Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kendi kültürümüzmüş gibi empoze edilen yapay kültürlerde asimilasyon

Açıklanması zor, becerebildiğim kadar yazıp, gerisini okuyanların anlayışına bırakmak zorundayım. Keşke derli toplu anlatabilsem, çünkü bence önemli bir sorun yazmaya çalışacağım. 

Asimilasyonun bir başka boyutuna daha değinmek istiyorum (Dejenerasyon da denebilir belki ama asimilasyon sanki daha uygun bir kelime). O da kendi kültürünüz gibi görünen, gerçekte ise çok da alakası olmayan devşirme ve deforme bir kültürde asimile edilmek veya olmak. 

“Siz” dediğime bakmayın! O “size” ben de dahilim. 

Karmaşık bir durum aslında. Asimilasyonun nereden geleceği hiç belli olmuyor. 

Şöyle anlatmaya çalışayım; 

Kültürünüzü herhangi bir nedenle bilmezsiniz, öğrenmek istersiniz; arayışlarınız vardır, tüm iyiniyetinizle bunun için çabalarsınız. Ama farkına bile varmadan, kendi kültürünüz kisvesi altında, çok da alakası olmayan hatta taban tabana zıt unsurlar taşıyan yeni oluşumlar içinde yavaş yavaş asimile olursunuz. Kültürünüzü ‘‘o’’ zannedersiniz.  

Bu, bir siyasi görüş çerçevesinde şekillenebileceği gibi inanç, dünya görüşü ve yaşam tarzları çerçevesinde de ortaya çıkabilen bir durumdur. Üstelik bunu sizden olanlar yaparlar. Onların da niyetlerinin tamamen kötü olduğunu söylemek doğru olmaz. Kendileri gibi düşünen ve yaşayan insanların çoğalmasını istediklerinden yaparlar bunu. Doğrusunu onlar da bilmezler muhtemelen. 

Yani, kültürünüzdeki bazı değerlerin tarumar edildiğini, yerine ikame bir şeyler sokuşturulduğunu fark etmeyebilir, başkalarının oluşturduğu düzmece bir kültürü kendi kültürünüz zanneder, içinde eriyip gidersiniz. Bunu anlatmaya çalışıyorum. 

Basit bir örnek vermek gerekirse ‘‘Kültürümüzde kaşenlik vardır. Flört gibi bir şey. Gidersin kıza çıkma teklif edersin, senin kaşenin olur. Bu çok normaldir’’ dendiğini farz edelim. Kaşenliği bu zannedersiniz. 

Bir örnek daha vereyim; 

İslamiyetin kabulü öncesinden gelen “Kadınların eşarplarını kavga edenlerin arasına atmasıyla kavganın durması” geleneğinde, erkeklerin muhtemelen böyle bir şeye sebebiyet verdikleri için mahcubiyetlerinden başlarını çevirmeleri, “Namahrem olan kadını görmemek için” diye anlatılır ve biz buna inanabiliriz. 

Ya da basit birkaç kuralı uyguladığınızda Çerkes olmanın tüm gereklerini yerine getirdiğinizi düşünürsünüz. Bunu yaparken de herhangi bir art niyetiniz yoktur. 

Kültür elbetteki dinamiktir ve değişim gösterebilir. Başka kültürlerden alıntılarla zenginleşebilir. Ama yine kültür o kadar hassas bir konudur ki önüne gelenin istediği gibi, kendi düşünceleri ve inançları doğrultusunda bir şeyler ekleyip çıkarabileceği ya da değişiklikler yapabileceği ve bunu başkalarına empoze edebileceği bir kavram da değildir. 

Teferruatı bir yana bırakırsak, kadim Çerkes kültürünün yaşama dair temel kuralları bellidir. Bu temel kuralların çerçevesinde istediğimiz siyasi görüşte veya inanışta olmakta özgürüz. Ama bu kuralları kendi siyasi görüş veya inançlarımız ya da yaşam biçimimiz doğrultusunda evirip çevirerek, bunu Çerkes kültürü olarak başkalarına amiyane ifadeyle ‘‘Yutturma’’ hakkına asla sahip değiliz. 

Peki ne yapacağız? Öncelikle hayatta olan büyüklerimizden istifade etmeye çalışacağız, çok kıymetli olduklarını unutmayacağız. 

Sonra bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir çağda araştıracağız, okuyacağız, güvendiğimiz kişilere danışacağız, doğruyu bulmaya çalışacağız. 

Azimli ve sabırlı olacağız.  

Her duyduğumuzu doğru kabul etmeyeceğiz. Soracağız, soruşturacağız. Emek harcayacağız. Emeksiz bir şey olmuyor, bunu iyi anlayacağız. 

Asıl asimilasyon şu veya bu kişi, şu veya bu grup ya da devlet tarafından beynimizde gerçekleştiriliyor. Düşünme, araştırma, muhakeme etme ve doğruyu bulma yetimiz farkına varamadan elimizden alınıyor. Gerçek tehlike de burada yatıyor. 

Son cümleler; 

Herhangi bir insanda var olması gereken temel niteliklerdeki olumsuz değişimleri asimilasyonla açıklayamazsınız.  

Dili kaybetmek, kültürel değerlerinizin başka kültürlerin değerleriyle aşınması veya yok olması doğal ya da politik asimilasyon olabilir. Ama insan olmanın gerektirdiği değerlerdeki olumsuz değişimler, dejenerasyondur.  

Yani yozlaşma… 

Süha Baytekin
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

Yazarın Diğer Yazıları

Nauke Yakup Oğlu Reşit

Manyas’a bağlı Bolağaç Köyü’nden Nauke Yakup oğlu Reşit… Milli Mücadele’ye başından itibaren katılmış bir asker! Ölüme meydan okumuş, aç kalmış, soğukta kalmış, yılmamış, ana baba duasını...

Dile hasret…

Annesi Çerkes, babası Türk olan bir dostum anlattı bu hikâyeyi... 90 yaşına yakındı. Bizim yanımızda yaşıyordu anneannem. Köyde evi barkı kalmamıştı. Annemden başka bir evladı...

Nice kaybolan çocuk anısına…

Zaten zehir olan yaşamları çekilmez bir yük gibiydi artık. Emef olmasaydı., ölselerdi, bu hoyrat diyarlarda da olsa yerin altına girselerdi, toprak örtseydi üzerlerini, görmeseler,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img