21 Mayıs’ı an(a)mama günleri geldi

0
452

Sizleri bilmiyorum ama benim bünyem kaldırmıyor artık. Her 21 Mayıs’ta aynı terane. Yine ayrı gayrılığın gerekçeleri sürülüyor umarsızca.
Yıllardır dilimizde tüy bitti ama “bize yine hüsran” düştü.
20-25 yıl öncesine kadar sürgün bile diyemiyorduk belki. 19 Mayıs’larda topluca Heybeliada’ya gidiyor, gülüp oynuyorduk. Aklımıza bile gelmiyordu 21 Mayıs 1864.
Her geçen yıl eğittik birbirimizi. Bilgilendik.
“Göç” değil “SÜRGÜN” demeye başladık.
Üstüne “SOYKIRIM” girdi gündemimize. Bu hususta da fikir birliğine vardık neredeyse.
Derneklerde bu konular üzerine değişik etkinlikler yaptık.
Anma programlarını Üsküdar sahilinden Beşiktaş’a, oradan Maltepe sahiline taşıdık. Kefken’e taşındık otobüslerle. Anıtlar vücuda getirdik bu konu özelinde.
Rusya Konsolosluğu önü, en revaçta eylem yerimiz dedik. Siyah çelenkler bıraktık önüne; bağırıp çağırdık Rusya’ya.
Birkaç bin kişilik dev gibi (!) ordularımızla höykürdük Rusya Federasyonu’na.
Sanal gruplardan, en büyük federasyonumuza kadar bütün kurumlarımızla cılız sesler çıkardığımız; ama buna rağmen Rusya’yı rahatsız ettiğimiz eylemler yaptık.
Kurumsal aidiyetlerimiz baskın gelince bir gün içerisinde üç ayrı program bile yapıp; katılımcıları gün sonunda bayılttık.
İnanmayacaksınız ama düzenlenen Mevlit programlarına solcularımız bile iştirak etti ürkekçe. (Minarelerin üzerlerine devrilmeyeceğini görmüş oldular böylece).
Aklı selim sahibi herkes; bu yamalı bohça eylemlerle ilgili şikayetçi olmasına rağmen; yine de “bize ait bir şeydir” diyerek olabildiğince destek olmaya çalıştı etkinliklere.
Ama heyhat ki heyhat, yine de vazgeç(e)medik kurumsal bağnazlığımızdan. Herkes kendisinin “en iyi Çerkes” olduğuna emindi ne de olsa. Diğerleri cahili cühela idi. Güçsüz idi. Organize olmayı bilmiyorlardı. Vıdı da vıdı…
Ve bir 21 Mayıs daha geldi.
Yine aynı terane!
Yine bize “ayrılığın yolları…”
Ne diyelim ki artık.
Bu ayıp bize, size, hepimize yeter.
Yahu erenler!
Sadece “Sürgün ve Soykırımı Lanetliyoruz” diye bir cümlecik yazılı pankartları alıp elimize; ağzımıza da siyah bantlar kapatıp, yürüsek Taksim’de hep beraberce, günaha mı girersiniz?!

* * *

2016 Model Erkek
Yeri ve zamanı değil belki; ama birkaç cümle yazmam gerek, bir başka hususta.
Siyaset dilinin çok ağırlaştığı, kirlendiği dönemleri çok yaşadık Türkiye’de.
Ama “önüne yatmak”tan, “altına yatmaya” varan pespayeliği ilk defa görüyor, duyuyorum.
Zaman zaman siyasiler gaflar yapar; ama özür dileyip konuyu kapatmaya çalışırlardı.
2016 modeli ise; bastıra bastıra bir daha söylüyor. Bu süfli dilden medet umuyor sanırım.
Yolda belde, erkekler arasında kaba saba, bazen bel altı bir konuşma yapılırken; yanından bir bayan geçse, susan erkekleri bilirsiniz. Birbirlerini uyarırlar usulca; hatta kaş göz işareti yaparlar ki bayanlar utanmasın. “Ayıptır” falan derler. Ve susardı erkekler!
2016 model “erkek” ise, küfrü marifet bellemiş besbelli ki televizyon ekranlarından haykırıyor durmadan.
Allah; akıl, fikir, izan ihsan etsin!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz