Derneklerimiz – KAFFED – DÇB

0
286

Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun (KAFFED) uzun yıllara dayalı çalışma sonucu kurulduğunu biliyoruz. 2022 Olağanüstü Genel Kurulu ile başlayan bir tartışma sürecinin içindeyiz.

Dünya Çerkes Birliği (DÇB) üyeliği ve Tüzük üzerinden başlayan tartışmalar, 2023 yılı Olağan Genel Kurul toplantısı sırası ve sonrası bazı üye derneklerin “faaliyetlere gözlemci olarak katılma, üyelikten ayrılma, üyeliği askıya alma” gibi tavırlar almasıyla devam etti.

Tavır alan derneklerimizden başlayarak federasyon üyesi derneklerimizle süreci değerlendirmek, gerek Türkiye’de gerekse uluslararası arenada önemsediğimiz “birlik” konusunun daha sağlıklı yürüyebilmesi için katkıda bulunmak istedik. Derneklerimize aynı dört soruyu yönelttik.

Mart sayımızda İstanbul Kafkas Kültür Derneği, Kayseri Kafkas Derneği, Eskişehir Kuzey Kafkas Kültür ve Dayanışma Derneği yönetim kurulu veya başkanları ile yaptığımız söyleşileri verdik.

https://jinepsgazetesi.com/2024/03/derneklerimiz-kaffed-dcb/

Nisan sayımız için Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Samsun Çerkes Dernekleri ve Ceyhan Kuzey Kafkas Kültür Eğitim Derneği ile irtibat kurduk. 31 Mart yerel seçimlerine yönelik yoğunluk nedeniyle sadece Antalya Çerkes Derneği yanıtlarını gönderebildi.

https://jinepsgazetesi.com/2024/04/derneklerimiz-kaffed-dcb-2/

Mayıs sayımızda dönüş yapan Ankara ve Bursa Çerkes Derneklerini yayımladık.

https://jinepsgazetesi.com/2024/05/derneklerimiz-kaffed-dcb-3/

Haziran sayımızda Nazilli Kafkas Kültür ve Dayanışma Derneği’nin yanıtlarını yayımladık. İrtibata geçtiğimiz Samsun Çerkes Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Ayrancı, “Toplumumuzda yeni tartışmalara yol açmamak adına söyleşiyi uygun bulmuyorum” diyerek sorularımızı yanıtlamayacağını ifade etti. Adana Çerkes Kültür Derneği Başkanı Mutlu Kınık, görüş bildirmek istemediğini belirtti.

https://jinepsgazetesi.com/2024/06/derneklerimiz-kaffed-dcb-4/

Temmuz sayımızda Biga Kafkas Kültür Derneği ile Bandırma Kuzey Kafkasya Kültür Derneği’nin cevaplarına yer verdik.

https://jinepsgazetesi.com/2024/07/derneklerimiz-kaffed-dcb-5/

İrtibat kurduğumuz derneklerimizden dönüş beklerken, Susurluk Kafkas Derneği Yönetim Kurulu yanıt vermek istemediklerini ifade etti.

Bu sayımızda Düzce Adige Kültür Derneği, Sinop Kafkas Derneği, Çerkes Kültür Evi, Gönen Çerkes Kültür Derneği ve Balıkesir Adige Çerkes Kültür Derneği’nin cevaplarını yayımlıyoruz.


“Yaşadığımız acıları, sıkıntıları ve soykırımı önemsiz göstermeye çalışan söylemleri kabul etmiyoruz”

-Jineps (J.): Nasıl bir KAFFED/Federasyon/Birlik hayaliniz var? Üye derneklerle ilişkiler, uluslararası kurumlarla ilişkiler, sürgün, soykırım, başta anadili olmak üzere kimliğe ve kültüre dair her konuda nasıl bir birlik? Mevcut durumun ihtiyacı karşıladığı seçeneği de var elbette.

 

Doğan Eser

-Düzce Adige Kültür Derneği Sekreteri Doğan Eser (D.E.): Çok kapsamlı bir soru tabii ama son kısımdan başlayalım. Mevcut durumun ihtiyacı karşıladığı düşüncesi sadece kolaycılık değil, tembellik, statükoculuk ve gericiliğe neden olabilir. Her zaman mevcut durumdan daha iyisi vardır ve bu daha iyi durum da hepimizin, tüm toplumun ortak çabası ile var olacaktır.

Nasıl bir KAFFED/Federasyon ve birlik hayalimiz olduğuna gelecek olursak; kuşkusuz ki en büyük diaspora olan Türkiye diasporasına tamamen hâkim olan, tamamını temsil eden, etkin ve tamamıyla anavatan ile ortak ve koordineli olarak çalışan bir birlik hayalimiz var. Tabii ki birlikler, federasyonlar, dolayısıyla KAFFED, tabanı ve üye dernekleri güçlü oldukça gücünü artıracaktır. Biz de Düzce Derneği olarak KAFFED bünyesinde yapmış olduğumuz faaliyetler ile güç ve etkinliğimizi artırmaya çalışıyoruz.

Hepimizin gayesi ortak. Mevcut durum tabii ki ihtiyaçları karşılamıyor. Mevcut durum olarak nitelendirilen durum çok değişti ve değişiyor. Bu bir kültürel ve siyasi mücadele. Kimliğe ve kültüre bağlılık her gün daha da azalıyor. Biz dernekler olarak tabanda kimliğe ve kültüre bağlılığı korumak ve artırmak için sürekli çaba ve emek sarf ediyoruz. Fakat ne kadar çaba sarf edersek edelim günden güne kan kaybediyoruz. Bizlerin güç kaybettiği bir ortamda herhangi bir birliğin güçlü kalabilmesi mümkün değil. “Birlikteysek güçlüyüz” dedik ve biz Düzce olarak birlikte olmak, güçlü olmak için çaba sarf ediyoruz. Herkesin malumu olduğu üzere bir bina inşaatımız devam ediyor. Gerek Düzce’de gerekse tüm Türkiye’de düzenlemiş olduğumuz kampanyalara büyük destekler verildi, verilmeye de devam ediyor. Bu noktada birlikte ve güçlü olmanın ne kadar ve önemli olduğu bizzat görülmüş oldu. Bu süreç içerisinde birçok dernek ile ilişki kurduk. Dolayısıyla dernekler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu ilişkileri hem KAFFED aracılığı ile hem de kendi bağlantılarımız ile kurduk.

Tabii ki çatı örgüt KAFFED açısından baktığımızda üye dernekler ile ilişkiler, uluslararası kurumlar ile ilişkiler önemli olmasının ötesinde işin özü aslında. KAFFED’in üye derneklerle, üye derneklerin KAFFED’le, yine üye derneklerin birbirleriyle ilişkilerini sıkı tutması gerektiğine inanıyoruz. Biz Düzce Derneği olarak kendimizi bu ilişkiler içerisinde etkin bir konumda gördüğümüzü söylemek isteriz. Biz hem KAFFED’le, hem bölge dernekleri ve koordinatör derneğimizle hem de ulaşabildiğimiz tüm derneklerle iletişim halinde olmaya çalışıyoruz. Bu iletişim çabalarımız sadece Türkiye’deki derneklerle de sınırlı değil. Yakın zamanda bir Kafkasya seyahati düzenledik, bu şekilde orada kurmuş olduğumuz ilişkileri de geliştirmek istiyoruz. Dolayısıyla KAFFED’den olan beklentimiz de tabii ki iletişim ve işbirliğinin devam etmesi. Yine aynı iletişim ve işbirliğinin tüm dernekler nezdinde sürdürülmesi. Tabii ki iletişim tek taraflı bir hadise değil ve bunu sağlamak hepimizin yükümlülüğü.

Sürgün ve soykırım tanımlarından, bu nitelendirmelerden vazgeçemeyiz. Bunun dışındaki nitelendirmeleri, yaşadığımız acıları, sıkıntıları ve soykırımı önemsiz göstermeye çalışan söylemleri kabul etmiyoruz. KAFFED’den olan beklentimiz de diplomatik ilişkileri bu konularda taviz vermeksizin yürütmesi.

Anadili konusu kaygı duyduğumuz konuların başında geliyor belki de. Düzce Üniversitesi Adige Dili ve Tarihi bölümünün açık kalması için büyük çaba sarf ediyoruz. Kazanılmış haklarımızı korumak zorundayız. Bu konu hem KAFFED’in hem de tüm diaspora, anavatan dahil olmak üzere tüm halkımızın sahip çıkması gereken bir konudur.

 

J.: Siyasi kararları, hemen her sosyal tabakadan insanların üye olduğu kültürel derneklerin birliği gerçeğinden hareketle nasıl almalı? Dernekler ve KAFFED siyaseten neyi ne kadar yapabilir? Kimliğe dair talepler demokrasi ile ilintili. Kendinizi ifade edeceğiniz kamusal alanların en etkili olduğu yer TBMM ve orada temsiliyetimiz yok. Yerelde yoğun yaşadığımız kentlerde belediye başkanlığı seçimlerinde ağrılığımız tartışılır. Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

-D.E.: Bir kere başlarken kararları siyasal, dernekleri kültürel olarak nitelendirip ayırırsak doğru sonuçlara ulaşamayız. O zaman biz üye dernekler sadece kültürel faaliyette bulunabilir ve derneklerin siyasi karar ya da düşünce mekanizmasının dışında olduğu anlamı çıkar ki bu son derece zararlı sonuçlara neden olabilir. O zaman bir grubu siyasi düşüncelerden, tartışmalardan ve kararlardan dışlamış oluruz.

KAFFED’den siyasi olarak Türkiye politikasında ilk beklentimiz insan hakları, temel hak ve özgürlükler gibi kavramlardan uzaklaşmamaktır. Bunu hem kendimiz hem de tüm halklar için benimsiyoruz. Kimliğe dair tüm demokratik taleplerin arkasındayız.

TBMM ve temsiliyet konusu başlı başına ayrı bir konu. Çerkeslerin aktif siyasi hayattan uzak olduğunu görüyoruz. Bunun yanında pek tabii ki birçok partiden Çerkes milletvekillerimiz var. En son Düzce anıt rölyef açılışında ve 21 Mayıs anma programında da katılımlar sağlandı. Meclis’te halk olarak bizi temsil edecek bir siyasi parti yapısını gerçekçi görmüyoruz. Bunun yanında her partiden milletvekilleri ve siyasetçiler ile iletişimin sağlanması ve ortak payda açısından işbirliği çalışmalarının yapılması gerektiğine inanıyoruz. Tabii ki bu konudaki görev de KAFFED’e düşüyor.

Bunun dışında yerel ölçekte de derneklerin sadece Çerkes olanlar değil tüm yerel yöneticiler ile ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz de bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Düzce gibi Türkiye’nin en kozmopolit şehirlerinden birinde yerel siyasetçiler ile ilişkilerimizi son dönemde çok geliştirdik. Bu şekilde Düzce’de ağırlığını kaybetmiş olan Çerkes nüfusunun eski ağırlığını ve etkinliğini kazandırmaya çalışıyoruz. Belediye Meclisi’nde hemşerilerimiz var. Ayrıca bir de milletvekilimiz var. Kendimizi doğru ifade ettikçe ve doğru tanıttıkça ağırlığımızın arttığını görüyoruz.

 

J.: Türkiye ölçeğinde en geniş, deyim yerindeyse kahir ekseriyeti kucaklayacak siyaseten karar alıp uygulayacak bir yapı olmalı mı? Olabilir mi?

-D.E.: -Türkiye, Çerkesler açısından çok önemli. Türkiye en büyük diaspora, nüfus açısından büyük bir güç. Türkiye ölçeğinde kahir ekseriyeti kucaklayacak, siyaseten karar alıp uygulayacak bir yapı olmalıdır tabii ki. Fakat biz mevcut kurumlarımızın dışında bir kuruma ihtiyaç olmadığı kanaatindeyiz. Siyaseten karar almaktan kasıt nedir, onu da değerlendirmek gerek. Aktif siyasetin içinde bizi temsil eden ya da edecek bir siyasi parti ihtiyacı içerisinde değiliz. Bizim yaşadığımız ülkeden siyasi taleplerimiz var. Temel hak ve özgürlükler, anadili eğitimi gibi taleplerimiz var. Bu siyasi taleplerimizi toplu şekilde hepimiz adına talep edecek kurumun KAFFED olduğunu düşünüyoruz. Bunun dışında başka taleplerimiz anavatan ile ilgili. Bu konudaki taleplerin de dile getirilebileceği ve Kafkasya’da karşılığı olan kurum KAFFED. Bunu yakın zaman önce yapmış olduğumuz anavatan ziyaretlerinde de bizzat gördük. Biz kurumlarımıza sahip çıkıp güçlendirerek en yüksek seviyeden toplumun temsilini sağlamak zorundayız.

 

J.: Dünya Çerkes Birliği’ni (DÇB) nasıl değerlendiriyorsunuz? 1997’de UNPO’da, Çerkeslerin XIX. yy’da yaşadıklarının sürgün ve soykırım olduğunu, Çerkeslerin çifte vatandaşlık ve tarihsel topraklarına koşulsuz dönüş haklarının olduğu kararlarının alınmasını sağlayan DÇB gerçeğinden hareketle kamuoyumuzda ‘2000 öncesi ve sonrası’ DÇB’nin iki farklı yanı oldu’ değerlendirmelerine katılıyor musunuz? Nasıl bir Dünya Çerkesleri Birliği/Uluslararası Birlik hayal ediyorsunuz? Diaspora merkezli birlik düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-D.E.: 2000’li yıllara yani milenyuma girerken gelişen teknoloji ve oluşan demokratik atmosferi hatırlıyorum. İnsanlığın hep daha iyiye, daha özgürlüğe, daha çok demokrasiye doğru gideceğine dair bir inancımız var. Böyle olmasını istiyoruz içten içe de. Ama bunun sürekli ileri doğru mesafe kat eden bir durum olmadığı anlaşıldı. Bugün o günkü koşulların çok daha gerisindeyiz. Sadece biz de değil. Hemen hemen tüm dünyadan durum aynı şekilde. Her durum ve koşulu o günkü şartlara göre değerlendirmek gerekir.

Bizler sürgün ve soykırım söyleminden vazgeçemeyiz. Vazgeçmeyeceğiz. Üyesi bulunduğumuz birlik ve kuruluşların da bu söylemlerden vazgeçmesini kabul edemeyiz. Çifte vatandaşlık ve tarihsel topraklara koşulsuz dönüş hakkı pek tabii ki çok önemli. Bunların da sonuna kadar takipçisi olunmalı.

2000 öncesi ve sonrası DÇB’nin tutum ve söylemlerinin farklı olduğu yönündeki değerlendirmeler doğru olabilir. 2000 öncesi ve sonrasının tüm dünyada nasıl olduğunu anlamadan doğru sonuçlara varamayız. Anavatan ayağı olmayan, diaspora merkezli birlik düşüncesini çok gerçekçi ve işlevsel bulmuyoruz. Anavatandan kopuk bir birliktelik yukarıda saymış olduğumuz haklardan aslında dolaylı da olsa vazgeçmiş olduğumuz anlamına da gelecektir. Anavatan bağı olmayan bir birlik bizi ana amacımızdan tamamen uzaklaştıracaktır. Tüm mücadelemizi içinde bulunduğumuz kurumlar içerisinde ve bu kurumlar aracılığı ile sürdürmeliyiz.


Düzce Adige Kültür Derneği Yönetim Kurulu

Ayşe Sezgin (Başkan), Nejat Özsoy, Doğan Eser, Ercan Sezgin, Kutlu Gökesaoğlu, Taner Özsoy, Kübra Kiraz Kazak.


“Derneklerimiz ve federasyon, tüzüklerindeki amaçlara yönelik siyasi kararlar aldıklarında kimse bu kararlardan rahatsız olmayacaktır”

-Jineps (J.): Nasıl bir KAFFED/Federasyon/Birlik hayaliniz var? Üye derneklerle ilişkiler, uluslararası kurumlarla ilişkiler, sürgün, soykırım, başta anadili olmak üzere kimliğe ve kültüre dair her konuda nasıl bir birlik? Mevcut durumun ihtiyacı karşıladığı seçeneği de var elbette.

-Sinop Kafkas Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Musa Uzun (M.U.): Kapsayıcı bir federasyon; herkesin kendini ifade edebildiği, yalnızlaşmadığı bir bir araya geliş. Üye derneklerle uyumlu ve koordineli çalışan bir federasyon.

Uluslararası kurumlarla diplomatik ilişkiler kurulması, diasporadaki ve anavatandaki sorunların çözümüne dair faaliyetlerde bulunmak kamuoyu oluşturma açısından ön açıcı olabilir. Kafkasya’da ve diasporada yaşayanları bir araya getirecek, bir arada tutacak olan en önemli unsurlar anadili, kültür, sürgün ve güçlü bir anavatan gibi konulardır.

Dernekler, federasyon, Dünya Çerkes Birliği ve anavatandaki yöneticiler herkesi ilgilendiren bu konuları öne çıkarırlar, bu yönde çalışmalar yaparlarsa toplumun güveni ve motivasyonu daha da gelişecektir.

 

Musa Uzun

-J.: Siyasi kararları, hemen her sosyal tabakadan insanların üye olduğu kültürel derneklerin birliği gerçeğinden hareketle nasıl almalı? Dernekler ve KAFFED siyaseten neyi ne kadar yapabilir? Kimliğe dair talepler demokrasi ile ilintili. Kendinizi ifade edeceğiniz kamusal alanların en etkili olduğu yer TBMM ve orada temsiliyetimiz yok. Yerelde yoğun yaşadığımız kentlerde belediye başkanlığı seçimlerinde ağrılığımız tartışılır. Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

-M.U.: Derneklerin ve federasyonun kurulması zaten siyasi bir karardır. Dernekler bir siyasi parti olmadığına göre her sosyal tabakadan insanın üye olması doğaldır. Burada önemli olan nokta derneklerin amaçlarıdır. Derneklerimiz ve federasyon, tüzüklerindeki amaçlara yönelik siyasi kararlar aldıklarında kimse bu kararlardan rahatsız olmayacaktır. Örneğin, anadilde eğitim istemek siyasi bir karardır, böyle temel bir talepte bulunmak için aldığınız kararlardan kimse rahatsız olmaz. Olanlar ise Çerkeslikle bir ilişkisi kalmamış kişilerdir. Onlarla birlik olmaya da gerek yoktur. Dünyada hiçbir demokratik hak insanlara kendiliğinden verilmez, bir mücadele ile alınır. Mücadele etmenin, hak aramanın yolu örgütlenmekten ve birlikten geçmektedir. Mevcut durumda derneklerden başka örgütleneceğimiz yer de yoktur. Dernekler bulundukları yerlerde öncelikle üye sayılarını çoğaltmalı ve sosyal aktivitelerle görünür olmalı. Ayrıca aktif siyaset yapan soydaşlarımızın seçilmesi için uğraş verilmeli. Soydaşlarımıza seçildikten sonra değil seçilmeden önce sahip çıkılmalı. Yerelde ve genelde siyaset yapmak isteyen soydaşlarımızın siyasete girmeleri desteklenmeli ve teşvik edilmeli.

 

-J.: Türkiye ölçeğinde en geniş, deyim yerindeyse kahir ekseriyeti kucaklayacak siyaseten karar alıp uygulayacak bir yapı olmalı mı? Olabilir mi?

-M.U.: Türkiye genelinde herkesi kucaklayacak, herkesin kabulleneceği kararlar alacak ve uygulayacak bir yapı olması temennimiz fakat pratikte böyle bir yapının oluşmayacağını da biliyoruz. Bu yüzden bir araya gelenlerle yol yürümek ve iş yapmak gerekiyor. Doğru iş ve önderlik yapan örgütler kitleselleşerek büyürler, aksi takdirde tabela derneği olmaktan ileri gidemezler.

 

-J.: Dünya Çerkes Birliği’ni (DÇB) nasıl değerlendiriyorsunuz? 1997’de UNPO’da, Çerkeslerin XIX. yy’da yaşadıklarının sürgün ve soykırım olduğunu, Çerkeslerin çifte vatandaşlık ve tarihsel topraklarına koşulsuz dönüş haklarının olduğu kararlarının alınmasını sağlayan DÇB gerçeğinden hareketle kamuoyumuzda ‘2000 öncesi ve sonrası’ DÇB’nin iki farklı yanı oldu’ değerlendirmelerine katılıyor musunuz? Nasıl bir Dünya Çerkesleri Birliği/Uluslararası Birlik hayal ediyorsunuz? Diaspora merkezli birlik düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-M.U.: Dünyadaki Çerkeslerin birbirleriyle dayanışma içinde olmalarını sağlayacak bir yapı kanaatimizce olmazsa olmazdır. Şu anda bu birlik ve dayanışmayı yapacağımız, anavatanla ilişki kurmada muhatap olacağımız başka bir kurum olmadığına göre DÇB ile ilişkiler devam etmelidir. DÇB’nin şu ana kadar yaptığı iyi işler vardır, yapamadığı ve yapacağı çok işler de vardır. Sivil toplum örgütlerinin yaptıkları ve yapamadıklarına bakarken bulundukları ülkelerin demokrasilerine ve hukuklarına da bakmak gerekir. Demokrasi geliştikçe, hukuk doğru işledikçe hak aramak ve almak kolaylaşır. Tersi durumlarda yerinde sayma ve geri gidişler başlar. DÇB’nin durumuna bir de bu açıdan bakmak gerekiyor.

Dünya Çerkes Birliği kulağa hoş geliyor, gönül istiyor ama nasıl olur, nasıl yapılır, üzerinde daha fazla kafa yormak gerekir. Bir birlik olacaksa, ki olmalı, o da anavatan merkezli olmalıdır.


Sinop Kültür Derneği Yönetim Kurulu

 Musa Uzun (Başkan), Ergün Kaynar, Gülhan Saraç, Bilge Özkel, Ömer Bağ, Şükran Bakal Ercan, Sezer Ünaldı.


“DÇB ile ilişkiler sadece diasporadaki soydaşlarımızı değil, bizce çokça da anavatandaki soydaşlarımızı etkiliyor”

-Jineps (J.): Nasıl bir KAFFED/Federasyon/Birlik hayaliniz var? Üye derneklerle ilişkiler, uluslararası kurumlarla ilişkiler, sürgün, soykırım, başta anadili olmak üzere kimliğe ve kültüre dair her konuda nasıl bir birlik? Mevcut durumun ihtiyacı karşıladığı seçeneği de var elbette.

-Çerkes Kültür Evi (Ç.K.E.): Dernek yönetimi olarak mevcut KAFFED yönetiminin şu anda ihtiyacı büyük ölçüde karşıladığı düşüncesindeyiz. Bir tek anadili konusunda KAFFED’in bağlı dernekleri daha çok domine etmesi gerekiyor, çünkü çoğu dernek tek başına bu konuda yetersiz kalıyor. Mesafeler göz önüne alındığında online kursların ilk başta etkili olacağı düşüncesindeyiz.

 

-J.: Siyasi kararları, hemen her sosyal tabakadan insanların üye olduğu kültürel derneklerin birliği gerçeğinden hareketle nasıl almalı? Dernekler ve KAFFED siyaseten neyi ne kadar yapabilir? Kimliğe dair talepler demokrasi ile ilintili. Kendinizi ifade edeceğiniz kamusal alanların en etkili olduğu yer TBMM ve orada temsiliyetimiz yok. Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Ç.K.E.: Yerelde yoğun yaşadığımız kentlerde belediye başkanlığı seçimlerinde ağırlığımız neredeyse yok gibi. Dernekler siyasi ayrım yapmaksızın özellikle etkin oldukları ilçelerin belediye seçimlerinde varsa kazanabilecek adaylarımızı, yoksa meclis üyesi hatta muhtar adayları çıkararak desteklemek adına tüm güçlerini kullanabilmeli. Bir alternatif de soydaşımız olmasa dahi bize yakın gördüğümüz ve bize hizmet konusunda güvendiğimiz kişileri desteklemek. Aynı durum milletvekili seçimleri için de geçerli.

 

-J.: Türkiye ölçeğinde en geniş, deyim yerindeyse kahir ekseriyeti kucaklayacak siyaseten karar alıp uygulayacak bir yapı olmalı mı? Olabilir mi?

-Ç.K.E.: Olmalı ancak içimizdeki ayrılıklar fazla derinleşmiş durumda, olma ihtimali zayıf gibi görünüyor. Herkes sosyal medya üzerinden yapılan eleştiri ve saldırıları doğru sanarak hareket ediyor ya da inanıyor ancak aynı kişilerin soydaşlarımız için ne tür hizmet yaptıkları oldukça şüpheli ve tartışılır. Siyaseten bir yapının olması gerekli ancak bu yapının bir başarı hikâyesi yazabilmesi için en aşağıdan yukarıya kadar güçlü bir organizasyon oluşturması, sadece soydaşlarımızı ön plana koyan, ülkedeki siyasi dalgalanmalardan etkilenmeden düşünce yapılarının ve stratejilerinin buna göre yapılandırılması gerekiyor.

 

-J: Dünya Çerkes Birliği’ni (DÇB) nasıl değerlendiriyorsunuz? 1997’de UNPO’da, Çerkeslerin XIX. yy’da yaşadıklarının sürgün ve soykırım olduğunu, Çerkeslerin çifte vatandaşlık ve tarihsel topraklarına koşulsuz dönüş haklarının olduğu kararlarının alınmasını sağlayan DÇB gerçeğinden hareketle kamuoyumuzda ‘2000 öncesi ve sonrası’ DÇB’nin iki farklı yanı oldu’ değerlendirmelerine katılıyor musunuz? Nasıl bir Dünya Çerkesleri Birliği/Uluslararası Birlik hayal ediyorsunuz? Diaspora merkezli birlik düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Ç.K.E.: DÇB konusunda çeşitli görüş ayrılıkları var, kimi bizi temsil etmedikleri, mevcut Rus yönetiminin adamları oldukları konusunda hem ılımlı hem de radikal düşünce yapısında olanlar mevcut. Evet, DÇB yapısal olarak doğrudan Rusya Federasyonu’na bağlı olarak çalışan bir kuruluş ne yazık ki, ancak bizi temsil etmediği fikriyle hareket etmek ne kadar doğru.

Diyelim ki DÇB’nin bizi temsil etmediğini benimsedik, anavatanla ilişkilerimizi kiminle nasıl geliştireceğiz, herhangi başka bir yapı kurarak anavatanla ilişki kurabilmek mümkün mü ya da DÇB yönetimini istediğimiz gibi şekillendirmek mümkün mü? Hayır, çünkü karşınızda herhangi bir devlet ya da herhangi bir yönetim yok, bu nedenle de DÇB’yi bu yapısıyla kabul etmemiz, ilişkilerimizi buna göre düzenleyerek daha çok hak kazanma gayretinde olmamız gerekiyor. Tersi, Türkiye’de devletin bazı kurumlarını devre dışı bırakarak devletle ilişki kurmaya çalışmaya benzer. DÇB ile ilişkiler sadece diasporadaki soydaşlarımızı değil, bizce çokça da anavatandaki soydaşlarımızı etkiliyor. Diasporada çakan her şimşeğin anavatanda yağış olarak yansıdığını aklımızdan çıkarmayalım, yağış bereketli mi olsun yoksa sağanak şeklinde yıkıcı mı olsun bizlere kalmış olduğunu unutmamamız gerekiyor.

2000 öncesi ve sonrasına gelince şöyle bakmak gerekiyor: Dünya 2001 öncesi ve sonrası aynı mı, dünyada ve Türkiye’de düzen hiç mi değişmedi de DÇB’yi sorguluyoruz.


 

Çerkes Kültür Evi Yönetim Kurulu

Mehmet Yetişkin (Başkan), Duygu Yılmaz, Berat Uyar, Nedim Geze, Ebubekir Düzgün, Necmettin Özcan, Mine Aygün, Şafak Ayhan, Gökhan Sözal.


“Diaspora Çerkes örgütlerinin yapılanması daha çok sosyal dayanışma ve kültürel çalışmalar yapabilme odaklıdır”

-Jineps (J.): Nasıl bir KAFFED/Federasyon/Birlik hayaliniz var? Üye derneklerle ilişkiler, uluslararası kurumlarla ilişkiler, sürgün, soykırım, başta anadili olmak üzere kimliğe ve kültüre dair her konuda nasıl bir birlik? Mevcut durumun ihtiyacı karşıladığı seçeneği de var elbette.

Sedat Kök

-Gönen Çerkes Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Kök (S.K.): KAFFED’in kökleri, Türkiye’de yaşayan diaspora Çerkeslerinin en eski ve en uzun soluklu örgütlenme mücadelesine dayanır. Dolayısıyla en köklü, en birikimli, en çok deneyime sahip bir sosyal-kültürel örgütlenmenin adıdır KAFFED. Varlık mücadelesinin birçok ünlü ünsüz mücadele insanı bu çatının altında yetişmiştir. Bugün bile diaspora Çerkes varlığını ayakta tutan en önemli kadrolar 1950’li yıllara kadar uzanan, en güç şartlarda örgütlenebilmiş o inançlı kadrolardır.

KAFFED, Türkiye’de örgütlü 53 benzer amaçlı kurulmuş derneğin çatı örgütüdür. Kesin bir sayım yapılmamış olmasına rağmen Anadolu coğrafyasında yaşayan 4-5 milyon Çerkesi temsile daha yakın bir örgütlenme yapısı vardır. Temsil etme, edebilme iddialı bir söz olmasına karşılık 20 bine yakın üye tabanı ile daha fazla sorumluluk taşımaktadır. Ancak temsiliyet konusunda üye derneklerimizin kat etmeleri gereken uzun bir yol vardır. Bu anlamda uluslararası Çerkes diasporasının da KAFFED’den beklentilerinin yüksek olduğunun bilincinde ve farkındayız. Bu nedenle, çalışmalarımızı hem anavatan hem de diaspora odaklı yürütme çabası içindeyiz.

KAFFED’in üyesi bulunduğu en önemli STK kuruluşu Dünya Çerkes Birliği’dir (DÇB). Her ne kadar DÇB arzu edilen etkiyi ve başarıyı sağlayamıyorsa da çok yorucu ve emek harcanarak kurulan bir örgüt olması nedeniyle sahip çıkılması, desteklenmesi gereken bir kurumdur. Beklentilerimize yanıt verebilecek etki alanına sahip olabilmesi için özerk bir yapıya kavuşması gerekiyor. Bu konuda gerekirse tüzüğümüzde de değişiklikler yapılarak hem anayurtta hem de diasporada dikkate alınması gereken bir konuma gelmesi, getirilmesi elzem görünüyor. Uluslararası bir etki gösterebilmesi, hem anayurtta hem de diasporada Çerkes halkının beklentilerine yanıt verebilmesi için, Çerkeslerin yaşadığı bütün ülkeler ve bu ülkelerde kurulu bulunan tüm sivil örgütlenmelerle işbirliği yapılması gerekiyor. Bu işbirliğinin içinde Çerkeslerin yaşadığı tüm ülkelerin parlamentoları ile ilişkiler, lobi çalışmaları, insan hakları savunucusu tüm kuruluşların desteğini de kazanmak gibi çalışmalar da bulunuyor. Ancak bu çalışmalar sosyal-kültürel amaçlı çalışmalar yapmak üzere kurulmuş derneklerin yürütebileceği işler değildir. Onun için KAFFED ve DÇB’nin diplomatik, politik ve siyasi işlere de imza atabilecek bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.

Birlik, aynı amaç, aynı hedef, aynı ideal çerçevesinde düşünce ve eylem birliği oluşturmakla sağlanabilir. Bugün Türkiye Çerkes diasporasında sürgün, soykırım, kimlik konusunda bile ortak görüş oluşturulamamış görünüyor. Çerkeslerin anayurtlarından ayrı yaklaşık 40 ülkede yaşamaya mahkûm edilmesini, bir sürgün ve soykırım sonucu olduğunu kabul etmeyen Çerkes sivil toplum kuruluşları var. Bir kısmı “Sürgün olmadık, göç ettik” derken, diğer bir kısmı “Soykırım” sözcüğünü söylemekten çekinir durumdadır. Başka bir kesim: “Biz sürgün edilmedik, Hıristiyan-Ortodoks baskı ve dayatmasından kurtularak dinimizi özgürce yaşamak için uzun yıllar himaye ve korumasında olduğumuz Osmanlı sultanı ve halifesinin topraklarına, yani Müslüman topraklara göç ettik. Müslüman bir halk olarak, Müslüman topraklarda yaşamak diasporik bir halk olmadığımızı gösterir.” Bu kadar dinsel, düşünsel, siyasal anlamda parçalanmış bir halkın ulusal kimliksel, siyasal, kültürel anlamda birliğini oluşturmanın ne kadar zor olduğunu anlamamak, bilmemek mümkün değildir. Ama her şeye rağmen arzu edilen güçlü bir diaspora birliği ve anavatan ideali olmalıdır.

Ayrıca “Biz KAFFED’i yok etmek, etkisizleştirmek, tarihten silmek üzere örgütlendik, KAFFED ile hiçbir hedefe ulaşılamaz, gidilemez” diyen örgüt, kişi ve kurumlarla birlik yapmak da mümkün görünmemektedir. Bu anlamda KAFFED’in bu tür yapılara da kapısını açmasının ya da birlik çağrılarına olumlu yanıt vermesinin mümkün olmadığını düşünüyorum.

Dil konusu da ayrı ve başlı başına büyük bir sorundur. Türkiye Çerkeslerinin, iyimser bir tahminle hâlâ %20’ye yakın bir kesimi anadilini anlıyor; %10 gibi bir kesimi de anlıyor, konuşuyor; %1’i anlıyor, konuşabiliyor, okuyor ve yazıyor. Böyle bir tabloda çocuklarımıza okullarda verilebilecek Çerkesce dil eğitimi ve öğretimi konusunda bile çift başlıyız. Okuma yazma Kiril Alfabesi ile mi olacak Latin Alfabesi ile mi? Ne kadar büyük bir çelişki değil mi? Dil öğretiminde okuma-yazma için değişik alfabeler kullanılabilir elbette. Ama Çerkes yazım dilinin bir geçmişi, bir birikimi var. O da Kiril Alfabesi kullanılarak oluşmuş. Bu gerçek durup dururken neden Latin Alfabesi? Çerkesler, Avrupa ve Amerika’ya mı entegre olacak yoksa anayurtları ile mi bütünleşecekler? Eğer öyle ise Kiril Alfabesi’nin ne tür bir dezavantajı var? Bu sorular bile Çerkes halkını bekleyen devasa sorunların olduğunu gösteriyor. Çözülemez mi? Çözülür. Ancak geçmişten ders alarak, akılla, mantıkla, inançla…

 

-J: Siyasi kararları, hemen her sosyal tabakadan insanların üye olduğu kültürel derneklerin birliği gerçeğinden hareketle nasıl almalı? Dernekler ve KAFFED siyaseten neyi ne kadar yapabilir? Kimliğe dair talepler demokrasi ile ilintili. Kendinizi ifade edeceğiniz kamusal alanların en etkili olduğu yer TBMM ve orada temsiliyetimiz yok. Yerelde yoğun yaşadığımız kentlerde belediye başkanlığı seçimlerinde ağrılığımız tartışılır. Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

-S.K.: Dernekler ve üye derneklerin çatı örgütü KAFFED’in örgütlenme ve yapılanma biçimiyle, içtüzük yapıları ile siyasete doğrudan etki edebilecek bir konumu ve güçleri yoktur. Çünkü diaspora Çerkes örgütlerinin yapılanması daha çok sosyal dayanışma ve kültürel çalışmalar yapabilme odaklıdır. Siyasete etkileri sadece genel ve yerel seçim süreçlerinde geçici de olsa görülebildi. En azından siyasi partilerin ziyaret ve vaatleri arttı. Çerkeslerin sorunları çeşitli ortamlarda, parlamentolarda dile getirilir olabildi. Bu anlamda KAFFED ve üye derneklerin üye tabanlarının dikkate alındığı, alınabildiği söylenebilir. Son yerel seçimlerde Çerkes oylarının etkisi daha belirgindi. Tabii bu siyasete yön vermek ve siyasette etkili olabilmek için yeterli değildir.

Çerkeslerin coğrafi olarak yerleşim ve iskân edilme durumları dikkate alındığında, Türkiye’nin siyasetinde doğrudan etki yaratabilecek bir güce sahip olmadıkları anlaşılır. Genel siyaset içinde farklı siyasi oluşumların da Çerkes oylarını aynı biçimde ayrıştırdığı bir gerçektir. Kimliğe dayalı partileşmenin tüm dünyada ilgi görmediği hatta yasaklandığı, dışlandığı da göz ardı edilmemelidir. Etnik siyaset yapan partilerin dünyanın hiçbir yerinde başarılı olması mümkün değildir. O halde Çerkeslerin genel siyaset içinde bulunmaları gereken siyasi zemin daha çok insan hakları, daha çok emeğin hakkı, daha çok uygarlık, daha çok çağdaşlık, sosyal, kültürel, dilsel, kimliksel haklar diyen siyasi oluşumlar olmalıdır. Ayrıca ülke içi siyasette de uluslararası siyasette de etkili olabilecek lobi faaliyetlerinin sürdürülmesi, insan hakları odaklı sivil örgütlenmeler ile adalet ve eşitlik ilkesinde buluşmuş siyasi partilerle ilişkilerin güçlendirilmesi, sesimizin duyulması, duyurulması konusunda bu tür örgütlenmelerin sağlayabileceği olanaklardan yararlanmak da çok önemlidir. Hak, özgürlük, adalet ve eşitlik konusunda, diliyle, kimliğiyle, kültürüyle, anayurdu ile var olma mücadelesi içinde, sesimizi tüm dünyadan ve özellikle anayurdumuzun içinde bulunduğu Rusya Federasyonu’ndan duyulabilmesi için en etkin yolları bulmak, yaratmak zorundayız. Soykırıma uğramış diğer halkların yok edilmiş, gasp edilmiş haklarını yeniden kazanmak, geri almak için izledikleri yollar, mücadele biçimleri örnek olmalıdır.

 

-J: Türkiye ölçeğinde en geniş, deyim yerindeyse kahir ekseriyeti kucaklayacak siyaseten karar alıp uygulayacak bir yapı olmalı mı? Olabilir mi?

-S.K.: Çerkeslerin birlik ve bütünlük içinde olmaları gereken alanlar sosyal, kültürel alanlar ve siyaset alanıyla sınırlı tutulmamalıdır. Ekonomik alanlarda da ortak yatırımlar, anayurtta yatırım ve yerleşme ile ilgili projeler, planlar yapılmalıdır. Bunun için halk tabanı ile birlikte olan, halkı bilen tanıyan ve güven uyandıran siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel oluşumlara ihtiyaç vardır. Söz konusu güçlü birliktelik için, sosyal refah için, üretim ve kazanım için işinsanlarımızın da devrede olması gerekir.

Her şeyini yitiren bir halk için anayurdunda, yeniden bağımsız ve özgür bir ulus olabilmek için anayurt ve diasporanın sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, stratejik işbirliklerine ihtiyaç vardır. Bunu sağlayabilecek mekanizmalar dernekler vasıtasıyla ne yazık ki yaratılamaz. Yüreği anayurt için atan tüm kesimler, kurumlar, ticaret, siyaset, ekonomi içinde de örgütlenerek topyekûn bir diriliş, yeniden doğuş, varoluş ve kuruluş için birlikte mücadele etmelidir. Bunun için cesaret, ideal ve mücadele mekanizmaları harekete geçirilip çok çalışmak gerekir. Çeşitli özel zamanlarda, anma günlerinde bir araya gelerek sürekli ağıt yakmanın artık çok getirisi yoktur. Çerkes meselesini, Çerkes sorununu, Çerkes halkının haklı isteklerini tüm dünyaya duyurmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bunun için dünya siyaseti içinde olup bitenleri yakından izlemek, karşımıza çıkabilecek fırsatları değerlendirebilmek için her an hazır olmamız gerekir. Örneğin 1990’lı yıllarda Sovyet sisteminin çöküşü ile birlikte hazırlıksız yakalanarak değerlendiremediğimiz olanakları bir daha kaçırmak istemeyiz sanırım.

Bütün bunları neden dile getirmeye çalışıyorum? Tabii ki hem Türkiye ölçeğinde, hem anayurt ve dünya ile ilişkilerde kahir ekseriyeti kucaklayarak, Çerkes siyasetine yön verebilecek doğru adımlar atıp, doğru kararlar alabilecek, aldırabilecek örgütsel yapının ne kadar donanımlı olması gerektiğini anlatabilmek için. Bu anlamda kucaklayıcı rol alacak ve oynayacak örgütsel yapının kurulabilmesinde ekonomistinden siyasetçisine, strateji uzmanından askeri dehasına varıncaya kadar birçok uzman kadroya da ihtiyaç vardır. Bunun için asker, sivil, biliminsanı, uzman, her kesimden insana ihtiyacımız vardır.

