Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Çerkesçe hakkında beslediğimiz kaygılarla bisiklete dair kaygılarımız arasında bir akrabalık olduğunu düşünüyorum’

 

Aydan Çelik’in “Nâzım Hikmet’in Bisikleti” kitabı Nisan 2024’te Nota Bene Yayınevi tarafından yayımlandı. Kitabın yayımlanmasıyla birlikte Jineps yazar-çizerlerinden de olan Aydan Çelik’le söyleşi için her fırsatı kolladık (kitap ilgiyle karşılanmış olmalı ki pek çok söyleşi ve imza günü düzenlendi).

Söyleşi konusunda ilklerden olamasak da, güzel bir sonbahar gününde, Tophane’deki Mimar Sinan Üniversitesi Okuma Bahçesi’nde bir araya geldik. Kitapları, bisiklet, turlar, Çerkes meselesi, memleket… Merak ettiğimiz pek çok konu hakkında konuştuk. Bize ayırdığı vakit ve güzel sohbeti için çok teşekkür ederiz.


-Jineps okurları Aydan Çelik ismine yabancı değil elbette; yazılarınız, çizimlerinizle Jineps’i her zaman destekleyen gönüllü emektarlardan birisiniz. Yine de bilmeyenler için kendinizi biraz tanıtır mısınız?

-1966 yılında Gürün’de doğdum. Ailem Gürün’ün tek Çerkes köyü Maraşlı’dan, 1963 yılında Gürün’e taşınmışlar. Maraşlı Uzunyayla’nın doğusunda yer alan bir köy. Babam Maraşlı’dan Gerige sülalesinden, annem ise Tahtaköprülü (Quraşınhable) Quraşın sülalesinden. Gürün’de doğduğum ev, amcaların, halaların birlikte yaşadığı oldukça büyük bir evdi. Bu büyük ailenin doğal olarak reisi dedemdi. Evde sürekli Kabardeyce konuşulduğu için ben de anlıyordum, ancak Gürün’de tek Çerkes aile olduğumuz için evin dışında Çerkesçe hiç kullanılamıyordu.

Babam Gürün’e esnaflık için taşınmıştı. Çocukluğum Gürün’de geçti. Yazları en azından iki senede bir köye giderdik, daha çok annemin köyüne. Benimle aynı yaşta veya benden küçük olan kuzenler Türkçeyi okulda öğrenen kuşaktandı. Bu anlamda onlar çok şanslılardı, hepsi çok iyi Kabardeyce konuşurdu.

 

-Peki, kuzenlerle iletişimde zorlanıyor muydunuz?

-O zamanlar Çerkesçeyi konuşamasam da anlıyordum, neredeyse simultane çevirebilecek düzeyde… Çok konuşulan bir ortamda biraz uzun süre kalınca anlamak yine epey artıyor. Ancak konuşmayı hiçbir zaman beceremedim, bunu hayatım boyunca bir eksiklik olarak gördüm.

Annem Goşeğağ 1954’te gelin gelmiş Maraşlı’ya. Gürün öncesi bizimkilerin bir Bünyan deneyimi var, halı dokumaya gidiyorlar ve abim orada doğuyor, sonra kısa bir Pınarbaşı deneyimi ve en sonunda Gürün’de karar kılıyorlar. Annem Gürün’e yerleştiklerinde hiç Türkçe bilmiyormuş. Sinemaya giderlermiş, filmi izler ancak hiç anlamazmış, herkes ağlıyorsa o da ağlıyormuş veya gülüyorsa o da gülüyormuş. Annemiz Türkçeyi 25 yaşında öğrenen biri olarak hâlâ aksanlı konuşur.

Aydan Çelik’in annesi Quraşın Goşeğağ, bu evden yani Tahtaköprü’den 70 yıl önce Maraşlı’ya gelin gitmiş.

Sonraki yıllarda Ankara’ya taşındık, okul, iş vs. derken gönül bağım hep devam etse de fiziki olarak Gürün’den uzaklaşmış oldum. Çocuklukta daha sık gittiğim Uzunyayla’ya ise sonraki yıllarda pek gidemez oldum.

 

“Bisiklet sadece bisiklet değildir”

 

-Nâzım Hikmet’le ilgili okumalar yapan pek çok insan gibi ben de okuduğum kitapları tekrar düşündüğümde Nâzım ve bisiklet arasında pek bir bağ kuramayınca büyük bir merakla kitabı alıp okudum “Bakalım bisiklet Nâzım’a nasıl bağlanmış” diye. “Nâzım Hikmet’in Bisikleti” hem çok keyifli hem de sürprizlerle dolu. Pek çok tarihsel kişilikle ilgili bilgilerin dönüp dolaşıp Nâzım’la bir şekilde buluştuğu, farklı okuma ve meraklanmalara yol açan oldukça zengin bir kitap. Bize biraz kitabın sürecini anlatır mısınız, nasıl başladı, nasıl gelişti? Nâzım’la bisikleti buluşturabilmek de gerçekten bir yaratıcılık gerektiriyor…

-Nâzım Hikmet’in kitabı bisiklet temalı dördüncü kitabım, bisiklet temalı olmayan kitaplarım da var elbette ancak en büyük ağırlığı sanırım bisiklet içerikli kitaplar oluşturuyor. Meşhur klişe bir laf vardır “Futbol asla sadece futbol değildir” diye, “bisiklet de sadece bisiklet değildir” diye düşünebiliriz. İlk kitabımdan itibaren bisiklet, bir hikâye anlatmak, bir derdim varsa onu dile getirmek, bazen keyif için bazen niyet beyanı için kullandığım, vesile ettiğim bir nesne. Türkiye’de bazı şeyleri sürekli gündemde tutmazsanız pek bir şey olmuyor, mesela Açık Radyo’da Ömer Madra küresel iklim krizine bu kadar takık olmasa bu kadar gündemde olmazdı. Geçen gün Nilay Örnek, “Nâzım Hikmet’in Bisikleti” kitabıyla ilgili yaptığı paylaşımda benim bisikletle bu kadar içli dışlı olmama “yaratıcı takıklık” demiş (gülüyor). Takıntılı şekilde bir uğraşınız varsa onunla bir gündem yaratabiliyorsunuz.

Çiğdem Duman ve Aydan Çelik

 

-Adil Baktıaya, Toplumsal Tarih dergisinin eylül sayısında “Nâzım Hikmet’in Bisikleti” ile ilgili bir yazı yazmış, orada da tutkulu yaratıcılıktan bahsediyor. Sizin iki tutkunuz; Nâzım Hikmet ve bisikletle ilgili… Güzel bir yazı.

-Evet, bir şekilde bisiklet de benim takıntılı olduğum bir nesne. Kitabın en başında, bir sürü Nâzım Hikmet kitabı varken neden böyle bir kitap yazdığımı anlatıyorum. -Yanlış olmasın ama- Nâzım Hikmet, hakkında en çok kitap yazılan ikinci kişiymiş Türkiye’de. Kitabın yazılması tamamen bir sürü tesadüfle ilgili; Nâzım Hikmet’in ölüm tarihi olan 3 Haziran’ın, 2018’de “Dünya Bisiklet Günü” ilan edilmesi… Ondan önce Açık Radyo’da “Şeytan Arabası” diye bir bisiklet programı yapmamız… O, bisiklete dair bir sürü yan okumayı içeren bir programdı. Charles Dickens’ın 200. ölüm yıldönümünde Londra’da denk geldiğim etkinlikler -ki bunların benzerleri yapılıyor dünyanın çeşitli yerlerinde, mesela Prag’da Kafka gezileri, Dublin’de “Ulysses” gezileri gibi- bizde o dönem pek yoktu. Hâlâ da pek yok… Sadece Ahmet Hamdi Tanpınar için yapılan bir etkinlik var, bir de Fatih Belediyesi bir kitap bastı. Böyle birkaç şey bir araya geldi. Birincisi, bu anlattığım tesadüfler.

Tesadüfler dışında zaten bir “Nâzım Hikmet Şehir Rehberi” yazmak istiyordum. Sonra süreç biraz farklı gelişti. Başta plan şuydu; bu kitabın içindeki makalelerle başlayan bir kitap olacaktı, sonra aynı kitabın içinde ikinci bölüm olarak şehir rehberi olacaktı. Çalışmalar ilerledikçe kitabın hacmi çok şişmeye başlayınca bu çalışmayı iki kitaba bölmek daha doğru olacak diye düşündüm -ki “Nâzım Hikmet’in Bisikleti” bile 200 sayfanın üstünde. Yaklaşık 500 sayfalık bir gezi rehberinin taşınması kolay olmaz diye ikiye ayırmaya karar verdim, şimdi de diğer kitabı toparlamaya çalışıyorum.

 

-Peki, “Nâzım Hikmet’in İstanbul Rehberi” ne zaman basılıyor, belli mi?

-Bir aksilik olmazsa baharda çıkarmayı planlıyoruz.

 

-“İstanbul Bisiklet Rehberi” de aslında çok iyi hazırlanmış bir kitabınız…

-Daha önceleri yazdığım bir kitap “İstanbul Bisiklet Rehberi”. Hil Yayınları’nın bastığı kültür rotaları kitapları vardır, oldukça güzel kitaplar… Onlar bir teklifte bulundular “Biz bir bisiklet rehberi düşünüyoruz, yazar mısınız” diye. Önce ‘Bu devirde bisiklet rehberini kim ne yapacak, internet var, rotalar var’ diye düşündüm ama yine de yazmaya başladım. Ve oldukça zorlu bir yazım süreci oldu.

 

“İstanbul zannedilenden çok daha büyük kırsal hayatı olan bir kent”

 

-Sırf bir bisiklet rehberi diye bakmamak lazım, oldukça kapsamlı bir kitap…

-Rota oluşturmak o kadar zor değil aslında, bir sürü aplikasyon var. Ama ben gidilen yerlerde ne var, görünen ve görünmeyen neler var, gördüğünüz bir binanın hikâyesi nedir gibi pek çok konuyu araştırdım, kültür rotalarının bir parçası olduğu için ona özen gösterdim. Bu kitaptaki asıl konulardan biri de İstanbul’un köyleri, çok az biliniyor. Mesela Kanal İstanbul rotasını gördünüz mü? Kanal İstanbul’a karşı olanlar da taraf olanlar da pek bu rotayı bilmez. Aslında neyi kaybedeceğimizi de bilmiyoruz. Bunu yadırgadığım için söylemiyorum, benim pratiğim buna izin verdiği için ben bu rotayı biliyorum. Kitabı yazmadan önce de biliyordum.

İstanbul aslında zannedilenden çok daha büyük kırsal hayatı olan bir kent. İstanbul yaklaşık 5 bin km2, bunun 1.500 km2’si Çatalca ve Çatalca’nın çok az bir bölümü meskûn mahal, çoğu yer tarla. “İstanbul Bisiklet Rehberi”nde bu tür konular var. Kitapta rota üzerindeki pek çok şeyin, köylerin altını çizmeye gayret ettim. Bir taraftan da çok kıymetli bir miras olduğunun altını çizdim. “Nâzım Hikmet’in İstanbul Rehberi” de o rehberden cesaret alınarak hazırlanıyor. “Nâzım Hikmet’in Bisikleti” kitabında kullandığım QR code’u ilk “İstanbul Bisiklet Rehberi”nde kullanmıştım. “Nâzım’ın İstanbul Rehberi” de bir şairin eserlerinde, hayatında ve ona dokunanlarda bir İstanbul. Yine haritalı, QR code’lu olacak. Doğal olarak “asıl İstanbul” dediğimiz Tarihi Yarımada’dan başlayacak ve sonra Sur’un dışına çıkacağız. Silivri’ye kadar gideceğiz.

 

“Bisiklet Manifestosu’nun başka dillere çevrilmesi fikri hâlâ aklımda eyleme geçmeyi gerektiren güzel bir fikir olarak duruyor”

 

-“Bisiklet Manifestosu” bir önceki kitabınız; okuduğumda ‘Daha ekolojik, sürdürülebilir bir dünya istiyorsak bu kitap çocuk büyüten büyütmeyen her evde olmalı’ diye düşündüm, ne dersiniz? Ağaç yaşken eğilir ya, çocuklar bisikletle iç içe bu kitapla büyümeli. Yetişkinlere de çok hitap ediyor ayrıca. Bu kitabınız nasıl yola çıktı?

-Galiba kitabın girişinde anlatmıştım… Karaköy civarında Birgün gazetesi açılmış ve ben de gazetede çalışmaya başlamıştım. Aydın Engin yayın yönetmenimizdi. 2005’ti galiba, gazeteler otomobil eki veriyordu, biz de bir bisiklet eki verelim diye karar verdik ve ekin ilk sayfasına 16-17 maddelik bir manifesto yazdım. “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik”le başlıyordu sanırım ve devam ediyordu. Sonradan o manifesto dolaşıma girdi ve kendine bir mecra yarattı. Yazarından bağımsızlaştı -ki iyi bir şey- hatta bazı arkadaşlarım sen bunu seversin diye bana geri gönderdiler (gülüyor). Aynı Tolstoy çizimim gibi o da öyle çok dolaşıma girenlerden. Çeşitli bisiklet firmalarıyla çalışıyordum, bisikletin gövdesi üzerine çizimler yapıyordum. Sonra manifestonun bisikleti de oldu. Bir süre sonra o maddelerin bir kısmını görselleştirdim. Bir yayıncı arkadaşım “Bu manifesto birkaç dilde kitap olur” dedi ama benim hiç aklıma gelmemişti. Daha sonra manifestoyu genişlettim, yeni çizimler ekledim ve İBB Kültür Yayınları bastı. “Bisiklet Manifestosu”nun başka dillere çevrilmesi fikri hâlâ aklımda eyleme geçmeyi gerektiren güzel bir fikir olarak duruyor.

 

-Sami Korkut’un “Çerkes Mizahı” kitabında da sizin çizimleriniz yer alıyor. Oldukça da keyifli bir kitap. Bu çalışmaya nasıl dahil oldunuz?

-Ankara Kafkas Derneği temas kurdu benimle. “Çerkes Fıkraları diye bir kitap var, Sami Korkut’un, yeni bir baskısını yapmak istiyoruz” diye destek istediler. Gönüllü bir çalışmaydı. Sonra Sami Korkut’la görüştük. Kitabın iç tasarımını da biz yaptık. Myra Ajans üstlendi iç tasarımını. İçindeki çizimleri ben yaptım ve “Çerkes Fıkraları” yerine kitabın ismini “Çerkes Mizahı” olarak değiştirdik. Fıkra olunca biraz harcıâlem oluyor, mizah ise daha çok kültürle ilgili. Keyifli bir kitap. Ancak galiba baskısı tükenmiş, güncellenip yeniden basılsa güzel olmaz mı?

“Gürün’e bir aidiyetim var… Bu aidiyet bir şeylere sahip çıkmayı getiriyor”

 

-Bisiklet kitaplarınızın ilki “Bi Tur Versene”nin de baskısı tükenmiş, ancak Nadir Kitap gibi yerlerde bulunabiliyor. Bu kitabınız da yeniden basılsa güzel olurdu. Söyleşinin bu bölümünde yakınlarda yaptığınız Gürün ve Uzunyayla ziyaretinizi sormak istiyorum…

-Gürün’e en son altı yıl önce gitmişim, Uzunyayla’ya ise çok daha uzun bir zamandır gidememiştim. Gürün’e bu son gidişimde neden burada bir imza günü yapmıyorsun dediler. Böyle şeyler aklıma gelmez ki benim, önerilir, ben de ne güzel fikir der, harekete geçerim. Hemen yapalım dediler ve İstanbul’dan kitapları getirttiler. Sonra Hasan Hüseyin Korkmazgil’in adını taşıyan müze evde söyleşi yaptık, getirilen kitaplar bile yetmedi ve ben bütün tahminlerimde yanıldım.

Gürün’e bir aidiyetim var çünkü çocukluğumun geçtiği yer. İletişim Yayınları tarafından çıkarılan “Memleket Kitapları” serisi var, bu serinin ilk kitabına Tanıl Bora yazdığı önsözde memleket kavramı üzerine o kadar güzel bir tarif yapıyor ki… “Aşkın bir milliyetçilik, milliyetçiliğin ötesi bir şey” diyor. Memlekete veya kültüre aidiyet duygusu hissetmek çok normal. Mesela bu son gidişimde de gördüm, Gürün’de de TOKİ’leşen bir yapı var. Bir zamanlar Ermeni mimarisinin güzel örneklerinin olduğu bir yerin oldukça özensiz ve çirkin yapılarla doldurulması, üstelik bu yapıların son dönem yapılmasına rağmen depremde yıkılması oldukça üzücü. Bu aidiyet bir şeylere sahip çıkmayı getiriyor.

İletişim’in “Memleket Kitapları” serisinde bir Uzunyayla kitabı mutlaka olmalı diye düşünüyorum. İlk kitap “Sivas”, sonraki kitap “Malatya” ve bir sonraki “Kayseri”. Sivas, Kayseri ve Malatya doğup büyüdüğüm yerlerle kesişen şehirler. Buralara da bir aidiyet hissediyorum. Ama mesela “Antakya” kitabına da “Çanakkale” kitabına da muhabbet gösteriyorum.

 

“Neden bir ‘Uzunyayla Bisiklet Festivali’ yapmıyoruz?”

 

5-6 yıl önce Kapadokya’da bir festivaldeydik, aklıma geldi neden bir “Uzunyayla Bisiklet Festivali” yapmıyoruz diye. Bisiklet bir taraftan da benim işim, profesyonel hayatımda da bayağı yeri var. Literatürüne iyi kötü aşinayım. Çerkeslerin ata düşkünlüğünü hepimiz biliyoruz, bisiklet de “demir at” tabiriyle anılır. At ve bisiklet için kullanılan pek çok ortak kelime mevcut. Uzunyayla bir tür hafıza mekânı. Bisiklet, hafıza mekânlarında hafızayı tazelemek için çok uygun bir nesne. Bence birincisi yürümek, ikincisi de bisiklet. Hem sessiz, yavaş, 360 derece algıya açık… O dönem bu fikrimi o zamanki dernek başkanı Ümit Dinçer ve İKKD’den birkaç kişiye açmıştım, Ümit Dinçer de çok heyecanlanmıştı, sonra konuyla ilgili bir toplantı yaptık. Toplantıdan çok kısa bir süre sonra COVID patladı. Maalesef pandemi döneminde her şey iptal oldu. Peşinden COVID’i atlattık ancak tekrar gündeme gelemedi. Bu son Uzunyayla ziyaretimde yine bir Uzunyayla bisiklet festivali veya bir festival olacaksa festivalin bir parçası olarak bir bisiklet etkinliği fikrim depreşti.

-Biz de geçen yıl Uzunyayla ziyaretine gittiğimizde köylerin o terk edilmiş halini görünce oraları canlandıracak, insanları kısa da olsa oralara çekecek bir şeyler yapılabilir mi diye konuşurken sizi anmıştık, Aydan Çelik öncülüğünde bir bisiklet turu organize edilse diye…

-Olur, olmaması için hiçbir neden yok. Ortak duygu var, ortak bir sürü şey var, bir de topografya müsait. Mesela yakınlarda Datça’ya, Bartın’a, Amasra’ya gideceğim söyleşi, festival, imza günü için; oraları bayağı yokuşlu inişli. Oysa Uzunyayla çok daha düz, bisiklet turlarına çok uygun. Bir harita da çıkardım; mesela tüm köylere uğransa, kimi köylerde konaklanır, kimilerine sadece uğranır, bu şekilde yaklaşık 300 km gibi bir rota oluşuyor. Rotayı bir haftaya veya 5 güne yaysak, günde 60 km. İrtifa çok az bir ova, yayla; iniş çıkış çok çok az.

Ortalama bir insanın günde 50 km bisiklet sürebileceğini biliyoruz. Genelde bu tarz festivallerde arkadan bir-iki araç geliyor, kendini iyi hissetmeyenler veya kondisyonu yeterli olmayanlar araca biniyor ve öyle devam ediyorlar. Bu şekilde katılımcıların sayısı artabilir.

 

-Bisiklet turlarını hâlâ takip ediyor musunuz?

-Türkiye’de 1963’te Marmara Bisiklet Turu olarak başlayan ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu olarak devam eden bisiklet turlarını takip ediyorum. 2013’te 50. yılında bir maskot tasarladım “Anadolu Leoparı” diye, bir süre kullanıldı, sonra bırakıldı. Hakkında yazıp çizen biri olarak her sene gidip izliyorum. Eurosport bisiklet turlarını hâlâ takip ediyorum, sadece yorumculuğum biraz azaldı, eskisi kadar sık olmasa da yorumculuğa da devam ediyorum.

 

“Çerkeslik meselesi nasıl ki bir demokrasi meselesi ise konforlu ve rahat bir ulaşım da insanların demokratik bir hakkı olmalı”

 

-Son olarak değinmek istediğiniz bir konu var mı?

-Çerkesçenin daha az konuşulur olmasının en büyük nedenlerinden biri, sanırım kentleşme sonucu köylerin boşalması. Kentleşme pratiğinde de bisikletin kendine has bir yeri var. Hepimiz bu şehirde yaşıyoruz ve bir yere ulaşmanın ne kadar problemli olduğunu görüyoruz. Daha ne kadar sürdürülebilir bu durum, bilemiyorum.

Çerkesçe hakkında beslediğimiz kaygılarla bisiklete dair kaygılarımız arasında bir akrabalık olduğunu düşünüyorum. O da bir zamanlar şehir hayatında yer tutuyormuş Avrupa’da ve Türkiye’de. Sonra motorize kültür gelmiş, onun üstünden silindir gibi geçmiş ama şu anlaşılmış; hem küresel iklim krizi, hem karbon emisyonları hem de hayatın çekilmez bir hale gelmesi yüzünden Avrupa bisikleti yeniden keşfetmeye başladı. Bir tür rönesans yaşanıyor. Nasıl bu kaybolan diller, kültürler hayatın içine yeniden girsin diye hem akademik hem de sivil toplum düzeyinde bir arayış, bir refleks varsa… Bisiklet de insan uzvunun organik bir uzantısı. İnsan kaslarıyla çalışan, çevreyle dost, barışçıl bir ulaşım nesnesi, keyif nesnesi ve spor nesnesi olarak birçok boyutuyla yeniden hayata dahil edilmeye çalışılıyor. Mesela birkaç ay önce Paris Belediye Başkanı “Çok mutluyuz, ilk kez Paris’te motorsuz araç sayısı motorlu araç sayısını geçti” diye açıklama yaptı. Aynı şekilde Avrupa’nın başka şehirlerinde şehir merkezleri motorlu araçlardan arındırılmaya çalışılıyor. Yeniden daha organik ulaşım modellerine gidiliyor. Sonuç olarak her ikisinin de korunması ve hayatın içine tekrar dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çerkeslik meselesi nasıl ki bir demokrasi meselesi ise konforlu ve rahat bir ulaşım da insanların demokratik bir hakkı olmalı.


Aydan Çelik

‘’Çocukken bağlandığı üç şeyi;

yazmayı, çizmeyi ve bisikleti hiç bırakmadı’’

1966’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Üniversitesi’nde Heykel okudu. Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti için “Sedona İstanbul” adında bir bisiklet tasarladı. Takip eden yıllarda “Sedona Karnaval”, “Carraro Troya” ve “Manifesto” adında üç bisiklet daha tasarladı. 2013’te bisiklet hakkında yazdığı ilk deneme kitabı “Bir Tur Versene” uzun süre çok satanlar listesinde yer aldı. 2013’te Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nun 50’nci yılı için maskot “Pardus”u tasarladı. Türkiye’de bisiklet sporunun geniş kitlelerce tanınmasına önemli katkı sağlayan Eurosport Türkiye’de bisiklet yorumculuğu yaptı.

Esra Ertan ile Açık Radyo’da “Şeytan Arabası” adlı programı hazırladı. 2022’de Adalar Müzesi’nde açılan “Adalar’da Bisikletin 137 Yılı” sergisinin küratörlüğünü yaptı. Yazmaya, çizmeye devam eden Çelik’in “Bi Tur Versene”, “İstanbul Bisiklet Rehberi”, “Bisiklet Manifestosu” ve “Nâzım Hikmet’in Bisikleti” adında bisiklet temalı dört kitabı bulunuyor. “Miş’li Geçmiş Zaman”, çizimlerini yaptığı “Çerkes Mizahı” ise bisiklet dışı kitapları.

Soçi olimpiyatlarına yönelik Kafkasya Forumu ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin ortak etkinliği “Anti-Maskot” yarışmasına gönderdiği işlerle hem birincilik hem ikincilik ödülünü aldı. 2012 yılında yapımcı Didem Şahin’le birlikte “No Sochi” belgeselini hazırladı.

Cyclist Türkiye, Socrates ve Toplumsal Tarih dergilerinin yayın kurulu üyesidir. Bağımsız İnternet Gazetesi T24 yazarıdır. Jineps’e yazı ve çizimleriyle destek vermektedir.


Kitapları

Nâzım Hikmet’in Bisikleti (Nisan 2024) Nota Bene Yayınları

Bisiklet Manifestosu (2021) İBB Yayınları

İstanbul Bisiklet Rehberi (2017) Hil Yayınları

Bi Tur Versene (2013) Optimist Yayınları

Kirazcan ile Kirazım Sihirli İksirin Peşinde (2011) h20 Kitap (Yasemin Akbaş yazdı, Aydan Çelik resimledi)

Kirazcan ile Kirazım Karakurtçuklara Karşı (2010) h20 Kitap (Yasemin Akbaş yazdı, Aydan Çelik resimledi)

“Miş”li Geçmiş Zaman (2006) Tarih Vakfı Yurt Yayınları

Çerkes Mizahı (2003) Kafkas Derneği (Sami Korkut yazdı, Aydan Çelik çizimleri yaptı)

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bürokratik engeller aşıldı ve ‘Çerkes Ninenin Ninnileri’ bebeklere ulaştı

Kasım ayından beri Marem Gökhan Şen’in yayımlayacağı “Çerkes Ninenin Ninnileri” albümünün peşindeydik. Hatta ne zaman yayımlanacak soruları ile biraz da daralttık kendisini, sağ olsun...

Ver elini Uzunyayla…

İş, güç, pandemi derken yıllar nasıl da hızlı geçti. Doğup büyüdüğümüz topraklara, Uzunyayla’ya gitmeyeli 10 yıldan fazla olmuş. Kayıplar yaşadık pandemi döneminde, pek çok...

‘Caz hep farklı olanda, çeşitlilikteki güzelliği bulup çıkarıyor gibi hissediyorum’

Uzunyayla’nın en büyük köylerinden biri olan Karakuyu’nun okuma seferberliği yılları... Ağabeylerimizin, ablalarımızın uzak şehirlere okumaya gönderildiği dönemler, çocukluğumuzun idolleri üniversiteli büyüklerimiz...   Köyün ilk fizik...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img