Dildaşlarım, yurttaşlarım, arkadaş ve yoldaşlarım, bu yazılarımı, zaman ayırıp, okuyup takdir ve eleştiride bulunan dostlara (para etmese de) yürekten teşekkür ediyorum.
Dostlarım, tevazu göstermiyorum. Kendimce doğru sandığım, yani kendi doğrularımın tutsağı içinde söylüyor ve yazıyorum. Bilgim, pratiğim, işkolum gereği sahip olduğumu sandığım fikir ve düşüncelerimi paylaşıyorum. Bunları yazarken de kılı kırk yarıyorum. Hiç kimseyi kırmak ve hatta incitmek bile istemiyorum. “Bana ne”ci değilim. Olamıyorum.
Bu anlamda, bir yurttaş, bir seçmen olarak da, yani “ASIL” sayılan ben, “VEKİL” tayin ettiğim ve ettiğimiz kişi ve kurumlardan, yine bir “ASIL” olarak gördüğüm sapmalar için, kendimce iki satır yazıyorum. Hakkım değil mi acaba?
Dostlarım, benim muhatabım “VEKİLİM” olacağı yerde, bir bakıyorum, benim statümde olan, yani “ASIL” biri karşımda, soruyorum:
1- Koruması mısın?
2- Sözcüsü müsün?
3- Fedaisi misin? Kısaca hangisisin?
Dostlarım, toplumumuzda, statüsü ne olursa olsun, tümünde, değişmez ve değiştirilemez bir alışkanlık (Hastalık demiyorum çünkü tıp doktoru değilim) mevcut. Nedir o? Yanıt; “CIMBIZLAMA – APARTMA!” kolaylığı. Bu tutum sadece sosyoekonomik ve politik konularda değil, dinsel ve dilsel konularda da aynı. Çünkü okumak ve bilgilenmek yüktür. Dahası bilgi, belge ister. Onu da araştıracaksın. Ama “Ne gerek var?” demek, işin en kolay olanı. Soyut kavramlarla durumu idare edeceksin. O da nedir?
1- Söz konusu “VATANSA” gerisi teferruattır.
2- Bir “Ayeti kerimesinde veya falanca Hz’in söylediğine göre”…
3- İç düşmanlar, dış düşmanlar ve bölücüler. Kökü dışarıda…
4- Şu anda en çok birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekirken?!
5- Vatan bölünmez, ezanlar susmaz ve bayraklar inmez (Valla bu sloganları, 60 yıldır dinliyorum. Tanrı şahit olsun ki hiçbiri olmadı).
6- Ya susturacağız ya kusturacağız (Durumlar nedeniyle, zaten yeteri kadar midemiz bulanık, zahmet etmeyin).
Dildaşlarım, keşke, DEVRİMLER, ÜLKÜLER; SLOGANLARLA gerçekleşebilseydi. Bunca kavga ve acılara gerek kalmazdı. Kin, nefret ve intikam gibi şiddet içeren söylem ve eylemlerin yerine, bilgi, belge, bilim ve akıl öncelikli olabilsek, yani kısaca, Tanrı armağanı, insani değerlerimizi kullanabilsek.
Değerli dostlar, Atatürkçülükle Mu-Kemalizm’i karıştırmamak lazım (Bu da nerden çıktı, diyeceğinizi de biliyorum). “ÜLKÜ” ideal bir kavramdır. Soyuttur. Bu anlamda, bir idealizmdir. Tıpkı dinsel inançlar gibi. Kullanılması inananlar içindir. Evrensel içeriği yoktur. Ama ne ayıptır ne de günahtır. Burada mesele, DAYATMACI bir söylem ve eylemde bulunmamaktır. Hani “Senin dinin sana, benim dinim de banadır” derler ya!..
Dildaşlarım ve bir kısım kardeşlerim, işkolum gereği Anadolu’nun ve Trakya’nın pek çok yerinde görev yaptım. Kıbrıs dahil. Ondan da öte, bu yerlerden elimize gelen bölgelerin onlarca çocuğuna olabildiğince bir şeyler öğretmeye çalıştım. Dolayısıyla, bana “vatanseverlik” ve “idealizm” içerikli göndermeler yapmayın. En azından, birbirimizi tanımıyoruz. Tanımadığın insanların yazılarından, kendine göre çıkardığın anlamlar ölçüsünde teşhis koymak etik değildir.
NOT: Milli birlik, beraberlik ve vatanperverlik konularında çok hassas olduklarını söyleyen, yazan ve bu konuda iddia sahibi herkesten istirham ediyorum; Sn. Murat Bardakçı, Sn. Fatih Altaylı, Sn. Nedim Şener, Prof. Sn. Ümit Özdağ ve bu kadroya yeni eklenen Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan beyefendilere “ÇERKESLERLE İLGİLİ” ayrımcı, aşağılayıcı ve hakaret içeren (Çerkesler genellemesi içinde) sözlerine ve yazılarına, Tanrı adına, bir sözcük söyleyin. Ayrıca, siyasi parti liderlerine, bu konunun sahipleri için, biz seçmenleri olan Çerkesler adına bir uyarıda bulunun. “Çerkezsen Çerkezistan’a, haine hain demeyecek miyiz, iyilik bilmez ve sığınmacılar” tanımlamasında bulunan bu insanların adına aynı şeyi “Türkler” için ben söylemiş olsam acaba ne olurdu?