kurganlar (15 m ve üzeri), taş kutular, dolmenlerdir. Hudut koşullarında insan araziyi konutuyla işaretleyemez, ama nekropol bu iş için en uygun yapıdır- işte atalar toprağına sahipliğin gerçek kanıtı. 

XIV-XIX. yüzyıllarda Adige konut-yerleşim kompleksi, Ukrayna’nın güneydoğu kısmında gözlemlediğimiz tiple benzeşir ki, bu durum sıkı etnokültürel ilişkilerin bir sonucu olabilir (10: 51; 11: 96-117). 

Turluk yapıların yanında Adigeler sıkça tomruk konutlar da inşa ederlerdi. Kubanötesi’nin dağlık bölgelerinde geçmeli tomruk yapının yaygın olduğu V.P. Kobıçev tarafından tespit edilmiştir (2: 83). 1841 yılında bir Rus kaynağı Pşiş Nehri kıyısında, Koşho mevkiinde “tomruktan gayet düzgün inşa edilmiş evlerden müteşekkil” (12: Л. 8) üç Abzeh köyünden söz ediyor. Kuban’dan 6 verst mesafede, yamaçtaki Magişhu adlı iki Şapsığ köyünde “kalın ağaçtan geçmeli yapılmış Çerkes kulübeleri” ve “içerisinde canlı hayvanların bulunduğu özenle kurulmuş avlulardan” bahsediliyor (13: 635).  

Adige çiftliği sahasında örgü, tomruk veya keresteden, yüksek ayak direkler üzerinde duran, tahıl veya mısır koçanlarını muhafaza etmeye yarayan ambarlar olurdu. Yerden yeteri kadar yükseklikteki direkler üzerine yassı ve geniş taşlar yerleştirilir, bunların üzerine saman, tahta veya padavra tahta çatılı tahıl ambarı yapısı konulur. Böylelikle, tahıl kuru ortamda muhafaza edilir, hava alır ve kemirgenler buralara ulaşamazdı. Çerkeslerin tarım tecrübelerini araştıran V. Borisov şöyle yazıyordu: “Ambarları 1.5-2 arşın boyunda yüksek direkler üzerine kurarlardı, her direğe, İngiltere’de dokurcun direklerinde farelerin demetlere sızmasını önlemek için kullanılan o pik çıngırakların görevini yapan geniş ve ince bir taş levha giydirilirdi” (14: 641).  

At üreticisi bir halk olarak Çerkesler at ahırı inşa ederlerdi. Çerkes konukseverliği, sadece konuğun değil, atının da güler yüzle karşılanmasını amirdi (16: 51). J. Bell, yol arkadaşı ilk dereceden Natuhay asilzadesi Şamuz-Şupako’nun “kışın çok sayıdaki atlarımızı barındıracak at ahırının inşaatına nezaret etmek üzere” Tsemez’e gittiğini yazıyor (17: 286). İngiliz, dokuz atlıdan oluşan grupla bir gün Anapa’dan birkaç mil mesafede bulunan orta sınıftan saygın bir Çerkesin evine konuk oldu. Konukların tüm atları ev sahibinin ot ambarına sığmıştı (17: 283). A.O. Mahviç-Matskeviç 1860 yılında, yani at nüfusunun çok düştüğü, haraların ise iflasın eşiğinde olduğu bir dönemde, sıradan bir köylü hanesinin 4-6 atlık bir at ahırına sahip olduğunu hesaplıyordu (18: 3). 

Çerkeslerin evi ve tahıl ambarı. (T. de Marigny’nin kitabından)

Yani, Adige ailesi geniş alanlara yayılmış olarak çiftlik tarzı, mezra tarzı bir ekonomiyle iştigal ediyordu. Bu türden 2-3 veya 20-30 mezranın toplamı, bir yerleşim birimi olan ‘habl’i meydana getiriyordu. Genişleyen habller, birbirine bitişik bir iskân hattı teşkil edebilirlerdi: “Her çayın kıyısında bir hayli uzun mesafeler boyunca dağlı köyleri uzanırdı” (21: 36). 

Çerkesya’nın ovalık vilayetlerinin konut-yerleşim kompleksi, bozkır yönünden gelecek ani saldırılara karşı savunma ihtiyaçlarına uyum sağlamıştı. Adigeler kazık çitli toprak tahkimatlı (setler, hendekler) şehirler kuruyorlardı (22: 173). A.V. Gadlo, Adigelerin XII-XIII. yüzyıllarda ahşap gözcü kuleleri inşa ettiğine işaret ediyor (23: 154). XVI. yüzyılda Remmal Hoca, Adigelerin Tatar süvarisini durdurmak için içerisine kazıklar çakılmış hendek taktiğini tarif etmişti (24: 180, 215). Adigeler yalnızca şehri savunmakla yetinmezler, baskın savaşını da ustalıkla uygularlardı. Aubry de La Mottraye, Çerkeslerin güce güçle, baskına baskınla karşılık verdiklerine işaret ediyordu (25: 33). XIX. yüzyılın ilk yarısında Adigeler önceden savaş alarmı vermeye ve tehdidin boyutlarını değerlendirmeye imkân veren gözcü kuleleri kuruyorlardı (26). 

Osmanlı gezgini Evliya Çelebi, 1666 yılında müstafi Kırım hanının maiyetinde tüm ovalık Çerkesya’yı baştan başa kat etti ve konut-yerleşim kompleksine dair çok önemli bilgiler bıraktı: “Bu yerde Çerkeslerin dilinde pşuko denilen, Şegake (Hegaklar, Adigece хэгъакlэ, S.H. n.) beyinin karargâhı bulunur. Beyin yaşadığı yere, ‘karargâh’ anlamında ‘pşuko’ denir. Burası kasaba benzeri büyük bir köydür. 550 evin tümünün çatısı kamışla örtülü, çitle çevrili, arka arkaya ikişer kapısı var. Tüm (evlerin) aynı şekilde aşılmaz çitle çevrili avlusu var… Şegake pşukosu, dağların eteğinde geniş tarlalar ve ormanlar ortasında, yakın ve uzak akrabaların yerleştiği, gruplar halinde dağılmış evlerden müteşekkildir: 40 ev burada, 10 ev orada, 20 ev şurada. Yapıların çevresinde uzun ve kalın tomruklardan ve dallardan kaleyi andıran azbare, yani avlu yaparlar. Evler ve tüm hayvanlar bu avlu-azbarede yer alır. Her gece, kapılara çift dayak dayayarak ve kalın zincirlerden köpekleri salarak rahatça uyurlar. Tüm Çerkesistan böyledir.” 

Hatukay birinci sınıf soylularından Padislerin köyü, Çelebi tarafından “dört sıra toprak set ve muazzam geçmeli tomruk tahkimatlı bir kaleyi andıran 300 hanelik mamur bir köy” olarak tasvir ediliyor (16: 56, 66, 73). 

Ali Karamurzin köylerinin yıkılması (1825).. 3-4 katlı savunma kulesi ve daha yüksek minare dikkat çekiyor. (Resim kaynağı: Tenginskiy Alayı albümü)

Adige sınıfsal hiyerarşisinde pşıçeu (Şapsığca пшикьеу – prensin çiti) olarak adlandırılan küçük worklar grubu vardı, bunlar prensin evi yakınına yerleşirler ve devamlı hareket halinde olan prense eşlik ederlerdi. Bununla alakalı olarak prens mülkünün bazı bölgeleri Pşiçeu adıyla anılabilirdi (27: 109). Anlaşılan Çelebi’nin ‘pşuko’su bu terime dayanıyor. 

Adige habitatında görece barış zamanlarında, göçer devletlerle bir arada yaşamanın ve karşılıklı ticari takasın getirdiği bariz bir ekonomik kaynak birikimi oluyordu. Bu şekildeki bir progresif gelişmenin sonucu konutların iyileşmesiydi. Mesela Çerkes prensi Berzebuk 1470 yılı civarında kendisine ait olan Kopa’da (geleceğin Temryuk’u) bir taş şato inşa etmişti (28: 397). Bağımsız ve önemli gelişme kaydetmiş Adige nüfusunun Taman Adası’nda ve Aşağı Kuban’daki gelişimi, Osmanlı istilasıyla durdurulmuştu, yukarıda anılan şato da istilacıların eline geçmişti (29: 128). 

XX. yüzyıl başında Rusya’da Adige çiftliği şeması. Kuban vilayeti Yekaterinodar kazası. (A.A. Miller’in resmi)

Çerkesya’daki taş mimarinin diğer önemli örnekleri: Belaya Nehri kıyısında, Kremuk Prensliği’nin merkezindeki kilise, XII-XV. yy (30: 13-14); Küçük Zelençuk’un yüksek sağ kıyısında Kabardey prensi Temryuk Hacı Bamatov tarafından inşa edilen beş katlı savaş kulesi (31: 142-143). 1847 yılında Kafkas hattı sağ kanat kumandanı General P.P. Kovalevskiy’in, Laba’nın öte yakasına düzenlediği akına katılan A. Şpakovskiy anılarını şöyle anlatıyor: “Orman sıklığında, dilimiz tazı gibi sarkmış halde 5-6 verst koştuktan sonra köyde ateşin ortasına düştük, yoldaşlarımdan kopunca eski bir kule veya terk edilmiş bir minareye tırmandım ve sahanlıkta ayakta durarak, yanan kulübelerinden dışarı fırlayan dağlılara yivli plastun (Kazak piyade tüfeği – ç.n.) çiftemle ateş etmeye başladım.” Şpakovskiy, kule merdiveninin yapısının spiral olduğunu söylüyor (32: 201). XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Soçi mansabında “üç katlı, her katında atış mazgalları olan muazzam bir kule”, kale ve kilise kalıntısı ayaktaydı. Tüm bu ortaçağ yapıları XIX. yüzyıl sonunda yerleşimciler tarafından sökülmüş ve “bunlarla halen Soçi’de gözleri okşayan kilise inşa edilmiştir” (33: 17). 1866 yılında Çerkesya’nın boşalan topraklarını araştırmakla görevli komisyona katılmış olan Tiflisli tarım uzmanı İ.S. Hatisov, Şahe’nin yukarı havzasında bulunan Ubıh prensi Babuk’un çiftliğinin kalıntılarına dair şunları yazıyor: “Yukarı platonun en üst noktasında yakın zamana kadar, meşhur prens Babuk’un lüks mobilya döşeli zengin şatosu bulunuyordu; biz ancak binanın bizzat dağlılar tarafından sökülmüş taş yığınını görebildik” (34: 59).Adige konutunun genel tipolojisiyle ilgili olarak “ordu evi” (Altınordu kastediliyor-ç.n.) kavramı dikkat çekiyor: “Ордэ унэжъ”, “büyük/eski ordu evi”, yani fiili olarak saray. Taş veya samanlı kerpiçten büyük yapı orde (Kabardeyce уардэ) olarak tanımlanabilir, ama bu tanımın sadece binalarla ilgili olarak kullanılmadığını, büyük (35: 323), yakışıklı, etkileyici, sağlam gibi sıfatların sinonimi olduğunu da söylemek lazım (36: 646). Anlaşılan dikilen binanın ihtişamını ve güzelliğini vurgulamak amacıyla bu terim (уардэ унэр) Kurcips vadisinde taş ev yaptıran Hacret Kabardey prensi Aslan-Girey Beslanov’a yakılan ağıtta kullanılmıştır (37: 49). 

Gelencik’e komşu Mezippe’de Çerkes ambarı. (F. Debua’ nın resmi)

Adige eşrafı ve varlıklı starşina-tfokotller iki ve üç katlı “Konstantinopol” ve “Lazistan” tipi evler dikiyorlardı (17: 113; 38: 243, 252). Çatılar padavra tahta ile kaplanırdı, bu da gayet konforlu bir konut havası verirdi. J. Bell, Tsemez’de 16 Mayıs 1837 tarihinde Şamuz Şupako’nun konukevinde kaldı: “Konukevi şimdiye kadar kaldığım tüm benzerlerinden daha iyi yapılmış ve döşenmiş… Divan ipek kaplama, altın sırma işlemeli arkalığı var; gece kızıl renkli ipek bir yastıkta yattım, ipek yorganım şerit desenliydi. Sofralarımız kalabalık ve yemekler muhteşemdi” (17: 115). Bu konfor düzeyini temin eden ev sahibinin “Konstantinopol tipi” evi 1836 yılında askerler tarafından yakılmıştı. Sanki, olmazsa olmazmış gibi görünen bu kalitede yatak takımları, deneyimli Avrupalı gezgini hayran bırakmıştı: Bkz., Karaçay’ı 1869 yılında ziyaret eden Douglas Freshfield’in izlenimleri (39: 352-353). XIX. yüzyılın ilk yarısında Adige konutunun az sayıdaki konfor elementlerinden biri de, rahatlığıyla caka satmaya uygun kanepelerdi (40: 162).  

1. Bell’in, kendisinin de katıldığı,Adigeler ve Azrayelerin (Abazinler) 1839 Temmuz’unda yaptıkları kurucu meclis toplantısını naklettiği resminden bir fragman: “Geşe’de … birkaç gün, yüz yıl önce bir prens için Lazistan stilinde inşa edilmiş olan üç katlı evin büyük salonlarında oturduk” (38: 252). 

J. Bell. Soçi vadisi. Bu harikulade resim Soçi vadisindeki bir Çerkes (Ubıh) çiftliğini tasvir ediyor. Tahta kaplı iki cepheli çatılı ev ve tipik tahıl ambarı. Yeşilliğe gömülmüş yüksek giriş kapısı dikkat çekiyor.

