Sessiz deniz

0
14

-Batı kafkasya kıyılarında can verenlere-

 

Ts’emez kıyısı, boylu boyunca,

Açmış bağrını, bakıyordu,

Duygulardan yoksun,

O koyu mavi engin sulara,

Atlantis çöktüğünden beri,

Hemen yanı başında derin kuytulara.

Kim bilebilir, belki sarsılmıştır,

Ya da acının ağıdını yakmıştır,

O sessiz kumsal,

Kıyıya köpük köpük,

Hırçınca vuran, hüzün kokan dalgalar,

Gökyüzü belki ağlıyordu, yağan yağmurlarla,

Kıydığında habil’e, kabil’e yol gösteren kargalar,

Hiçbir şey olmamışçasına,

Deliyorlardı, o keskin gagalarıyla,

Binlerin acılarını,

Yuva yapabilmek için yeni doğacak yavrularına.

Bir kenarda yığınla gurur yatıyordu,

Sonsuzluğa, gümüş kamalarıyla,

Bir kenarda veda yatıyordu,

Son nefesle fedakâr atlarına,

Bir kenarda yığınla cesaret donmuş kalmıştı,

O derin sonsuzluğa,

Yokluğun, yoksulluğun pençesine atılmış,

Kadim toprağından acımasızca koparılmış,

Umutsuzluğun ağır karanlığında ezilmiş analar,

Balmumu bebekler gibi cansızlığa esir kalmışlardı.

Tarihin talihsiz çıplaklığında,

Bebekler o soğuk bedenlerde,

Donmuş memelerden onlarca denemeden,

Aç ve çığlık çığlığa, insanlığa sesleniyorlardı;

O koyu mavi denize,

O bulutsuz mavi gökyüzüne,

O yetim topuklarla sarsılan kumlara,

O soğuk sonsuzluktan kaçabilmek için,

Canhıraş,

Yarını yaşayabilmek adına…

Kim bilir kaçı,

Kumun ve tuzlu suyun,

O sonsuz deviniminde kayboluyordu?

Kim bilebilir kaçı,

Kazak obalarında, korkusuz kazak oldu?

Ve kimi nimet duymadı diye horlandı günlerce,

Ve kimi iyi bir hıristiyan oldu diye kutsandı,

Ve kimi azrail’i çara kahraman bir asker oldu.

Tesadüfler, acımasızlıklara direnç,

Tutunmaya biteviye çaba verip,

Hayatın acıyıp karşı kıyıya attıkları,

Osmanlı yetim okullarında,

Bilmeksizin atalarının o görkemli geçmişini,

Onca yıl ince ince işlenmiş kimliksizliği,

Ölü ruhlarında içselleştirip,

Sadık birer şanlı asker oldular.

O, “kafkasya’ya medeniyet getirdik” diye,

Sunduğu dünyaya

Sessizce kirletilmiş,

Dualarla kutsanıp, tütsülenmiş,

Acımasızca hayata kastını,

Seyretti öylece,

Uzaktan kışkırtan sinsi ingiliz,

Kıyılarında pupa yelken dolaşan,

Yeşil sancaklı “ağır hasta” osmanlı.

Acımayın bana beni benden alanlar,

Acımayın bana beni yurtsuz koyanlar,

Yalan; çünkü dünü ben,

Yalnızca ben yaşadım!

Şimdi tüm kıyı, boydan boya,

Faş nehri’nden kuban koyuna,

Unutulmuş orman bahçelerini,

Sahile yığılmış üst üste,

Solukları sonsuzlukta donmuş,

Suskun bedenlerin sonsuz ıstırabını dinliyor;

Ne kadar sessizse çığlığımız,

O kadar derin ve büyüktür,

Kahreden her şeyi ile masum hayatımızı;

Son yaramız.

Şahidimizdir,

O sessiz deniz

Ve kıyısında,

Yüzyılın görkeminde

Denizle koyun koyuna ts’emez…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz