9 günlük bayram tatilinde Türkiye’de tam 35 milyon kişi yer değiştirdi. Bir başka deyişle yaşadıkları alandan başka kentlere, yerleşimlere gitti. Bu devasa göç birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan da çok. Bu hareketlilik içinde her zaman boşaldı diye düşündüğümüz İstanbul, bu kez kent varoşlarında yaşayan ve çevre kentlerden gelenlerin akınına uğradı. Bayram süresince ulaşımın ücretsiz olması, uzun bayram tatili ve baharla birlikte havaların da buna imkân kılması bu olağanüstü durumu yarattı.
İstanbul dünyanın en eski kentlerinden biri. Kuruluşu MÖ 7. yüzyıllara dayanır. Bu kent 1950’lerden sonra sanayinin bölgede yarattığı imkânlar ve hükümetlerin yanlış yerleşim ve sosyal politikaları sonucu büyük göç aldı. Bugün resmi rakamlara girmeyen 21 milyonluk nüfusu ile imparatorluklara başkentlik etmiş İstanbul tam bir çöküşe doğru gidiyor. Bunu kentbilimcilerin araştırmaları sonucuna dayalı olarak ‘kentlerin çöküşü’ ile ilgili anabaşlıklarda; ‘merkezi otoritenin yıkılışı, yoğun nüfus hareketleri, göçler, eğitim eksikliği, güçler dengesinin bozulması, akınlar, kıtlıklar, depremler, volkanik hareketler ve genel sistemlerin çöküşü’ içinde değerlendirdiğimizde, bu anabaşlıklar içindeki gerçeklerle İstanbul’un nasıl bir tehdit altında olduğunu da görebiliriz. Geçmişe dönük olarak bakıldığında antik dünya kentlerinin (Dülük, Hattuşa, Alacahöyük, Alişar, Troya, Milet, Tarsus, Alalah, Kadeş, Peleponnes, Arami gibi büyük kentler) hızlı nüfus artışı, kültürel değişimler ve çözülmeler, savaşlar vs. sebepler ile tarih sayfalarından yok olduğunu görürüz.
Bugün dünyanın en eski kentlerini değerlendirecek olursak, Suriye’de Şam ve Halep, Filistin’de Kudüs, savaşlar ve göçler ile yerle bir olmuş, çöküş ile ilgili anabaşlıkların hedefinde olan Atina, Meksika’da Cholua, Hindistan’da Varanasi ve İstanbul gibi birçok dünya kenti bu korkunç gerçek ile yüz yüzedir.
Türkiye’de yakın tarihimize bakacak olursak, 2022 yılı verilerine göre kentsel alanlarda yaşayan nüfus %77’lerde. Bu sayı gelişmiş Batılı ülkelerde bile en çok %75’lerde. Son yılların politik getirileri kırsal alandan kentlere göçü artırmıştır. Plansız ve programsız yönetimlerin ortaya koyduğu sonuçlar bugünkü İstanbul’u ve diğer büyük kentleri yaratmıştır. Bu kentler içinde, yoksullaşma ve sosyal dışlama ile kentleşmenin yarattığı stres, gürültü kirliliği, sosyal ve ekonomik etkenler, hava ve su kirliliği, çevre sorunları, göçler, çarpık kentleşme sonucu altyapı ve ulaşım sorunları, başta İstanbul olmak üzere bütün kentlerimizi yaşanmaz hale getirmiştir. Bütün bu gerçeklere ilave olarak da Suriye, Afganistan, Irak, İran ve Kuzey Afrika ülkelerinden gelenler ile kentlerde gerekli tedbirleri almayan yönetimler yüzünden tam bir kaos yaşanmaktadır. Kültürel erozyon, kontrol edilemeyen ürkütücü sığınmacı artışları ile kentlerin geleceği kaderlerine terk edilmiştir.
İstanbul bu bayramda gerçekleri ile yüzleşmiştir. Gerekli radikal tedbirler alınmadıkça bu süreç katlanarak büyüyecek, İstanbul kendi kendini yiyerek öldüren bir kent olacaktır. Binlerce yıllık tarihi ve kültürel mirası barındıran bu kente yapılan ihanet sadece göç ve kent nüfusunu artıran girişimler değil, kentin imar hareketlerine yönelik rant ve çıkarlar uğruna sürdürülen politikalardır. Son 20 yıllık süreçte başta kuzey ormanlarının yok edilmesi, 3. köprü ve ona bağlı otoyollar, yeşil alanların ve kamu alanlarının ayrıcalıklı imara açılması, kentin toplam %11’lik alanını oluşturan askeri alanların imara açılması, 3. havalimanının üst ölçekli planlar dışındaki alanda yapılarak sulak alanlar ve tarım alanlarının kaybedilmesi, imar plan tadilatları ile kent yoğunluğunun artırılması, tüm olumsuzluklara rağmen direttikleri “Kanal İstanbul” projesi, kentin kültürel, sosyal yapısını değiştirerek geleceğinin yok edilmesi ve plansız programsız kentleşme ile sürdürülen yönetim anlayışı İstanbul’u bugüne getirmiştir.
Bize miras kalan bu tarihi kenti geleceğe taşımak bizim görevimiz. Derhal merkezi hükümet ve yereli bu yıkıcı, yok edici kent politikalarından vazgeçmelidir. Zararın neresinden dönülürse kârdır. İstanbul büyük felaketlere gebe, korunması gerekli bir kültürel mirastır. Bu kentin yok oluş sürecinin şahidi olmak da hepimize korkunç acı verecektir. Bu şehre sahip çıkmamız lazım. Başka İstanbul yok!