Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Fitneci bir güruh vardır, evlerden ırak

Bir güruh vardır… Fitneciler güruhu.

Ha orası, ha burası. Nereye giderlerse gitsinler, aynı kirli düşünceler bırakmaz yakalarını. Orada veya burada. Bir şekilde zehirlerini zerk etmek fıtratlarıdır onların. Ha bana ha ona. Niyetleri bozuktur, zaman mekan fark etmez. Süslü püslü bir riya kisvesi taşırlar üzerlerinde. “Dabbet’ül arz” gibi yerden çıkıverirler, salına salına ortalıkta gezerler.

Dillerinden sevgi, dostluk, insanlık sözcükleri düşmez, inanın ki yalandır. Düşmanlık, kavga, intikamdır gerçekte dilekleri. Kucaklamışlardır sanki tüm dünyayı engin bir sevgi ile yüreklerinde zerresi bulunmazken. Hayran kalırsınız insanlıklarına. Aslında kene gibidirler, kanla beslenirler. Ne zaman yapışacakları belli olmaz. Yapıştıklarında çıkarmak da epeyce zordur.

 Kendileri gibi düşünmeyenleri aşağılamakta üstlerine yoktur. En iyi onlar bilirler, en zeki onlardır, onlar herkesten üstündür, genel kültür kendilerinden sorulur, sözüm ona tüm dünyayı yakından takip ederler, eğip büküp, değiştirip bozdukları 6.000 yıllık tarih ezberlerindedir, birkaç kelime yabancı dil biliyorlarsa, her cümlelerinin içine serpiştirirler yerli yersiz, çünkü aslında anlaşılmak istemezler, tam tersine anlaşılmamaktır amaçları, ki bomboş oldukları ve niyetleri fark edilmesin. Dinleyince “Vay” dersiniz. “Nasıl da allâme-i cihanlar”.

Pek severler kafa karıştırmayı. Oradan buradan ilgili ilgisiz örnekler verirler size, kavramları birbirine katarlar, elma ile armudu toplarlar, doğru ile yanlışın yerini değiştirirler, kafanızı allak bullak ederler. Çok beceriklidirler bu konuda. “Adamlar güzel bir şeyler söylüyor ama ben anlayamıyorum galiba” demeye, kendinizi cahil ve kifayetsiz, onları “Bilge” görmeye başlarsınız. Oysaki söylediklerinde elle tutulur hiçbir şey yoktur. Ya da samimi, insanlık ve halkları için faydalı bir şey.

Bir başka silahları da aşağılamaktır bu güruhun. Bu silah genellikle söyleyecek sözleri kalmadığında veya kolay teslim olmazsanız bunlara, hakaretle birlikte devreye girer.

Dişli çıkmışsa eğer karşılarındaki biraz, yanlışlarını, yalanlarını, fitnelerini yüzlerine vurmuşsa, hele hele bir de taraftar bulmuşsa, galiz küfürler döktürürler. Üzerlerindeki süslü püslü, ışıltılı kisveyi bir kenara fırlatıp, iç dünyalarını bir anda dışa vururlar. Pusuya yatmış bekleyen dostları ve yardakçıları da hemen giriverir devreye destek olmak için. Topyekûn bir saldırı başlar. Kaçırmaya ya da kendi seviyelerine indirmeye çalışırlar sizi. İnseniz olmaz, inmeseniz meydanı onlara bırakırsınız. İki arada bir derede kalırsınız. Çok etkilidir bu silahları. Kolay kolay baş edemezsiniz, zorlanırsınız çirkeflerine karşı koymakta. Nefis hakimiyeti gerekir burada. Mesela ben hiç beceremem. Hep düşerim bu tuzağa.

Eğer biraz saygınız varsa kendinize, hem onların bu tuzaklarına düşmemek, hem de edebinizden, muhatap olmamak için “Lânet olsun” dersiniz, son verirsiniz tartışmaya. Hemen “Gördünüz mü nasıl da hakkından geldik” diye yine kendilerine pay çıkarırlar, zafer naraları atarlar hep beraber. Mutlaka birileri de alkış tutar. Değişik bir türdür.

Ruhları habis,

Niyetleri kötü

Yalancı, iftiracı,

Ağızları pis,

Yalnız orada, şurada, burada değildir bunlar. Her yerdedirler. Aman dikkat! Evlerden ırak…

Süha Baytekin
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

Yazarın Diğer Yazıları

Nauke Yakup Oğlu Reşit

Manyas’a bağlı Bolağaç Köyü’nden Nauke Yakup oğlu Reşit… Milli Mücadele’ye başından itibaren katılmış bir asker! Ölüme meydan okumuş, aç kalmış, soğukta kalmış, yılmamış, ana baba duasını...

Dile hasret…

Annesi Çerkes, babası Türk olan bir dostum anlattı bu hikâyeyi... 90 yaşına yakındı. Bizim yanımızda yaşıyordu anneannem. Köyde evi barkı kalmamıştı. Annemden başka bir evladı...

Nice kaybolan çocuk anısına…

Zaten zehir olan yaşamları çekilmez bir yük gibiydi artık. Emef olmasaydı., ölselerdi, bu hoyrat diyarlarda da olsa yerin altına girselerdi, toprak örtseydi üzerlerini, görmeseler,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img