Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

İnsan tek bir dünya…

Deprem ayırmıyor; Kürt ile Türkü, Türk ile Çerkesi, Müslüman ile ateisti, Boşnak ile Pomakı, Arnavut ile Romanı, Alevi ile Yahudiyi, Budist ile Şamanı, siyah ile beyazı, aradaki tüm fayları kırıp yok etti…

Türkiye halkı maalesef iki büyük depremi birlikte yaşıyor; Tanrı vergisi deprem ve iktidar partisi depremi…

Tüm dünya, Türkiye halkı anında yetişti, iktidar 72’nci saatte oradaydı…

Türkiye halkı, adeta bir sel olup dört bir yönden deprem bölgesine akarken, önüne konulan türlü çeşitli setlerle çırpınıp durdu, ama nafileydi, halkın güçlü iradesi karşısında çaresizce açılıp yol vermek zorunda kaldı.

Ve Türkiye halkı “kesemden verecek bir şeyim yok; yüreğimden verdim” (N. Hikmet-Kara

Haber) dercesine yüreklerinden verdiler, yürekleri ile koştular…

Kaçak yapılara sürekli “imar affı” adı altında gösterilen hoşgörüye biliminsanları sürekli “Yapmayın“ derken bugünleri öngörerek itiraz ediyorlardı…

“Gün ağır

Günler ölüm haberleri ile geliyor

En güzel dünyaları yıktık ellerimizle.” (N. Hikmet-Zafere Dair)

Ne yazık ki, birkaç lira daha az harcamak, birkaç lira daha kâr edebilmek uğruna kendi ellerimiz ile kendi canımıza kıydık…

Tüm bu olumsuzlukların yanında, halkımızın, dünya halklarının özverileri övgüye değer. Her birey kendi üzerine düşeni yemeden, içmeden, uyumadan, o soğukta, tüm yokluklara, olumsuzluklara, engellere rağmen, canla başla uğraşarak bir hayat kurtarmaya, bir hayata ümit olmaya, bir ümitsizin elini tutmaya kararlı bir şekilde ilerledi. Kuşkusuz, sonsuz teşekkürleri hak ediyorlar.

Hele, bir bina enkazından, Yunan kurtarma görevlisinin bağrında gün yüzüne çıkarılan küçük kız dünyanın ve halkların tek bir insan olduğunun, ayrımların ve didişmelerin suni yaratıldığının, Tanrı’nın bizlere bahşettiği bu muazzam mavi dünyada hepimize yetecek yerin olduğunun açıkça dile getirildiği anın fotoğrafı olarak, tüm dünyaya ölümsüz bir not düşüyordu…

Bakın, siyasilerin her fırsatta birbirlerine nefretle bakıp davrandıkları yerde “Komşu” neler demiş:

“Sevgili Komşu,

Sizin evinizle beraber, bizim de yüreğimiz yıkıldı.

Aynı toprağı, aynı havayı, aynı güneşi paylaştığımız kardeşlerimiz,

Elimizden ne geliyorsa…

Meis Adası Halkı”

Diğer bir Twitter kullanıcısı:

“Güçlü kal komşu, biz seni öyle bildik.
Leon”

Kapkaranlık evrende, parıldayan yıldızlar altında, masmavi bir dünyanın üzerinde, farklı dil, din ve farklı renklerde de olsak hepimiz “İnsan” denilen tek bir ailenin bireyleriyiz.

Aynı şeylere sevinip, aynı duygularla ağlar, aynı mutluluklara sevinç çığlıkları atarız.

İnsanlar, böyle yardım çığlıklarında gösterdikleri fedakârlığın ve zahmetin çok azını normal zamanlarda gösterebilseler, ne sınır çatışmaları, ne sen ben kavgası ne de savaşlara yer olurdu… Dünya tek bir halk, tek bir ülke olurdu. İsraflar azalır, faydalar çoğalırdı.

Dileğim;

Hiçliği yüklesek gemilere

El versek,

El ele versek, bir umut yüklesek yüreklere,

Binbir arzu ile yol alsak şu geleceğe,

Bir kıvılcım olsak,

Tutuşup yansa sönmüş tüm meşaleler,

Aydınlansa şöyle bir,

Şu kocamış dünya,

Bu güzelim memleket Türkiye….

Bir “Mecburiyet Caddesi”nden geçiyoruz. Bu ağır bilanço, tüm tahammül sınırlarımızı zorluyor. Böyle zamanlarda sabır taşı olup çatlamamak, sağduyulu davranmak tüm insanlarımızın birincil görevidir. Bu zor günlerde ülke insanları olarak, maddi, fiziki ve manevi dayanışma ve yardımlaşmanın yüreklere bir nebze de olsa su serptiğinin farkında olarak her fert, gücü yeteni, üzerine düşeni yapmaktadır ve yapacaktır.

Türkiye başın sağ olsun.

Şunu çok iyi anlamalıyız: İnsan tek bir dünyadır…

Not: Abaza, Adige, Çeçen, Dağıstan, Karaçay, Oset, tüm Çerkes dernek, vakıf, konfederasyonları, yöneticiler, yardım komisyonları, tek tek şahıslar, gençlerimiz, afet bölgesinde mutfak açan Fıccın, depremzedelere yaptığınız özverili, büyük zahmet ve caba gerektiren katkılarınız için içten teşekkürlerimi sunarım, iyi ki varsınız.

Örgütlü bir toplumun neler yapabileceğini, halkımızın ve her fırsatta “Dernek mi, o da ne ki” diyenlerin çok iyi anlamış olmalarını dilerim.

Jiy Zafer Süren
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

O Gelecek

Sen! Gölgelerde saklı halk, O kara, kudurmuş gecelerden, Sağ çıktığını unutma! Gizlense de cismin, Denizlerin duruluğunda, Vuruyor aksin, Güneşin altın ışıklarına, Setenay çiçeği gibi, Arı, duru ve vakur. Kim demiş ki bitmez gece, Olsa da...

Janxot bir aşkla nasıl yandı!

Janxot sarhoştu; aşk sarhoşu… Uzak akraba halası olan, Fatimat’ın oğlunun düğününe gittiğinden beri başı bulutlarda, yıldızlarda, kendisi, belki biraz ferahlarım diye, nerede olursa olsun soğuk...

Sessiz deniz

-Batı kafkasya kıyılarında can verenlere-   Ts’emez kıyısı, boylu boyunca, Açmış bağrını, bakıyordu, Duygulardan yoksun, O koyu mavi engin sulara, Atlantis çöktüğünden beri, Hemen yanı başında derin kuytulara. Kim bilebilir, belki sarsılmıştır, Ya...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img