Tam iki ay on gün oldu; Abhazya’ ya “Geri Dönüş” yapalı
Evinden uzak yaşayan tüm Çerkesler’e; Merhaba,
Tam iki ay on gün oldu; Abhazya’ ya “Geri Dönüş” yapalı. Az bir zaman gibi görünse de çok yol aldığımı söyleyebiliriz.
Her şeyden önemlisi; ruhsal motivasyonumu yüksek tutmam gerektiğini biliyordum. Gelmeden önce de telkin yoluyla hazırlığımı yapmıştım. Mütevazı olmadan, bu konuda iyiyimdir. İnsanı günlük yaşamda karamsarlığa iten en büyük etken; can sıkıntısıdır. Eğer bunun önüne geçebilirseniz, motivasyonunuz tükenmez.
İlk olarak bir sehpa yapmaya karar verdim. Malzemeleri nereden temin edebileceğimi araştırmaya başladım. Hem dolaşarak etrafı tanıdım; hem de ahşap malzemeyi pazar yerinden, diğer araç-gereci merkezde bir dükkandan alabileceğimi öğrendim. Ertesi gün planlarım kağıtta, kağıt cebimde evden çıktım. Alışverişimi yaptım. Aynı zamanda kiraladığım evin lavabosunun çirkin görüntüsünü kapatmak için bir sunta levhası ve biraz fayans aldım. Sonra Türkiye’den gelip burada taksicilik yapan bir ağabeyimi aradım ve eve geldim. Hemen başladım çalışmalara tabii. Balkonda gündüzleri çalışarak iki günde bitirdim sehpamı.
Bu iş hoşuma gitmişti. Hemen o akşam masa üzerine yerleştirebileceğim bir kitaplık tasarladım. Gerekli malzemeleri seçmek için çarşı – pazar dolaştım ama istediklerimi bulamadım. Bir ağabeyimin inşaat malzemeleri dükkanında sohbet ederken durumu anlattım. Parlak bir fikir aldım ve plastik kornişten çok güzel bir kitaplık yaptım. Şimdi masam daha düzenli ve Abhazca çalışmak için daha fazla alana sahibim. Tasarımımı size çizerdim ama Abhazya’da patent üzerine çalışmalar henüz bitmedi. Evime buyurun, orada görün. Hem size kendi yaptığım çekirdeksiz mandalina reçelimden de tattırırım.
Biraz da reçellerimden bahsedeyim. Mandalinadan reçel yapma gereği duymamışlar sanırım, tanıdıklarım. Ama mandalina da mandalina yani. Akrabalarım ve arkadaşlarıma yapıp yapıp götürüyorum. Onlar bayılıyor, ben de mutlu oluyorum. En son beşte iki oranında limon ve mandalina karışımı yaptım. Sanırım limonu beşte bire düşürmem gerekiyor. Ve yarın da pazardan kivi alacağım. Kivi reçeli…
Aile Ekonomisi ve Beslenme Öğretmenliği bölümünde öğrenim gördüğüm için, kazak örmeyi de biliyorum. Televizyonda kulağımı Abhazca’ nın sesleriyle doldururken, iyi bir uğraş olacağını düşündüm. Ve… bildiniz tekrar pazara gittim. Gerekli malzemeleri ve beğendiğim yünden yedi adet -ki hepsi o kadardı- aldım. Şimdi bir de kazağım oldu yeni. Ama itiraf ediyorum; kazak kısa kollu. Yedi adet yumak yetmedi. Aynısından aradım, bulamadım. Yarın ona yakın bir renk bulup tamamlayacağım. İdare edeceksiniz artık el emeği göz nuru…
Yemek konusunda hiç sorun yaşamadım. Sevmediğim hiç bir yiyecek ve içecek olmadı. Akrabalarımdan ve davetlerden vakit buldukça, ben de kendi mutfağımda denemeler yapıyorum. Yeni lezzetler bir harika. Buradaki sebzeler önceden yediklerimden o kadar farklı ki… Organik mi desem doğal mı bilemedim. Hibrit tohumlarla mı alakalı yoksa?
Anlattıklarımın hepsi eğlencelik işler. Benim asıl işim Abhazca öğrenmek. Haftada beş gün, Abhaz Abazin Kongre Merkezine kursa gittiğimi yazmıştım. Dersler iyi gidiyor. Ben katılmadan üç ay önce başlamıştı kurs ama onları yakalamaya başladığımı söylüyor öğretmenim. Büyük avantajım ise akrabalarımla ve arkadaşlarımla gün boyu Abhazca konuşabilme şansım var. Evde de çalışıyorum. Yavaş yavaş gündelik hayata Abhazca dahil oluyorum. Ben konuştukça, beni gülümseyerek tebrik eden insanlar, güç kaynağım.
Havalar çok güzel gidiyor burada. Bazen montumu yanıma aldığıma pişman oluyorum. Bazen de hiç giymeden çıkıyorum zaten. Hatta bir gün kısa kollu yazlık bir giyecekle deniz kenarına gidip ayaklarımı suya sokup, diasporadan arkadaşları aramayı düşünüyorum. Onların Türkiye’ de “gündelik hayatın totalitarizmi”ne kaptırdıkları yaşamlarını benimkiyle kıyaslamaları için iyi bir yol olduğunu düşünüyorum.
Karşılaşmalarda, Abhazca kendi tarzımı yarattım ayrıca. Nasıl olduğumu soranlara;
-Amş bzioup, Sa’sıbzioup, diyorum. Yani;
-Gün iyi, ben iyiyim.
Hava yağmurlu olduğu zaman her karşılaştığım, günün kötü olduğunu söylüyor ve benim nasıl olduğumu soruyorlar. Ben de yağmurun da iyi olduğunu -hatta karın da- hatırlatıyorum ve yine iyi oluyorum. Geçenler de buralı kuzenlerimden biriyle bu konuyu konuşurken; ‘bu cümle aynı şarkı sözü gibi’ dedi ve ben de hemen şimşekler çaktı. Ona çok teşekkür ettim ve Abhazca ilk şarkımın bu sözlerle başlayacağını söyledim. Şimdi ilk kısmı yazdım bile. İyice öğrenince Abhazca’yı daha ne şarkılar söyleyeceğim…
Son söz; teşekkürler! sayın, Cihan Candemir…
Sayı : 2009 03