Böyle bir yapı içinde güçlü örgütlenmeye tabii ki ihtiyaç vardır, olmalıdır da… Bunun başarılabilmesi mümkün müdür? Elbette mümkündür. Ancak bunun olabilmesi, başarılabilmesi yine kahir ekseriyetle halkın bilinçlendirilmesine bağlıdır. Tekrar söylemek gerekirse kucaklayıcı, bütünleştirici bir yapının mevcut örgütlenme yapısı ile çok etkili olamayacağını, bunun için anlatmaya çalıştığım daha farklı bir siyasi, ekonomik, stratejik ve kültürel örgütlenmenin gerekli olduğunu ve bunun mümkün olabileceğini ifade etmek isterim.

 

-J.: Dünya Çerkes Birliği’ni (DÇB) nasıl değerlendiriyorsunuz? 1997’de UNPO’da, Çerkeslerin XIX. yy’da yaşadıklarının sürgün ve soykırım olduğunu, Çerkeslerin çifte vatandaşlık ve tarihsel topraklarına koşulsuz dönüş haklarının olduğu kararlarının alınmasını sağlayan DÇB gerçeğinden hareketle kamuoyumuzda ‘2000 öncesi ve sonrası’ DÇB’nin iki farklı yanı oldu’ değerlendirmelerine katılıyor musunuz? Nasıl bir Dünya Çerkesleri Birliği/Uluslararası Birlik hayal ediyorsunuz? Diaspora merkezli birlik düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-S.K.: Dünya Çerkes Birliği, 1864 sonrası dünyanın 40’tan fazla ülkesine dağılmış olan Çerkeslerin uluslararası anlamda kurabildikleri en önemli STK’dır bence. Hem anayurtta hem de diasporada sesimizin soluğumuzun kesildiği, kültür, kimlik ve varlık anlamında büyük baskılar gördüğümüz yılların ardından Çerkes sorunlarını tüm dünyaya duyurmak anlamında önemli işler başarmıştır. DÇB kurulduğu 1991 yılından bu yana aktif olarak varlığını sürdürdü. Genel kurullarını yaptı, üye ödentisi aldı, kurumsal bir yapı olarak kendi tüzüğü çerçevesi içinde faaliyetlerini yürüttü. Türkiye KAFKUR, KAFDER, KAFFED süreçleri içinde DÇB’nin kuruluş aşamalarının tümünde bulundu. 2000 öncesi, 2000 sonrası tartışmaları teknik konuları kapsayan detaylar içerir. Bu konular kamuoyunda kafa karışıklıkları yaratmıştır. Biz de KAFFED üyesi dernekler olarak her şeyin şeffaf olarak bilinmesi, açıklanması doğrultusunda çabalara destek verdik. Detaylar DÇB’nin kurulduğu Rusya Federasyonu’nun Kabardey-Balkar Cumhuriyeti yasaları ve genel anlamda Rusya Federasyonu sivil toplum yasaları açısından sorun oluşturmamıştır. KAFFED’in federasyon olmadan önce, KAFKUR ve KAFDER aşamalarında uluslararası bir derneğe, kuruluşa üye olması açısından Türkiye Cumhuriyeti yasalarının onay vermemesinden kaynaklı sorunlar yaşanmıştır. KAFFED süreci tamamladıktan sonra DÇB’ye delege göndermiştir, genel kurullara katılmıştır, üye ödentisi ödemiştir. Bizzat DÇB’nin yönetim ve denetim organlarında Türkiye delegeleri seçilmiş, görev yapmış, kararlara imza koymuşlardır. Rusya Federasyonu yasaları açısından bir sorun teşkil etmemesine rağmen KAFFED’in DÇB üyeliği konusundaki soru işaretlerinin ortadan kaldırılması için geçtiğimiz yıl yapılan bir olağanüstü genel kurulla KAFFED üyeliği oylanmış, üyeliği onaylanmıştır. Böylece soru işareti kabul edilen üyelik meselesi gündemden kalkmıştır. KAFFED örgütsel anlamda DÇB’nin hep üyesi olmuştur, şimdi de örgütün önemli bir yapıtaşıdır. KAFFED ve üye dernekler DÇB’nin çalışmalarını, gelecek açısından kazanımlar anlamında başarabildiklerini hiçbir zaman yeterli bulmamıştır. Dolayısıyla son 10 yıl içinde yaptığımız Başkanlar Kurulu toplantılarında DÇB’nin gündem olmadığı, eleştirilmediği, kendi kendimize de özeleştiri yapmadığımız hiçbir toplantı olmamıştır. Eksikleri gördük, yapılması gerekenleri, tavsiyelerimizi ilettik. Ancak herkes biliyordur ki sivil toplum örgütlerinin amacına ulaşabilmesi, arzu edilen beklentileri karşılayabilmesi, hem yaşadığımız ülkelerde hem de dünyada demokrasinin gelişimi ve seviyesi ile ilgilidir. DÇB’nin de KAFFED’in de kurulu olduğu ülkelerde demokratik taleplerin karşılanabilirliği konusunda, demokrasinin gelişmişliği bakımından bilmem bir şey söylemeye gerek var mı?

Bütün zorluklara, güçlüklere rağmen STK’larımızın daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok hak taleplerinden vazgeçmesi elbette mümkün değildir. Büyük mücadeleler sonucu elde edilen kazanımlarımızın, bunu başaran örgütlerimizin yanında olacağız. Çeşitli zamanlarda dünyada gelişen olayların, yönetimlerimizden kaynaklı zaafiyetlerin, olumsuzlukların giderilebileceğine, hak, hukuk, adalet ve toplumsal taleplerimiz konusunda daha ileri gidebileceğimize inanıyorum. Dolayısıyla kurumlarımıza sahip çıkmak, demokratikleştirmek, sonuç alıcı eylemlere imza atmak bizim elimizde. DÇB de KAFFED de Çerkeslerin kurduğu, büyüttüğü ve geliştirdiği önemli kurumlardır. Sahip çıkacağız, destekleyeceğiz, olumsuzlukları eleştireceğiz ama olumlu işler yapmalarının önüne de engel koymayacağız. Eleştirmek en kolay şeydir ama çözüm üretmek zordur. Bunun için her satırda vurgulamaya çalıştığımız, birliğimizi, birlikteliğimizi güçlü tutmamız gerektiğidir.

Nasıl bir DÇB sorusuna gelince; egemenlerin izin verdiği ölçüde demokrasi ve hakkı elbette kabul edemeyiz. DÇB’nin bu anlamda daha siyasi bir kurum olmasını, tüm dünya Çerkeslerinin durumundan yakından ilgili ve haberli olmasını bekleriz. Tüm talepleri karşılayabilecek ve bunun için mücadele edebilecek bir güce ve yapıya kavuşmasını beklemek tabii ki herkesin beklentisi ve talebi olmalıdır. Bu anlamda, UNPO’da (Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Organizasyonu) Çerkes halkları ile ilgili alınan kararda olduğu gibi, bütün dünyada etkisini hissettiren siyasi, diplomatik ve politik güce sahip olması, böyle bir güce ulaşmak için her türlü yapılanma ve mücadele mekanizmalarını harekete geçirmesini bekleriz. Bunun için gasp edilen tüm haklarımızın hem dünyaca bilinerek tanınması hem de muhatabımız olan Rusya Federasyonu ve vatandaşı olduğumuz ülkelerce dikkate alınmasını isteriz. Tüm hakların geri kazanılması konusunda uluslararası yasalar ve uygulamaları devreye sokarak, demokratik yöntemlerle, mücadelemizi kesintisiz sürdürmeliyiz. Ancak hak mücadelesi konusunda donanımlı kurum ve kadrolar ile bilinçli bir halk tabanına ihtiyacımız vardır. Bu nedenle derneklerimiz, basın yayın organlarımız, teknolojinin de sağladığı olanaklardan da yararlanarak sürekli bilinçlenme, bilinçlendirme çalışmalarına hız vermeliyiz. Köylerimiz, derneklerimiz, evlerimiz adete birer okul gibi olmalıdır.

Diaspora merkezli etkili bir birliğin, %90’ı diasporada yaşan bir halk açısından yararlı ve etkili olacağına inanıyorum. Ancak bu birlik anavatan odaklı olmalı, kalbi anavatan için atmalı, mevcut kurumlarımızı ikincil duruma düşürmek gibi bir amacı olmamalı, tam tersine faal kurumlarla birlikte güçlü bir koordinasyon içinde olmalıdır. Çünkü çokbaşlılıkların oluşturabileceği kayıplara Çerkes halkının ne gücüne de tahammülü kalmıştır. Zaman, birlik zamanıdır. Farklı görüşlerin de temsil edilebildiği, düşünen, tartışan, çözümler üreten demokratik bir Çerkes Birliği’ne, mücadele birliğine, güçlü bir anavatan için güç birliğine her zamankinden fazla ihtiyacımız vardır. Kalan tüm değerlerimizi, tüm varlıklarımızı yitirmeden, yeniden diriliş, varoluş için tüm halkımıza sesleniyorum:

“Ye mac, şuzerevubıt, şuzerede’ a’ p’a, şü’ ı şüzereleuğ si Adığe! Е мадж, щузэрэубыт, щузэдэlэпаl щуl щузэрэлъэугъ си Адыгэ!”


Gönen Çerkes Kültür Derneği Yönetim Kurulu 

Soldan sağa: Şamil Umut, Ahmet Feridun Gogen (Başkan Yardımcısı), Oğuz Üstün Güngör, Sedat Kök (Başkan), Ayfer Şahin (Yazman), Vildan Tavukçuoğlu, Murat Tüz (Sayman)


“Irka dayalı bir siyasi oluşum çok ilkel ve çağdışıdır”

-Jineps (J.): Nasıl bir KAFFED/Federasyon/Birlik hayaliniz var? Üye derneklerle ilişkiler, uluslararası kurumlarla ilişkiler, sürgün, soykırım, başta anadili olmak üzere kimliğe ve kültüre dair her konuda nasıl bir birlik? Mevcut durumun ihtiyacı karşıladığı seçeneği de var elbette.

-Balıkesir Adige Çerkes Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Cemal İnan (C.İ.): Diasporada yaşayan bir millet olarak, varlığımızı sürdürebilmek ve var olmak için, bireysel olarak tarihimizi ve kültürümüzü çocuklarımıza aktarmak zorundayız. Ulusal ve uluslararası varlığımızı ifade edebilmek için uzman, Adige ve Xabze bilinci olan herkese aynı mesafede olan kişilerin oluşturduğu çatı örgütü (KAFFED) ihtiyacımız.

 

-J: Siyasi kararları, hemen her sosyal tabakadan insanların üye olduğu kültürel derneklerin birliği gerçeğinden hareketle nasıl almalı? Dernekler ve KAFFED siyaseten neyi ne kadar yapabilir? Kimliğe dair talepler demokrasi ile ilintili. Kendinizi ifade edeceğiniz kamusal alanların en etkili olduğu yer TBMM ve orada temsiliyetimiz yok. Yerelde yoğun yaşadığımız kentlerde belediye başkanlığı seçimlerinde ağrılığımız tartışılır. Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

-C.İ.: Siyaset, medeni insanların ortak değerlerini yaşatma sanatıdır. Fakat ülkemizde politika ve ideolojilerle karıştırılıyor. Bu yüzden siyasetimiz ve politikamız içinde bulunduğumuz çıkarcı ve taşeron olma siyaseti ve politika yerine Adige kimliğimizi ve Xabzemizi koruma ve birlik beraberlik üzerine olmalı.

 

-J.: Türkiye ölçeğinde en geniş, deyim yerindeyse kahir ekseriyeti kucaklayacak siyaseten karar alıp uygulayacak bir yapı olmalı mı? Olabilir mi?

-C.İ.: Siyasette kurumsal olarak olmamalıyız çünkü bu ayrışmayı getiriyor. Bireysel olarak yaptığımız politikaya Adiğe kimliğini ve ırkçılığı karıştırmamalıyız. Ayrıca kuşağa hoş gelse de, kısa vadede sonuç getirse de, ırka dayalı bir siyasi oluşum çok ilkel ve çağdışıdır.

 

-J.: Dünya Çerkes Birliği’ni (DÇB) nasıl değerlendiriyorsunuz? 1997’de UNPO’da, Çerkeslerin XIX. yy’da yaşadıklarının sürgün ve soykırım olduğunu, Çerkeslerin çifte vatandaşlık ve tarihsel topraklarına koşulsuz dönüş haklarının olduğu kararlarının alınmasını sağlayan DÇB gerçeğinden hareketle kamuoyumuzda ‘2000 öncesi ve sonrası’ DÇB’nin iki farklı yanı oldu’ değerlendirmelerine katılıyor musunuz? Nasıl bir Dünya Çerkesleri Birliği/Uluslararası Birlik hayal ediyorsunuz? Diaspora merkezli birlik düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-C.İ.: Tarihte insanlık ırkçılık, dincilik ve ekonomik sebeplerle çok acı çekmiştir. O milletlerden birisi de biz, Adige milletidir. O günün yanlışını, soydaşlarımızın yaşadığı anavatan Rusya halkına yansıtmadan birlik beraberlik içinde yetmez ama ileride çifte vatandaşlık kolaylığı, giriş çıkışlarda bizlere daha kolaylıklar sağlanması, oradaki vatandaşlarımıza anadil konusunda asimile olmamaları için DÇB elinden geleni yapıyor. Desteklemeliyiz. DÇB ve tüzük bahane edilerek son kongrede yaşadığımız, bize yakışmayan bu tutum ve davranışlar birliğimizi ve beraberliğimizi bozar, çok çirkin ve yanlıştır.


Balıkesir Adige Çerkes Kültür Derneği Yönetim Kurulu

Cemal İnan (Başkan), Bedriye Doğan, İlknur Kaya, Şennur Yapıcı, Tülay Abeş, İlker Doğan, İsa Vehbi Can.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz