Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Eylülde çeşme başları…

Emek kokan harman yerlerinin süpürülüp, bir kısmı tohumluk olarak ayrılıp, diğer kısmı ambarlara dolan tahıllar… 

Yabani ot tohumlarıyla karışık bozkır tohumlarının dahi tavuk yemi olarak ayrıştıktan sonra, efsane zerun buğdayının, un değirmenlerinde sıraya girip, sabahlara uzanan taze un kokulu gecelerin sonunda; öğütülme sırasında ısınan unu çuvallara doldurup, üzerinde sıcacık uyuklama nöbetleriydi eylül… 

Neyse ki ekim yaklaşmadan Uzunyayla bozkırında düğün şenliklerinin başlamasıyla birlikte, renklenirdi tüm coğrafya harman sonunda… 

Zorlu geçen hasat mevsiminden sonra, bu kadarcık eğlenceyi hak ettiğimizin gururuyla Uzunyayla gecelerinde, neredeyse omuzlarımıza düşen yıldızları taşır, akardık gecelere… 

Traktörlerdi en favori ulaşım aracımız; bir keresinde 540 Fiat’ın farları yanmıyordu da arka projektör lambasıyla geri vites gitmiştik köyün birine… 

Tabii her zaman traktörler bulunmaz, bulunsa da kontak anahtarı verilmezdi. Böylesi durumlarda; kanunsuz olarak sessizce köyün dışına ittirip, düz kontak denen sistemle, başarıyla çalıştırılırdı. O da mümkün görünmeyen durumlarda, yakın köylere yaya olarak çıkılır; arada çeşme başlarında molalar verir, devam ederdik… 

Kofej suyunun efsunlu aroması hepimizi çarpar, çakırkeyif modunda ulaştığımız köy girişinde mızıka sesine dikkat kesilir, düğünün yapıldığı evi tespit eder, kalbimiz yerinden fırlarcasına ulaşırdık ket önüne (düğün salonu)… 

Kısa bir araştırmadan sonra bir bısım (Tuhaf tabirle ev sahibi) edinir, çok kısa süren misafir ağırlama faslından hemen sonra… 

Alınırken ket’ten içeri, hepimizde bir heyecan, başımız eğik, iddiasız tavırlarla dururduk ön saflara yarı mahcup… 

Kısa zamanda çalınan akordeonun temposuna uyar, birlikte söylemeye başlardık şarkılarımızı sırasıyla… 

Bir yandan karşı saflardaki kızlarımızın zarafetine kapılır, dökerdik tüm hünerlerimizi gururla… 

Gafe (Yine bana tuhaf gelen tabirle “Dans”) sırası geldiğinde rengimiz atar, kimimiz pancar gibi kızarır, kimimiz bembeyaz kesilirdi soluksuz… 

“Şeşen” ritminde coşar, cüretkâr bir tavırla iddiamızı sergilerdik arpa samanı serilmiş zeminden taa en uzak yıldızlara… 

Doyamadığımız geceye, sabaha karşı çıkılan dönüş yolunda, kimimiz âşık, kimimiz divane… 

Tabanlara kuvvet Uzunyayla’nın sisli tarla yollarından akardık Gunaşey meydanına. 

Bir düğün dönüşü sabah namazı öncesi ulaştığım evde, dışarıdaki çeşmede düğünün hararetini söndürmek üzere yanaşmıştım ki musluğa; rahmeti Halbed Nane namaza kalkıp beni çeşme başında görünce bir sevinç çığlığı atmış, “Pu maşallah, bizim bıdış namaza kalkmış da andez (abdest) alıyor” demişti… 

Sonsuza kadar sürecek harman veresiye aşklar yaşanırdı her eylülde tüm Uzunyayla’da, hiçbiri unutulmadı, hafızalarımıza kazındı serin, sisli eylül gecelerinde… 

Yazarın Diğer Yazıları

Su…

Tarihte tüm uygarlıklar suyun etrafında toplanmış, tüm gelişim süreçleri “su” etrafında gelişmiş, yön bulmuş… Suyun olmadığı bölgeler çöl iklimine maruz kalmış her türlü perişanlığa namzet… “Zamantı”...

Kayabaşı ile Argıncık arasındaki bir sokakta başlıyordu hummalı bir telaş…

Etraf evlerden irili ufaklı kalabalıklar; kenarları briket duvarlarla örülü, estetikten fukara, gecekondudan hallice evler, imar planından yoksun, gelişigüzel serpiştirilmiş avlular içerisinde toplanmaya başlamıştı insanlar...

Toprağına küskün tohum…

Zamantı kıyılarında harmanına veresiye umutların henüz ekildiği aylardan mart, olmadı nisan. Huysuz iklimin kâh karlı, kâh yağmur altında ekilen, henüz yeni alınmış tohumun meraklı bir...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img