“Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler”(*) adlı çalışma, Ermeni asıllı Arsen Avagyan’ın Moskova Devlet Üniversitesi Tarih Bilimleri’ne sunduğu doktora tezidir. Kafkas-Rus savaşları sonrasında, Osmanlı topraklarına sürgün edilen Kafkasya halkları, Anadolu ve Balkanlarda değişik bölgelere yerleştirildiler. Kitap; özellikle Abdülhamit dönemi ve sonrasında Çerkes ileri gelenlerinin devlet içerisindeki görevleri üzerine bilgiler aktarmaktadır. Hem Balkanlar’da, hem Arabistan’da, hem de Anadolu’da süren savaşlar sırasında, ulusal hareketlerin, milli kurtuluş hareketlerinin bastırılmasında, Çerkes ileri gelenlerinin devlet içerisinde aldıkları konumları dillendirmektedir.
Kafkas-Rus savaşlarından sonra sürgün edilen Çerkesleri, Osmanlı kendi uyruğuna kabul etmiş, önemli bir Çerkes kitlesini askere almıştı. Bunun çok farklı nedenleri vardı. Osmanlı, özellikle Çerkeslerin Ruslara karşı uzun yıllar sürdürdüğü direnme savaşlarında pişmiş, her bir Çerkes bireyinin birer usta savaşçı olduklarını, onların çeşitli savaş yöntemlerine sahip olduklarını biliyordu. Direngen, savaşçı bu toplulukları kendi uyruğuna almak istemesinin tek sebebi elbet ki bu değildi. Osmanlının gerek Balkan eyaletlerinde, gerekse Arap vilayetlerinde, Yemen’de, Anadolu’da devam eden ayaklanma ve savaşlarda önemli oranda nüfusları kırılmıştı. Osmanlı içerisindeki Müslüman nüfus Hıristiyan nüfus karşısında azalmıştı. Hıristiyan nüfusa karşı Müslüman nüfusu dengelemek istiyordu. Osmanlı, Yemen savaşlarından sonra kopan Arap ve Balkan vilayetlerinden sonra Çerkesleri topraklarına kabul etmiş, Çerkes ileri gelenlerinden çok önemli kişileri orduya almış, sınır bölgelerinde görevlendirmişti. Osmanlıya karşı gelişen ulusal kurtuluş hareketleriyle Balkanlar ve Araplar Osmanlıdan ayrılmıştı. Balkanlar, Arabistan ve Anadolu’daki milli kurtuluş hareketlerini Çerkeslerden oluşturduğu askeri birliklerle bastırmak istemişti. Öyle de olmuştu.
Osmanlı idaresi altındaki “Ulusların kurtuluş mücadelelerini bastırılması işinde Çerkes muhacirlerin etkin olarak kullanılması, tüm zulümlerin sorumluluğunu savaşkan Çerkesler ve Kürtler hesabına yazılmasına imkân vermiştir. Bu yabancı unsurun, Türkiye yönetimi tarafından, bir ulus eliyle diğerini yok etme sisteminin bir aracı olarak nitelendirildiğinin kanıtıdır. Böylesi bir siyasetkendisinden bekleneni çoğu durumda haklı çıkartmıştır Bu nedenle Babıali, 1878’de imzalanan Berlin antlaşmasının 61.maddesinde belirlenen reformları yerine getirerek, ‘Ermenilerin, Çerkesler ve Kürtlere karşı güvenirliğini sağlamak’ zorunda kalmıştır. Türkiye’deki Kuzey Kafkas cemaatinin bir dizi neden ve rastlantının bir araya gelmesi sonucu Kemalist Milli Kurtuluş Hareketi’nde önemli bir rol oynaması, Çerkeslerin, Osmanlı’nın ve Kemalist Türkiye’nin devlet yönetimi sistemindeki rolleriyle örtüşmektedir.”
Bir Ermeni tarihçi olan Arsen Avagyan, Kuzey Kafkasya’da yerleşik yaşayan halkların Çerkes adıyla nitelendirildiklerini anlatırken, bu nitelendirmenin kökeninin nerelere dayandığını açıklamaktadır. Tarihte ne zamanlardan beri Kuzey Kafkasya’da yerleşik olduklarını, buralarda yaşayan bu halklara Çerkes adının ne zamandan beri verildiğini, “Çerkes” terimi konusunda onlarca görüşten kaynaklanan teori ve açıklamalardan yararlanarak aktarmaktadır. Antik çağdan beri Çerkes kelimesinin yaşadığı ve kaynağı, kökeni üzerine yaygın görüşleri ortaya koyan yazarların tanımlamalarından hareketle, ilk defa Çerkes terimi eski Yunan yazarlarınca, onların görüşlerine dayanarak ortaya çıkartılanlardan yani dillendirilenlerden yararlanmıştır. Daha MÖ dönemde Karadeniz sahillerine ticari topluluklar olarak gelen ve ticaret yapan Yunan boylarının Karadeniz’in sahillerinde yerleşik bu halklarla geliştirdikleri ticari faaliyetler sonucu tanıştıkları, onları tanımalarıyla da onlara Kerket ismini verdiklerini anlatmaktadır. Bundan hareketle Çerkes teriminin kökenini açıklamaya çalışmaktadır.
Çerkes adını değişik yazarların görüşlerini inceleyerek, üç yaygın görüşü ortaya koyarak tanımlamalarına açıklamalar getirmektedir. Bu görüşlerin; Grek-Latin, İran-Arap, Tatar-Türk yorumları olduğunu, asıl görüş ve yorumun ise Çerkes teriminin kökeninin Grekçe bir etnik isim olan “Kerket” (Kercetai) olduğunu Grek dilinde “ç” foneminin var olmamasına dayandırıldığı üzerine yapılan açıklamalardan kaynaklandığıdır. Çerkes adının Kuzey Kafkasya’daki Adığeetnisitesine verilen bir ad olduğu fikrindedir. Bu nitelendirmelerin Kuzey Kafkasya’daki kalabalık, değişik boylar olan Çerkeslerin ataları olarak kabul gören, Kasog, Zikh, Dandiri, Psess, Aspargianlar gibi değişik yerli boylara, kabilelere; Kerket, Çerkes ve Adığe adlarını Antik Grek oymaklarının Karadeniz sahillerine geldiklerinde verdikleridir. Buralarda bir tür site devleti kurdular. Karasal sınırları belirli site devletleri oluşturduklarında buralarda yaşayan Meotilerle karşılaştılar. Bütün bu yerleşik boylar içerisinde en güçlü olan boy “Meotlar” ve “Sindler”di. Bu kabileler Kerket-Çerkes etnik kökendeki o kalabalık boylar idiler. Bugünkü Adığelerin atalarıydı o yerleşik ve kalabalık boylar.
(*) Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet- İktidar Sisteminde Çerkesler – Arsen Avagyan, Belge Yayınları, İstanbul.