Kafkas halklarının kökenleri, eski kültürel gelenekleri, onların politik tarihleri ve yerleşimalanları üzerine; klasik çağdan başlayarak pek çokantik edebiyat el yazmacısıyla pek çok Avrupalı seyyah bizlere ilginç fikirler vermektedirler.
Orta çağda Bizanslılar I. Justinian (527-565) zamanında Kafkasya’da, özellikle Kabardeybölgesinde Piskoposluk kurmuştu. Bizans-Çerkes ilişkileri bu dönem başlamıştı. “Avrupa Gözüyle Çerkesler” adlı çalışmasında Batıray Özbek bu konu üzerine; “Justinian eski Adıge destanlarında büyük bir kahraman olarak geçer. Justinian’ın ölümünden bu yana 1500 yıl geçmesine rağmen, halen onun adına yemin eden Çerkeslere rastlanılmaktadır. JustinianAbhazlardan, kölelerin alınarak çeşitli ülkelere satılmasını yasaklar. Abhazlar bu yıllarda Bizans’ın varsıllığını kabullenmişlerdi”biçiminde belirleme yapmaktadır.
Ardından Kafkasya, Moğol saldırılarına hedef olmuştu. Bölgede taş taş üzerinde kalmamıştı. Bu süreçte Adıgelerin kuzeydeki toprakları Azak denizi civarlarına dek uzanıyordu. O zamanlar Volga ve Don ırmakları kıyıları Adıge topraklarıydı. Kırım Hanlarının baskılarıyla Tatar köyleri bu süreçte Çerkes topraklarına kurulmaya başlamıştı. Moğol Altınordu devleti döneminde Çerkesler büyük baskılara uğradı, yurtları talan edildi. Çerkesler o zamanburalardan Kabardey bölgelerine çekilmişti.
Ceneviz kaynaklarında, Çerkeslerin tarihleri üzerine yazılanlarla Bizans-Çerkes, Çerkes-Moğol, Çerkes-İran ilişkileriyle Çerkes – Rus ilişkilerine bakıldığında; Rus Çarlarının Çerkeslerle ilk temaslarının nasıl başladığı daha iyi görülecektir. Ayrıca o süreçte Çerkes toplumundaki sosyal yapıyı iyi tanımak gerekli:“Pşılar, Worklar, Hür ve Bağımlı Çiftçiler, bu en son iki sınıf en kalabalık olanlardı. Köleler arasında kesin ayrım Rus hâkimiyeti ve baskısıyla yumuşamış, sınıflar birbirine daha da yakınlaşmış, yanaşmışlardı. Yermelov’un tanıdığı haklara göre köleler de pşı ve worklarıöldürebilecekleri gibi onların emirlerini dinlemek zorunlulukları bile kalmamıştı. Bu yeni kanun sınıfsal yapıyı kökten sarsmıştı. Rusya’da 1861’de ortaya çıkan köylü ayaklanmaları Kabardey köylülerini de ayaklandırmıştı.”
Yine bu süreçteÇerkesler arasında köleliğe karşı Çerkes köylü ayaklanmaları başlamıştı. Bzeiko Savaşları yürütülüyordu. Toplum içerisinde konumları bir hayli sarsılan pek çok feodal bey Bzeiko savaşlarının sona ermesi için Çerkes köylülerine baskılar uygulamıştı. Özellikle Kabardey beyleri kölelerin ve kendilerine bağlı çiftçilerin, yani kölelik kurumunun devamı için aralarında toplanıp Çar’a mektuplar yazmış, bu mektuplarda:“Şimdiye kadar ağır işleri yapan köleler olmasa beylerin yaşayamayacaklarını” belirtmişlerdi. Bzeiko ayaklanmaları sürerken Pşılar, toplumun alt katmanlarındaözgür kalan “azat” edilenlerin, toplumu kötülüklere sürükleyeceğini ileri sürmüş, kölelik kurumunun devam etmesini savunmuşlardı.Rusya da kölelik kaldırılırken Kafkasya’da özellikle bazı Kabardey beyleri her azat edilen köle için Çar’dan ücret istiyorlardı. Azat edilen her köle başına para alınmıştı: “(…) rica mektupları Çarı etkiler ve 1867’de çıkarılan bir kanunla ‘azat’ edilen 21.000 kişiye karşılık, her bir kişi için 200 ruble ödenir.”
Kuzey Kafkasya’nın yerleşik halklarının o dönemki kültürel ilişkileri, yaşam koşulları, toplumsal katmanlarının inançları ve inançlar içerisindekiritüelleriyle, oruçları, ay, yıldız, güneş inançlarıyla Hıristiyan inançları iç içe girmişti. Özellikle Alan ve Çeçen halklarının katmanları arasında kan davalarıyaygındı. Toplumsal katmanlarınkan davaları üzerine farklı tutumları oluyordu. O dönemlerMacar Dominik Rahipleri Kafkasya’ya yönelik faaliyetler yürütüyorlardı. Kafkas toplumunun önemli bir bölümü özelliklede Alan halkı bu faaliyetlerden rahatsız olmuş, rahipleri ülkelerinden kovmuşlardı. Savaşların, saldırı ve işgallerin yaşandığı Kafkasya’da çelişkili bir yaşam sürdürülüyordu.
Avrupalı seyyahların ve Roma Kilisesi’nin 1245’te Kafkasya’daki faaliyetleri önemli yer tutmuştu. Misyonerlik yapmış pek çok kimsenin yazdıklarına bakıldığında;“Çerkes halkının yaşamları ve gelenekleri hakkındaki ve Çerkeslerin parçalanmış bir feodal yapıya sahip oldukları, hiyerarşik bir sınıfsal yapının sonucu olarak soylular, soylu olmayan halk, uşak ve köleler vardı” biçimindeki belirlemeler Kafkasya’ya özgü bir yaşamdı. İlgi çekicidir;soylu sınıfların halktan birinin at sahibi olmasına bile tahammül edemedikleri üzerine ise; “Eğer beyler halktan birinin bir taya sahip olduğunu görürlerse, elinden alınır, kendileri büyütürler, yetiştirince de sahibine tay karşılığı bir büyük baş hayvanı ‘bu sana attan daha yararlıdır’ diyerek verirlerdi.”
O dönem Çerkeslerinin saç tıraşlarını bir gezginci olan Venedikli İnteriano şöyle yazmış: “Onlar yanlarında devamlı olarak tıraş bıçağı ile bileği taşı taşırlar. Birbirlerinin kafalarını tıraş ederler, tepelerinde ise uzun örülmüş şekilde saçlar bırakırlar.”
Çerkes kadınlarının toplumdaki konumlarına yönelik tespitlerin özeti de şöyledir: “Toplumda kadınlara çok saygı, itibar gösterilmektedir. Kadınlar danışma ve karar toplantıları ile her türlü eğlencelere katılırlar. Savaşa giden erkeleri kadınlar törenlerle uğurlarlar. Hemen tüm Kafkas halklarının konukseverlik geleneğinde kadınlar büyük rol oynamaktadırlar. Başı derde giren her hangi bir konuk, konuk kaldığı evin kadınının göğsüne başını değdirdiği zaman, o evin çocuğu gibi korunurdu.”