Sosyal medyada ülke gündemine giren bir video ile, annesiyle Çerkesçe konuşan bir genç üzerinden, kişilerden ziyade bir dilin, anadilinin kullanılma hak ve özgürlüğüne yönelik nefret ve saldırıya hep birlikte şahit olduk.
Maruz kaldığımız saldırı, uzun zamandır bu topraklarda farklı dil ve ırklara gösterilen, belli dönemlerde kurumsallaşan, özellikle de mülteci sayısının arttığı ve seçimin yaklaştığı son zamanlarda bazı siyasetçiler tarafından insanların milliyetçi duygularını tahrik ederek tohumları ekilen bir nefretin bu kez Çerkeslere ve Çerkesçeye yöneltilmesi olarak ortaya çıktı.
Çerkeslerin uğradığı soykırım ve sürgünün ardından geldikleri bu topraklara karşı tüm yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdikleri kimsenin itiraz etmediği ve kabul edilen bir olgudur. Buna rağmen anadilimiz, kimliğimiz ve kültürümüz aynı hassasiyet ve koruma duygusuna mazhar olmamıştır.
Bu acı ama bir o kadar çarpıcı gerçeklik, “Bu topraklar için şehit olurken Türkçe bilmiyorduk, şimdi anadilimizi bilmiyoruz” sözüyle federasyonumuz tarafından özetlenmiş ve sembolleşmişti. “Vatandaş Türkçe konuş!” tabelaların Çerkes köylerine asıldığı; ilkokulda anadilini kullanan öğrencilerin öğretmenler tarafından dövülerek, evleri dinlenen ebeveynleri ise kolluk kuvvetleri tarafından uygulanan şiddetle psikolojik ve fiziksel olarak sindirildiği bir neslin ardından, 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken yine aynı topraklarda başka bir nesil aynı zihniyetten sadır olan nefret, ayrışma ve tahammülsüzlüğe uğramaktadır. Bu “münferit bir olay”, “Daha önce Çerkeslere yapılmamıştı” veya “Şahıs sarhoştu” diye bireyselleştirilebilecek, normalleştirilebilecek ve hafifletilebilecek bir vaka değildir.
Zira anadillerin anayasal teminata kavuşturularak pozisyonunun güçlendirilmesi sağlanmadığı, anadil öğrenim ve kullanımı hakkının yasal zemine oturtulmadığı, ülkemizde yaşayan insanların arasındaki her türlü farklılığı istismar ederek ve bir grubu tahrik edip siyasi menfaat peşinde koşan kişi ve organizasyonlara müdahale edecek bir adalet sistemi ile bunu reddecek kollektif bir sağduyu olmadığı ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde konuşulan, Türkçeden başka diller ideolojik olarak reddedilmeye devam edildiği sürece bu nefret söylemi, bu ayrıştırıcı ve toplumun farklılıklarını manipüle edici zihniyet hep çalışmaya devam edecektir.
Anadili sokakta, otobüste, hastanede, spor merkezlerinde hülasa sosyal hayatın yaşandığı her yerde özgürce kullanılabilir. Bu anayasal bir haktır ve bu hak hiçbir kişi, kurum ya da organizasyon tarafından kısıtlanamaz.
Muhatap olduğumuz menfur olay vesilesiyle, yetkilileri bu nefret dili ve buna sebep olanlar hakkında gerekeni yapmaya davet ediyoruz.
Kafkas Dernekleri Federasyonu ve aşağıda isimleri bulunan bileşenleriyle, dün yaşanan hadisenin failinin cezalandırılması için süreci takip ettiğimizi; bu olaya sebep olan zihniyet, bu zihniyeti yaratan ve besleyen iklim ile bu iklimden beslenenlere gereken yerde, gereken zamanda, gereken meşru ve demokratik tepkiyi vereceğimizi ve bu nefrete maruz kalan herkesle dayanışma içinde olacağımızı kamuoyuna duyururuz.
Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) ve imzacı kurumlar