XVII. yy. pşukoları, XVIII. yüzyılda da var olmaya devam ettiler. P.S. Pallas 1793 yılında, içinde büyük bir feodalin yaşadığı bir Kabardey köyünün tasvirini şöyle yapıyor: “Onlar evlerini birbirine yakın, bir veya birkaç daire veya dikdörtgen biçiminde öyle inşa ediyorlar ki, içeride kalan alan, sadece cümle kapısına sahip ortak bir hayvan avlusu teşkil ediyor, avlunun etrafındaki evler ise sanki burayı korumak içindir. Genellikle bir köşk şeklinde olan özden veya prens evi, dikdörtgen biçimli, iki sajen (sajen; 7 feet boyunda eski bir Rus uzunluk ölçüsü-ç.n.) boyunda, konukların yerleşeceği, şömineli, küçük bir divanı ve diğer rahat mobilyaları olan bir dizi dikdörtgen biçimli evleri da kapsar” (3: 219). G. Grote, 1903 yılında Batı Anadolu’da seyahat ederken gördüğü karakteristik Çerkes pşukosunu şöyle tasvir ediyor: “Köylerinin büyük kısmı, beylerinin adını taşır. Konuşlanması itibariyle böyle bir köy, avluları şöyle veya böyle tarlalara bitişik bir dizi evden oluşan, köy adıyla şimdiye kadar görmeye alıştığımız şeyden daha çok, hâkim evi çevreleyen çeşitli hizmet yapılarıyla büyük bir çiftliği andırıyor. Burada köyün ortasında beyin az veya çok aristokratik bir karakter taşıyan evi yükselir. Genellikle iki katlıdır, geniş bir verandası olur ve özenli bir şekilde kireçle sıvanmıştır. Uyruklarının padavra tahta örtülü alçak toprak kulübeleri geniş bir halka şeklinde başkanın evini çevreler. Bu çiftliklerin bahçe ve tarlaları çok temiz tutulur” (42: 14-15).  

XIX. yüzyılda Batı Çerkesya’da, kaynaklarda 1.500 haneye varabilen “muazzam köyler” olarak tarif edilen büyük yerleşim yerleri vardı (21: 19, 20, 35; 43: 320-327; 44: 98-102; 45: 168). Bunlar, yerleşime uygun yerlerde konumlanmış bağımsız hableler temelinde oluşmuşlardı ve nüfus arttıkça komşu vadiler için bir çekim merkezi haline geliyorlardı.  

Atsesboho’da bir Çerkes evi, Natuhay. (F. Debua’nın resmi)

Rus casusu olup Abzehlere esir düşen Baron Tornau, bir çiftliği andıran küçük bir köyü tasvir ediyor: “Alim-Girey Daur’un köyü yüksek ceviz ağaçlarının gölgesi altında 20 evden meydana gelmiştir. Ağaçların önünde alçak, dikenli örgü çitle çevrili çok büyük boyutlarda bir konukevi gözleri okşuyordu” (46: 102). Çok az şey görmüş olan esir, tarihçiler için çok değerli birçok ayrıntıyı nakledebilmiştir. Bunlardan biri, köylerin Belaya ve Kurcips’ten ulaşımı daha zor yerlere kışlık göçüdür: “Abzehlere yapılan baskınlar ancak güzün ve kışın, Saguaşe’nin her yerden geçilebildiği ve yaprakla örtülü orman, kamuflaj özelliğini yitirdiğinde başarılı olabilirdi. Bu nedenle sınırdaki Abzehler kışın Kurcips ve Saguaşe kıyılarından ayrılarak ormanın derinliklerine girerler ve orada, ordunun onsuz Abzehlere saldıramayacağı topçunun hareket edebileceği yollardan uzakta, sel yarıkları üzerinde geçici köyler kurarlardı.” Dağlılar hızlı ve organize bir şekilde evlerini sökerler, günlük yaşamlarının en kutsal objesi olan ocak üstü zinciriyle birlikte onceklerini (Batı Adige diyalektinde ocak-ç.n) kapıları ve pencere çerçevelerini yüklerler ve yeni yerlerinde wunelerini yeniden kurarlardı. Kış evinin alanı Tornau’ya göre 10-15 adım uzunlukta ve 8-10 adım eninde, yani 80-120 metrekare olurdu” (46: 82). Açıktır ki bu göçler tüm sınır Abzehlerini kapsamazdı, bu uygulama bir zorunluluktan doğardı. Tornau’nun Abazehya anlatımı hacimli ve nettir: “Saguaşe’deki inanılmaz derecede sık ormanlar ve yoğun Abazeh nüfusu” (46: 80). 

Adige nüfusun hareket yeteneği, temel mobilyalar olan sandık (Adigece пхъуант) ve sofra masasında kendini gösterir. Adige sofra masası (Adigece ane) üçayaklı bir tabladan ibaretti (üçayaklı oluşu, düzgün olmayan bir zemine kurulduğunda sallanmasını önlemek içindi). Kaçamak doğrudan ane üzerine konurdu, kaçamağın ortası oyulur ve oraya salçası konurdu. Et de doğrudan kaçamağın üzerine yerleştirilirdi. Ane’nin 2 bin yıllık varlığını gösteren nadir bir kanıt günümüze kadar gelmiştir. Kırım’da Sarmat olarak tanımlanan bir mezar odasında üçayaklı bir küçük masa çizilmiştir (47: 189). Bu tip masacıklar kullanışlıydı, zira bunlara küçük tabureler (Adigece пхъэнтIэкIу шъхьаку) ekleniyordu. Ve böylelikle tüm ev eşyası hızla yer değiştirmeye müsait oluyordu (17: 377). Semaverin (Adigece сомар) (48: 240) Adigeler tarafından benimsenmesi de, onların tam da taşınabilir eşya kullanmaya çalıştıklarını gösterir. 

J. Bell’in, kendisinin de katıldığı, Adigeler ve Azrayelerin (Abazinler) 1839 Temmuz’unda yaptığı kurucu meclis toplantısını naklettiği resimden bir kesit: ”Geşe’de birkaç gün, 100 yıl önce bir prens için Lazistan stilinde inşa edilmiş olan üç katlı evin büyük salonlarında oturduk”.

Bağımsız bir mobilya olarak karyola mevcut değildi, onun yerine alçak bir kerevet kullanılırdı. Bunun yanında, birçok anlatımda şahit olduğumuz gibi temizliği ve beyazlığı sıklıkla vurgulanan yatak takımları kullanılıyordu. Bu tarz bir yatak düzeninin (gündüz çok sayıda ziyaretçinin girebileceği bir binada bulunuşu; gündüz hasır veya halıyla örtülü bir divan olarak kullanılması) zorunlu sağlık-hijyen şartı, yatağın her gün kaldırılması ve şiltelerin, yastıkların ve yorganların düzenli olarak havalandırılmasıdır (3: 131). 

A.O. Mahviç-Matskeviç, 1860 yılının bir barış yılı olmasından (Abzehlerin Kasım 1859 yılında itaatinin kabul edilmesi sayesinde) yararlanarak Abazehya’yı ziyaret etti. Yerel mönüyü gayet iyi tanıdığına bakılırsa, orada hakkıyla ağırlanmış. Bundan başka, her ailede çok sayıda yatak takımı mevcut olduğuna dikkat çekiyor: “Bazı evlerde bu sayı 50’yi buluyor” (18: 2). “Yuneh-şuha” da (унэшхо, büyük ev), içerisinde minimum iki şeyin, yorgan yüzü ve çarşaf takımlarının olduğu sandıklardan başka hazır üst giysi, çamaşır, kumaş, maroken deri bulunan sandıklar da vardı. Para, mücevher, demir, bakır ve gümüş kap-kacak, Türk, Avrupa veya Rus yapımı çay takımları, silah, cephane, zırh ve diğer antika silah, at takımı, el aletleri, kitaplar, dürbünler ve diğer birçok eşyayı hesaba katmasak bile, Adige ailesinin menkul varlıklarının yalnızca bu kısmı, yağmayı hasım açısından kaçınılmaz olarak baştan çıkarıcı hale getiriyordu (49: 760; 50: 488). “Savaşkan” sıfatının yanında “zengin” etiketi çarlık subaylarının raporlarında sıklıkla Adigelere yoldaşlık ediyor (51: 331; 52: 88). 

Adige iaşe sistemi, ekonominin Kuzeybatı Kafkasya’nın uygun ama zorlu koşullarında yürütülmesine dair bin yıllık tecrübenin sağladığı yüksek bir istikrar düzeyiyle öne çıkıyordu (53: 95; 54: 91; 7: 91). Adigelerin tarımdaki yüksek başarılarının Rus subaylarının (Avrupa kökenliler de dahil olmak üzere) hatıratında yer alan ortak bir konu olduğunu unutmamalı (21: 25; 55: 66; 56: 2, 4, 8; 57: 397; 58: Л. 12 об. – 13). 

Çerkes kanepesinin bir örneği. (T. de Marigny’nin kitabından)

Çerkesya ekonomisinin önemli sayıda faaliyet kolu vardı: Tütüncülük (59: 474), ipekçilik (17: 185), et tuzlama (60: 96) vb. Ambargo ve çar ordularının sık sık yaptığı, ekonomiyi tahrip eden ve kitlesel açlığa sebep olan saldırılar (57: 406, 421; 61: 248-250, 252-253; 62: л. 89 об.-90; 63: 149-150, 153-154; 64: 55; 65: 45-46), kadim akıncılık geleneğini güncelledi. Gelişme ve biriktirme anlamını yitirdi. Aile kısa dönemlere ve düşük tüketim normlarına odaklandı. Ürün hasat edilebildiyse, hayvanların güvenliği sağlanabildiyse, gerisi o kadar önemli değildi. 

Ekonomik döngülerdeki önemli tarihler, büyük askeri tehditlerin tarihidir. 1237 yılı Moğol istilası; 1395 yılı Timur istilası, 1479 yılı Osmanlı istilası, 1539-1545 yılları Sahib Giray’ın yıkıcı akınlar serisi; yaklaşık yüz yıl süren Çerkes direnişi (periyodik Rus-Türk ihtilafı ve onların arasını dolduran yıllar) devrini başlatan Rus-Türk savaşının ilk yılı olan 1768. Nihayet Adige etnopolitik sahasının tamamen yıkılmasıyla sonuçlanan Kafkas savaşının son yılı ve vatanda kalan Adige anklavları için barış içinde geçecek yaşamın ilk yılı olarak 1864 yılı. 1917 yılına gelindiğinde, Adige nüfusu Rusya İmparatorluğu bünyesinde sosyoekonomik gelişim alanında önemli bir yol kat etmişti. Bunun ardından iç savaş ve Sovyetizasyon koşullarında uzun bir hayatta kalabilme dönemi geldi. 

(Kaynak: Vestnik Nauki, Nisan-Haziran 2018, no 15-39). 

  

Çeviri: Uğur Yağanoğlu 


Literatür 

  1. RiondM. De l’argile à la terre. Maisons de torchis de l’époque de Maïkop sur la rive sud du lac de Krasnodar (Adyghée, Russie) // Les Cultures du Caucase (VIe-IIIe millénaires avant notre ère). Leurs relations avec le Proche-Orient. – Paris, 2007. – P. 179-188. 
  2. КобычевВ.П. Поселения и жилище народов Северного Кавказа в XIX-XX вв. – М.: Наука, 1982. – 196 с. 
  3. Адыги,балкарцы и карачаевцы в известиях европейских авторов XIII-XIX вв. Составление, редакция переводов, введение и вступительные статьи к текстам В.К. Гарданова. – Нальчик: Эль- брус, 1974. – 635 с. 
  4. МиллерА. Черкесские постройки // Материалы по этнографии России. – Т. II. СПб., 1914. – С. 57-78. 
  5. ДмитриевВ.А. Адыги не продавали строевой лес и не носили украшений из монет. URL.: http://www.kunstkamera.ru/lib/rubrikator/03/03_05/978-5-88431-298-2/ 
  6. МонперэФ.Д. де. Путешествие вокруг Кавказа у черкесов и абхазов, в Колхиде, Грузии, Ар- мении и Крыму. – Т. 1. – Нальчик: «Эль-Фа», 2002. – С. 83-282. 
  7. КлингенИ.Н. Основы хозяйства в Сочинском округе. СПб., 1897. – 129 с. 
  8. Voyageautour du Caucase, chez les Tcherkesses et les Abkhases, en Colchide, en Géorgie, en Arménie et en Crimée. Par Frédéric Dubois de Montpéreux. Atlas. Série de Architecture ou IIIe Série. Neuchatel en Suisse chez l’Auteur, Lithographie de H. Nicolet, 1840. 
  9. LongworthJ.A. A Year Among the Circassians. Vol. I. – London: H. Colburn, 1840. – 312 p. 
  10. Материальнаякультура компактных этнических групп на Украине. Жилище. – М., Наука, 1979. – 190 с. 
  11. ГорленкоВ.Ф. Об этнониме черкасы в отечественной науке конца XVIII – первой половины XIX в. // СЭ. 1982. – № 3. – С. 96-117. 
  12. РГВИА. Ф. 13454.Оп. 6. Д. 267: Онабеге генерал-лейтенантом Зассом, сделанном за реку Белую и о разорении трех абадзехских аулов. 30 декабря 1840 – 21 февраля 1841 г. 22 л. 
  13. Актыкавказской археографической комиссии. Т. X. – Тифлис, 1885. – 938 с. 
  14. БорисовВ. Сельскохозяйственные очерки Восточного берега Черного моря (Черноморский округ Кубанской области) // Земледельческая газета. 1873. – № 41. – С. 641-645. 
  15. Езбек(Едыдж) Б. Черкесы (адыги) в рисунках европейских художников XVII-XIX вв. – Майкоп: Адыгейское республиканское книжное издательство, 2009. – 144 с. 
  16. ЧелебиЭ. Книга путешествия (Извлечения из сочинения турецкого путешественника XVII века). Предисловие А.П. Григорьева. Прим. и комм. А.П. Григорьева и А.Д. Желтякова. – Вып. 2: Земли Северного Кавказа, Поволжья и Подонья. – М.: Наука, 1979. – 287 с. 
  17. БэллДж. Дневник пребывания в Черкесии в течение 1837-1839 годов. В двух томах / Пер. с англ. К.А. Мальбахова. – Нальчик: ГП КБР «Республиканский полиграфкомбинат им. Революции 1905 г.», издательский центр «Эль-Фа», 2007. – Т. 1. – 408 с. 
  18. Махвич-МацкевичА.О. Абадзехи. Их быт, нравы и обычаи // Народная беседа. СПб., 1864. Кн. 3. Отд. III. – С. 1-32. 
  19. URL.:https://fr.wikipedia.org/wiki/Grenier_galicien
  20. Journalof a Residence in Circassia during the Years 1837, 1838 and 1839 by James Stanislaus Bell. – L.: Edward Moxon, 1840. Vol. II. – 488 p. 
  21. ГейнсК. Пшехский отряд с октября 1862 г. по ноябрь 1864 г. // ВС. 1866. – № 1. – С. 3-58. 
  22. СтепиЕвразии в эпоху средневековья. – М.: Наука, 1981. – 304 с. 
  23. ГадлоА.В. Этническая история Северного Кавказа. X-XIII вв. СПб.: Издат-во С.-Петерб. ун-та, 1994. – 238 с. 
  24. Tārih-iṢāḥib Giray Hān. Histoire de Sahib Giray, khan de Crimée de 1532 à 1551: edition critique, traduction, notes et glossaire. Dr. Özalp Gökbilgin. – Ankara, 1973. – 313 s. 
  25. A. de laMotraye’stravels through Europe, Asia, and into part of Africa: with proper cutts and maps: containing a great variety of geographical, topographical, and political observations on those parts of the world, especially on Italy, Turky, Greece, Crim and Noghaian Tartaries, Circassia, Sweden, and Lapland… Vol. II. L., 1723. 432 p. + 72 p. (приложение, содержание). 
  26. ЖупанинС.О. Ивано-Шебское укрепление (1830-1832 гг.). К вопросу о географической локализации. URL.: http://churh-history.cerkov.ru/ivano-shebskoe-ukreplenie-1830-1832-gg-k-voprosu- o-geograficheskoj-lokalizacii/ 
  27. К.Обзорсобытий на Кавказе в 1851 году // Кавказский сборник. – Т. XIX. – Тифлис, 1898. – С. 16-119. 
  28. KresselR.Ph. The Administration of Caffa under the Uffizio di San Giorgio. University of Wisconsin, 1966. – 472 p. 
  29. ЗевакинE.C., Пенчко Н.А. Очерки по истории генуэзских колоний на Западном Кавказе в XIII и XV веках // Исторические записки. 1938. – Т. 3. – С. 72-129. 
  30. КаменевН. Развалины церкви Св. Георгия, открытой на реке Белой // Памятная книжка Кубанской области на 1877 год. – Екатеринодар: Типография Кубанского областного правления, 1877. – С. 1-14. 
  31. Эпиграфические памятники Северного Кавказа (на арабском, персидском и турецком язы- ках). Ч. II.: Надписи XVIII-XX вв. / Издание текстов, переводы, комментарии, статья и приложения Л.И. Лаврова. – М., 1968. – 248 с.
  32. Шпаковский А. Записки старого казака // Военный сборник. 1870. № 7 (Июль). Отд. I. С. 187-220.
  33. Короленко П.П. Записки по истории Северо-Восточного побережья Черного моря. Сочи. – Одесса: «Славянская» типография Е. Хрисогелос, 1910. – 21 с.
  34. Хатисов И.С. Отчет комиссии по исследованию земель на северо-восточном берегу Чер- ного моря, между реками Туапсе и Бзыбью // Записки Кавказского общества сельского хозяйства. – Тифлис, 1867. – № 56. – С. 3-136.
  35. Толковый словарь адыгейского языка / Составители А.А. Хатанов, З.И. Керашева. Под ред. А.Н. Абрегова, Н.Т. Гишева. – Майкоп, 2006. – 512 с.
  36. Словарь кабардино-черкесского языка. – М.: «Дигора», 1999. – 860 с.
  37. Адыгские тексты. А. Кабардинские песни // Сборник для описания местностей и племен Кавказа. Вып. 25. – Тифлис, 1898. Oтд. III. – С. 1-99.
  38. Бэлл Дж. Дневник пребывания в Черкесии в течение 1837-1839 годов. В двух томах / Пер. с англ. К.А. Мальбахова. – Нальчик: ГП КБР «Республиканский полиграфкомбинат им. Революции 1905 г.», издательский центр «Эль-Фа», 2007. – Т. 2. – 328 с.
  39. Travels in the Central Caucasus and Bashan including visits to Ararat and Tabreez and ascents of Kazbek and Elbruz by Douglas W. Freshfield. L.: Longmans, Green, and Co, 1869. 509 p.
  40. Лонгворт Дж.А. Год среди черкесов / Пер. с англ. В.М. Аталикова. – Нальчик «Эль-Фа», 2002. – 542 с.
  41. Архив И. Наврузова. Адыгейский республиканский институт гуманитарных исследований им. Т.М. Керашева.
  42. По Азиатской и Европейской Турции (Из книги Г. Гротэ «Auf Türkischer Erde»). Пер. О. Романовой // Землеведение. – М., 1904. Кн. IV. – C. 1-171 (приложение).
  43. Богуславский Л. История Апшеронского полка. 1700-1892. – Т. II. СПб., 1892. – 552 с.
  44. Корганов А.С. История 45-го драгунского Северского его величества короля датского полка / Под ред. артиллерии ген.-м. Чернявского. – Тифлис: типография А.А. Михельсона, 1884. – 392 с.
  45. Проблемы Кавказской войны и выселение черкесов в пределы Османской империи (20-е – 70-е гг. XIX в.). Сборник архивных документов. Выявление материалов, археографическая об- работка, вступительная статья, редакция и комментарии Т.Х. Кумыкова. – Нальчик: «Эльбрус», 2001. – 496 с.
  46. Воспоминания кавказского офицера. Часть вторая: 1835, 36, 37 и 38 года. – М.: В универ- ситетской типографии (КАТКОВ и Ко), 1864. – 173 с.
  47. Яценко С.А. О сармато-аланском сюжете росписи в Пантикапейском «Склепе Анфестерия» // ВДИ. 1995. – № 3. – С. 188-193.
  48. Тыркуем ис адыгэхэр. IорыIуатэр. – Мыекъуапэ: ГУРИПП «Адыгея», 2004. – 580 с.
  49. Акты кавказской археографической комиссии. – Т. VIII. – Тифлис, 1881. – 1009 с.
  50. Гейнс К. Пшехский отряд (три первые главы) // Кавказский сборник. Т. VIII. – Тифлис, 1884. – С. 399-509.
  51. Добровольский-Евдокимов. Экспедиция 1851 года на правом фланге кавказской линии // Кавказский сборник. – Т. VIII. – Тифлис, 1884. – С. 307-334.
  52. Отчет гр. Евдокимова о военных действиях, исполненных в Кубанской области в период времени с 1-го июля 1863 года по 1-е июля 1864 года // Кумыков Т.Х. Выселение адыгов в Турцию – последствие Кавказской войны. – Нальчик, 1994. – С. 47-113.
  53. Дмитриев В.А. Кавказ как историко-культурный феномен. Вклад горцев Северного Кавказа в мировую культуру // Россия и Кавказ. История. Религия. Культура. СПб., 2003. – С. 85-106.
  54. Кантария М.В. Экологические аспекты традиционной хозяйственной культуры народов Северного Кавказа. – Тбилиси: Мецниереба, 1989. – 273 с.
  55. Н.М. Воспоминание о Кавказе 1837 года // Библиотека для чтения. – Т. 80. – Ч. 1. СПб., 1847. Январь. Отд. III. С. 51-74.
  56. Н.М. Воспоминание о Кавказе 1837 года // Библиотека для чтения. Т. 81. Ч. 1. СПб., 1847. Март. Отд. III. – С. 1-22.
  57. Дневник поручика Н.В. Симановского. 2 апреля – 3 октября 1837 г. Кавказ // Гордин Я. Кавказ: земля и кровь. Россия в Кавказской войне XIX века. СПб.: журнал

«Звезда», 2000. – С. 381-429. Источник выявлен и подготовлен к печати И. Грозовой. 

  1. РГВИА. Ф. 13454. Оп. 6. Д. 1090: Донесения о военных действиях русских против горцев за рекой Белой, ведомости разоренных аулов. 29 июня – 3 декабря 1856 г. 40 л.
  2. Акты кавказской археографической комиссии. – Т. IX. 1884. – 1013 с.
  3. Мариньи Т. де. Поездки в Черкесию / Пер. с франц. К.А. Мальбахова. – Нальчик: «Эль- Фа», 2006. – 208 с.
  4. Гордин Я. Кавказ: земля и кровь. Россия в Кавказской войне XIX века. СПб.: журнал «Звез- да», 2000. – 464 с.
  5. РГВИА. Ф. 13454. Оп. 6. Д. 42. Дело о восстании абазехов и других горских племен. 1831 г. – 125 л.
  6. Н.Ш. Генерал Вельяминов и его значение для истории Кавказской войны // Кавказский сборник. – Т. VII. – Тифлис, 1883. – С. 1-157.
  7. Потто В.А. История 44-го Драгунского Нижегородского полка. – Т. VIII. СПб.: типо-ли- тография Р. Голике, 1895. – 172 с.
  8. Аутлев М., Зевакин Е., Хоретлев А. Адыги. Историко-этнографический очерк. – Майкоп: Адыгейское книжное издательство, 1957.- 140 с.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz