Oset Soykırımı’nın 100. yılı
Güney Osetya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’ndan yabancı hükümetlere çağrı
Güney Osetya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, yabancı hükümetleri, 1918-1920’de Gürcistan hükümeti tarafından işlenen Oset soykırımının yüzüncü yılı nedeniyle Oset ulusu için bu trajik tarihi dikkate almaya çağırıyor. 20 Haziran 2020’de bütün Osetler, Gürcü çapulcular tarafından öldürülen, gönülden bağlı oldukları, Güney Osetyalı sivilleri anacak. O zamandan bu yana yıllar geçti, ama çekilenlerin acısı azalmıyor. 1920’de işlenen kanlı suçlar için yasal bir zaman aşımı sınırlaması yoktur. Affedilemez ve unutulamaz!
Eski zamanlardan beri Osetya devleti – Ortaçağ Alanya’sı, Büyük Kafkas Sıradağları’nın her iki tarafındaki ortak dil, din ve kültür ile birleşen yerleşim yerleriyle tek bir etno-bölgesel varlık olagelmiştir. XVIII.Yüzyıl sonu – XIX. Yüzyıl başlarında Rus askerleri Gürcüleri özgürleştirip fiziksel imhadan kurtarana kadar, Orta Çağ’da üç yüzyıl boyunca İran devleti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bir bölgesi olan komşu Gürcistan’ın aksine, Osetya-Alanya yüzyıllar boyunca yabancı hâkimiyetinden bağımsız varolmuştur.
Osetya’nın dış tehditlere karşı sürekli direnişi, Orta Kafkasya’nın kuzey ve güneyindeki tüm Oset toplumları için her zamanki değişmez gerçeklikti. Ancak XVIII.Yüzyılın ortalarından itibaren, Rus İmparatorluğu’nun Kafkasya’daki genişlemesiyle, Osetler kendileri için güvenilir bir müttefik buldular ve korunma amacıyla Rusya’ya yönelmeye başladılar. Bu amaçla Osetya’nın güneyindeki ve kuzeyindeki tüm Oset toplumlarını temsil eden Osetya büyükelçiliği 1749-1752 yıllarında St. Petersburg’da faaliyet gösteriyordu. En üst düzeyde kabûl gören büyükelçilik ve üst düzey Rus-Oset müzakereleri, Osetya’nın hem Kafkasya’da hem de St.Petersburg’da belirli bir jeopolitik konumu olan tek ve etkili bir etno-ulusal topluluk olarak kabûl edildiğine dair güvenilir göstergelerdir. Müzakereler, yakın bir Osetya-Rusya siyasi ittifakıyla sonuçlandı. Osetya, Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusyası arasındaki Küçük Kaynarca Barış Antlaşması’nın imzalanmasından sonra 1774’te Rus İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi ve bu da Osetya’nın Rus İmparatorluğu’na gönüllü bağlılığının resmileştirilmesinin önündeki engelleri kaldırdı. O dönemin Gürcü yöneticileri tarafından yapılan talebin ardından, Güney Osetya’ya komşu Gürcü topraklarının da ancak 1801 yılında İmparator I. Paul’ün manifestosu sonucu Rus İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldiği belirtilmelidir. Öncelikle doğu ve daha sonra da Tiflis ve Kutaisi eyaletlerinin oluşturduğu batı toprakları Rus İmparatorluğu’na katıldı.
Bununla birlikte, Gürcü topraklarının Rus İmparatorluğu’na katılmasından sonra, Osetlerin sadece Gürcü feodal lordlarından değil, aynı zamanda yeni hâmîleri olan çarlık yönetiminden gördükleri baskılar artarak devam etti. Gürcülerin Osetya topraklarını “kendi mülkleri” sayma iddiaları, Gürcü feodal beylerinin geleneksel politik tutumu haline geldi. Özgür Oset Ulusu’nun Gürcü beylerinin agresif genişlemesine direnişi ise her zaman bir ulusal kurtuluş mücadelesi karakterine sahip olmuştur.
1917’de Rusya’da esaslı sosyo-politik değişikliklerin yaşandığı bilinmektedir. Sovyet rejiminin ilk anayasal eylemi 15 Kasım 1917 tarihli Rusya Halklarının Hakları Beyannamesi olup önceki Rus İmparatorluğu’nun tüm halklarına kendi kaderlerini tayin etme hakkı vermiştir. Rusya’daki devrimci faaliyetler, İmparatorluğun dağılmasına ve Kafkasya’da ulus-devletlerin inşa sürecinin başlamasına neden oldu. Alman işgal makamlarının baskısı sonucu Gürcistan Ulusal Konseyi, Gürcistan devletinin kurulduğunu ilan etti. 26 Mayıs 1918’de Gürcistan Kurucu Meclisi, Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti’nin Bağımsızlık Yasası’nı kabul etti. Bu tarihlerde daha önce meşru bir şekilde seçilen Oset Ulusal Konseyi, Osetya’da zaten faal olarak işliyordu. Bu Konsey, Osetya’nın ulusal çıkarları göz önüne alındığında, ulusal öneme sahip bir dizi önemli görevi yerine getirdi. 28 Mayıs 1918’de Üçüncü Oset Delegeleri Kongresi, yeni kurulan Gürcistan’ın hükümranlık yetkisinin tanınması önerisini reddetti ve kazanılmış kendi kaderini tayin hakkı uyarınca Osetler Gürcistan Parlamentosu seçimlerine katılmadılar.
Yeni Gürcistan Hükümeti, Büyük Kafkasya Sıradağları’nın ayırdığı nehir havzalarının sınırlarını tek taraflı bir kararla Rusya ile olan sınırı olarak ilan etti. Gürcistan’ın korunabilir doğal sınırlara sahip olması gerekiyordu; Osetya’nın güney kısmı önceden gerekli anlaşmalar yapılmaksızın Gürcistan’ın yeni kurulan yapısına ait ilan edildi. Bu planın önündeki tek engel, sıradağların güney tarafında yaşayan ve kendilerini zaten Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçası olarak ilan eden Osetler idi. Yeni Gürcistan hükümeti, toprak sorununu Osetya’nın güney kesimini nüfustan arındırarak ve Rusya ile sınır bölgelerini temizleyerek çözmeye karar verdi.
Böylece, 1918’de Gürcistan’daki yeni “demokratik” hükümeti silahlı kuvvetleri ile Güney Osetya halkına karşı bir cezalandırma seferi hazırlığı başladı. Yeni Gürcü otoritelerin Nazi söylemi, o dönemin süreli yayınlarında net bir şekilde görülmektedir. Osetya’yı işgal etmeden önce Gürcistan’ın “demokratik” hükümeti Gürcü askerlerine bir çağrıda bulundu: “Vatan topraklarının savunucusu askerlerimiz” “ … hainlere acımayın, yetişkinlerin de küçük çıyanlarının da yok edilmesi gerekiyor. Gürcistan milletinin refahı bunu gerektiriyor!” O zamanın gazeteleri, “tüm Gürcü Ulusu’nun güçlü iradesi ve hükümetinin sarsılmaz kararlılığı ihanet yuvalarını demir süpürgeyle temizlemek ve kızgın demir ile apseleri ulusal bedenimizden çıkarmak azmindedir!” gibi ifadelerle doluydu. (Ertoba Gazetesi, 20 Haziran 1920).
Gürcü güçlerinin Osetya’ya genel saldırısı 12 Haziran 1920’de başladı. 20 Haziran itibariyle Osetya siyasi liderliği ortadan kaldırılmıştı. Aynı günün sabahı Gürcü işgal güçleri 13 komün üyesini vurarak infaz etti – sıradan Tsxinval sakinleriydi bunlar, tek suçları Oset olmaktı. Güney Osetya’nın başkenti Tsxinval işgal edilince barışçıl Oset halkının top yekün imhası başladı. Gürcü düzenli ordusunun kanlı temizlik seferi, binlerce sivilin ölümüyle sonuçlandı kimilerini Gürcü askerleri öldürdü kimileri ise Büyük Kafkas Sıradağları’nı aşıp Kuzey Osetya’ya sığınmaya çalışırken açlık, soğuk ve hastalıklardan yaşamlarını kaybettiler. Yaklaşık 50.000 kişi hayatlarını kurtarmak adına evlerini ve mülklerini bırakıp Güney Osetya’dan ayrılmak zorunda kaldı. Yüzlerce köy yakıldı ve 5.000’den fazla insan öldürüldü. Gürcü ordusu, Tsxinval’dan kuzeydeki Ruk köyüne kadar neredeyse tüm Oset köylerini yaktı, ne çocuk, ne kadın, ne de yaşlı demeden herkesi katletti.
O zamanki Gürcistan İçişleri Bakanı Ramişvili Güney Osetya’ya geldi ve Osetyalılara evlerini rehabilite edip barış içinde çalışmaya dönme çağrısı yaptı. Gürcistan Bakanı’na kanıp dönen ilk gruplar ölüm mangaları tarafından vurulduklarından veya zorla sınır dışı edildiklerinden dolayı bu çağrı ciddi bir sonuç vermedi. Tiflis’e döndükten sonra “Slovo” gazetesine verdiği röportajda, Bakan sevinçle bilgilendirdi (3 Ağustos 1920): “Zav Vadisi’ndeki isyancılar Gürcistan’dan ayrıldı ve Kuzey Osetya’ya geçtiler. Geri kalanlar da aceleyle kaçışıyorlar. Gürcistan’ın Raça, Duşeti ve hatta Ozurgeti bölgelerinden Gürcü yerleşimciler temizlenen yerlere yerleşiyorlar”.
Bolşevikler bile Gürcü çapulcuların vandalizm ve kana susamışlıklarına şaşırdılar. Misal, Gürcü Bolşevik Philip Maharadze şöyle yazdı: “Zhordania ve Ramişvili hükümetinin direktifleri altındaki vahşi muhafızlar tarihte çok az görülen korkunç şeyler yaptılar. İnsanlar ayırt edilmeden vuruldu, mülkler soyuldu, bazıları bu korkunç olaylardan kaçabildi ve kaçamayanların ise Güney Osetya’dan çıkarılmasına karar verildi.Her bir Osetyalı yasa dışı ilan edildi. Gürcü halkının düşmanları olarak tanımlandılar ve her türlü şiddet, dayak, hakarete maruz kalıp evlerinden zorla tahliye edildiler. Oset halkına karşı yapılanlar, Gürcistan hükümet tarihinin en utanç verici sayfalarından biridir.”
Birçok nedenden dolayı 1920 Soykırımı’nın kurbanlarının tam bir listesini oluşturmak çok zordur. Soykırımın boyutları, Gürcü temsilcilerinin de katılımıyla çalışan özel Komisyon’un belgesel materyalleri ile kanıtlanmıştır. Gürcü cezalandırıcı birlikleri tarafından, 1,375’i kadın, 1,844’ü çocuk olmak üzere toplam 5,279 kişi öldürüldü – bunlar sadece tespit edilebilenlerdi. Bu, öldürülen her üç kişiden birinin çocuk olduğu anlamına gelir! Güney Osetya’nın Oset nüfusunun toplam % 20’si katledildi. 1.588 konut ve 2.639 çiftlik binası yakıldı; 23.600 hektar ürün yok edildi. İşgalci Gürcistan makamları 32.460 baş sığır ve 78.485 küçükbaş hayvanı çaldı. Gürcistan’ın komşu bölgelerinden gelen Gürcüler, Osetyalıların eski yerleşim yerlerine taşındı. Yaklaşık hesaplamalara göre, kayıplar 3 milyon 317 bin altın ruble oldu. Burada yaşayan tüm nüfus tamamen yok edildiğinden ve yakılan evlerinin küllerine geri dönecek hiç kimse kalmadığından, birçok yerleşim yeri hiç bir zaman yeniden inşa edilmedi.
1920’de “Sovetskiy Kavkaz” gazetesi Güney Osetya’dan gelen mülteci sayısı hakkında yeni veriler yayınladı: “… Kuzey Osetya’ya ve bir kısmı da Kabarda’ya sığınanlar 50.000 kişiydi. Gazeteler, düşmandan kaçan bu insanların “dağ yollarında açlıktan ve sığınaktan yoksunluktan, halen daha kitleler halinde ölüyor” olduklarını bildirdi. Çocuğunun açlıktan can çekişmekte olmasını görmeye dayanamayıp önce çocuğunu uçurumdan aşağı atıp ardından da kendi atlayan anneler vardı. Halkın ıstırabının sonu yoktu ve hâlâ da sonu yok”.
Bolşevik hükümetinin kurulmasıyla 1921’de meydana gelen devrimci değişikliklere rağmen, Gürcistan toplumu alışkanlık edindiği acımasız sosyo-politik politikalarını savunmaya devam etti. Gürcistan’da Sovyet rejimi kurulsa da, yeni Gürcü komünist hükümetinin tüm varlığı boyunca Oset Soykırımı kınanmadığı gibi, asla tanınmadı bile. Daha sonra ortaya çıktığı gibi, Sovyet Gürcistan’ı ortaçağ feodal ideolojisine ve yeni filizlenen nasyonel sosyalist “Demokratik Cumhuriyet”’e layık bir halefti. Gürcistan’da Sovyet rejiminin kurulmasından sonra, Gürcistan’ın istisnasız olarak tüm komünist liderleri, 1918-1921 hükümetinin Osetlere karşı izledikleri düşmanca politikayı devam ettirdiler. Bu, SSCB’nin çöküşüne kadar devam etti, bunu Gürcistan’ın komünizm sonrası rejimleri takip etti ve bugün hâlâ bu ideolojiyi görüyoruz.
Daha önce de belirtildiği gibi, XX. yüzyılın başlarındaki devrimci karışıklıklar, Rus İmparatorluğu’nu yok etti, görünüşte Rusya halklarının ulus inşasına yol açan sosyo-politik değişikliklerin önünü açtı. Ancak Sovyet rejiminin ortaya çıkmasıyla Osetya iki kısma ayrıldı: Kuzey kısmı Rus SFSC’nin (Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin) yetkisi altında kaldı ve Güney ise Osetyalıların iradesine karşı idari bir kararla özerk bir bölge olarak Gürcistan Sovyet Cumhuriyeti’ne dahil edildi. Bu durum, Gürcü yöneticilerin daha sonra “sessiz” veya “kültürel” soykırım olarak adlandırılan Oset halkına karşı politikalarını sürdürmelerine izin verdi.
1944’te Gürcüler, Osetya topraklarını ele geçirmek için yeni bir fırsat kazandılar. Kremlin’deki etkili lobi grupları olan Gürcü Bolşevikleri, Gürcistan Cumhuriyeti sınırını Kuzey Osetya’nın başkenti Vladikavkaz (Дзæуджыхъæу) yakınlarına taşıdı. Bolşeviklerin idari bir kararına uygun olarak, tüm Oset topraklarıyla Daryal geçidinin kuzey yamacı Sovyet Gürcistan’ına dahil edildi ve yakın zamana kadar işgal edildi. Böylece, Osetlerin atalarının Orta Kafkasya’daki Osetya topraklarının büyük bir kısmı Gürcistan SSC’sinin bir parçası oldu. Bölgenin ele geçirilmesine kültürel genişleme de eşlik etti ve bunu yerli Oset nüfusunun asimilasyonu izledi. Bugün bu politikanın bir sonucu olarak, Oset unsurundan arındırılmış ıssız bölgeler var, böylece tarihi Alan yerleşim yerlerin yok edilmesi söz konusu.
1937-1938’in kötü şöhretli olaylarından Güney Osetya da payını aldı. 30’lu yılların sonundaki “planlı” kanlı baskıların bir sonucu olarak, Oset halkının en seçkin evlatları ortadan kaldırıldı. Sovyet rejiminin düşmanları ile mücadele kisvesi altında, tüm Oset aydınları katledildi; Gürcü çapulculara direnen ve isyancılara önderlik edenler vuruldu veya kamplara sürgün edildi. 1938’de Güney Osetya halkı, Kuzey Osetya’dakinden farklı olarak Gürcü alfabesi kullanmaya zorlandı. 1944 yılında Güney Osetya’da Oset okulları kapatıldı ve 1951’de resmî kayıt yönetimi Gürcü diline çevrildi. Böylece, Gürcü makamları ilk kez bir milleti eğitim ve kültür alanında bölme işini başardılar. Bu politika Güney Osetya’nın Gürcistan’dan ayrılıp bağımsız bir devlet haline geldiği 1990 yılına kadar devam etti.
80’lerin sonlarında, Sovyetler Birliği’nin çöküş arifesinde, faşizmin ruhu Gürcistan SSC’inde yeniden uyandırıldı ve Gürcü halkının eşsizliğini ve “Tanrı tarafından seçilmiş” bir halk olduğunu savunan ultra-radikal politikalar Gürcistan toplumunda popülerlik kazanmaya başladı. Dolayısı ile “Gürcistan Gürcülerindir!” sloganı XX. yüzyıl sonu – XXI. yüzyıl başındaki neo-Nazi Gürcülerin ve hükümetlerinin eski şovenist ideallerinin ifadesi oldu. Gürcü olmayan herkes Gürcü topraklarında “misafir” ilan edildi ve en faşist olanları Gürcü olmayan ailelerin doğum oranlarının zorla düşürülmesini dahi savundular.
1920 Soykırımı’ndan yetmiş yıl sonra, tarih kendini tekrarladı. SSCB’nin çöküşünden sonra, Güney Osetya halkı dünün katilleriyle aynı devlette yaşamak istemedi ve geleceklerinde Kuzey Osetya’daki kardeşleriyle beraber Rusya ile birlikte olmak iradelerini ortaya koydular. 1989’da, Gürcü neo-Naziler, 1920’deki ataları gibi, Osetlerden iradelerini kendilerine teslim etmelerini talep ettiler, aksi takdirde Osetleri Gürcistan topraklarından “çöp misali süpürüp atma” sözü verdiler. Daha sonra ortaya çıktığı gibi, bu planlar sadece Osetler için değil, aynı zamanda Ruslar, Abhazlar, Ermeniler, Yunanlar, Azeriler, Ahıska Türkleri ve o sırada Gürcistan’da yaşayan diğer tüm ulusal azınlık mensupları için de geçerliydi.
23 Kasım 1989, Güney Osetya’nın modern tarihinde özel bir tarihtir. O gün, Gürcü milliyetçi hareketinin liderleri, binlerce kişi ile beraber Tiflis’ten Tsxinval’a bir “gözdağı yürüyüşü” düzenledi. 1989-1992’de Gürcistan, Güney Osetya’ya karşı 1920’den sonra ilk kez bir silahlı saldırı gerçekleştirdi ve O’nu askeri güçle fethetmeye çalıştı. Toplamda 2.000’den fazla kişi öldü, 3.500’den fazla kişi yaralandı ve 120’den fazla kişi kayboldu. Yakılan köy sayısı 117’dir. Maddi kayıp 2005 yılı fiyatlarıyla 516 milyar ruble veya 17 milyar dolardan fazla olmuştur. Osetlerin katledildiği ve etnik temizliğe maruz kaldıkları Güney Osetya’dan 20.000’den fazla ve Gürcistan’ın iç bölgelerinden 100.000’den fazla Oset mülteci Kuzey Osetya ve Rusya Federasyonu bölgesine geçtiler.
Ağustos 2004’te, yeni Führerleri Saakaşvili’nin önderliğinde, Gürcistan yeni bir savaş başlattı ve ağır teçhizat ve toplarla silahlanmış düzenli birlikleri Güney Osetya’ya sevketti. Düşman birlikleri Oset savunmasını geçemedi, ancak Batılı ortakların yardımıyla ve NATO ülkelerinin katılımıyla Saakaşvili intikam için hazırlanmaya başladı.
Saldırgan Gürcü neo-faşist etkinliğinin doruk noktası Ağustos 2008’de Gürcistan ordusunun Güney Osetya’ya saldırması oldu. Oset nüfusunu tamamen yok etmek, Güney Osetya’yı Oset varlığından tamamen temizlemek ve Kuzey ve Güney Osetya’yı birbirine bağlayan stratejik açıdan önemli tünele ulaşmak amacıyla “Mıntıka Temizliği” adlı tam ölçekli bir cezalandırma operasyonu başlatıldı. Sonuçta, hüsrana uğradılar.
1918’den bu yana, hiçbir Gürcü hükümetinin 1920, 1989-1992 ve 2008 yıllarında Oset halkına karşı işlenen suçların sorumluluğunu kabul etmediğini vurgulamak isteriz. Bu hükümetlerin hiçbiri Güney Osetyalıların, atalarının topraklarında, ulusal ve kendi kaderini tayin etme haklarını tanımadı. Aksine, son 100 yılda birbirini takip eden her Gürcü hükümeti, devamlı olarak soykırım politikasının sürdürülmesi için gereken koşullar yaratmayı amaçlayan tedbirler almıştır. Geçtiğimiz 100 yıl boyunca Gürcü liderliğinin ve birbirini takip eden hükümetlerin, Güney Osetya ve Gürcistan’da yaşayan Osetlere karşı “kültürel soykırım” politikasını durdurmamakla kalmayıp aynı zamanda hedeflerine ulaşmak için üç kez askeri güç kullandığının da altını çizmek gerekir. Cezadan muaf olma her zaman yeni suçlar doğurur!
Bu eylemler, 26 Kasım 1968’de kabul edilen BM’nin “Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair Sözleşme”’sinin madde ve hükümlerine tam olarak uyar. Yüz yıl önce işlenen Oset Soykırımı ve müteakip tekrarları insanlığa karşı suçlar olarak nitelendirilir. 11 Aralık 1946 tarihli BM Genel Kurulu’nun 96 (I) Sayılı Kararı, soykırımın uluslararası hukuku ihlal eden ve tüm uygar dünyanın kınadığı bir eylem olduğunu ve Birleşmiş Milletler’in ruhuna ve amaçlarına aykırı olduğunu belirtmektedir.
Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılmasına ilişkin 9 Aralık 1948 tarihli BM Konvansiyonu’nun III. Maddesi aşağıdaki eylemleri cezalandırılabilir olarak tanımlamıştır: soykırım; soykırım yapmak için komplo kurmak; soykırım yapmaya yönelik doğrudan ve aleni tahrik; soykırım yapmaya teşebbüs; soykırım suç ortaklığı. Sözleşme ayrıca, soykırım yapan veya Madde III’te sayılan diğer eylemlerden herhangi birinin faillerinin, anayasal olarak sorumlu yöneticiler, kamu görevlileri veya özel kişiler olmasına bakılmaksızın cezalandırılacağını belirtir.
Bu ve diğer uluslararası hukuk hükümleri doğrultusunda 20 Eylül 1990 gibi erken bir tarihte, Güney Osetya’nın meşru kurumu olan Güney Osetya Halk Temsilcileri Sovyeti, 1920 olaylarını Oset halkına karşı bir soykırım olarak nitelendirdi ve aşağıdaki hükümlerin olduğu özel bir kararı kabul etti:
- 1918-1920 olaylarını Güney Osetya halkının ulusal kurtuluş mücadelesi olarak tanımak.
- “Demokratik” Gürcistan’ın önderliğinin 1920’de Oset halkına karşı eylemlerini soykırım olarak tanımak.
1920 yılında soykırım mağdurlarını anmanın Oset halkının tarihsel hâfızasındaki hayâti önemi göz önüne alarak, Güney Osetya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Anatoliy Bibilov, Oset Soykırım Kurbanlarını Anma Günü’nün ihdas edilmesine dair Kararname’yi imzaladı. Bu anma her yıl 20 Haziran’da yapılacak. Bu günde, Oset Soykırım Kurbanlarını Anma Günü’ne adanmış anma faaliyetleri ülke çapında, yurtdışındaki Güney Osetya Büyükelçilikleri ve Temsilcilikleri’nde gerçekleştirilecek.
Gürcü neo-Nazizmi bugün bile yaşamaktadır! 2008’de Güney Osetya halkı demir iradesiyle kendi topraklarında hükümran olma arzusunu, kendi geleceğini belirleme iradesini gösterdi ve Gürcü faşizmini parçalayıp attı. Osetya, inanılmaz zorluklardan büyük fedakârlıklar göstererek geçti ve büyük bedeller ödeyerek tüm dünyaya iyi bir gelecek ve paha biçilmez bir özgürlük hakkı olduğunu kanıtladı.
Ağustos 2008’de Güney Osetya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının Rusya Federasyonu tarafından tanınması, Gürcistan’ın ilhakçı hırslarının ve saldırganlığının nüksetmesini engelledi, Alanların Kafkasya’da yeniden devlet kurmalarının önünü açtı ve devlet kurma süreçlerini geri dönüşü olmayan hale getirerek tarihi bir adaletsizliği giderdi.
Devlet’in Hükümeti ve Halkı adına, Güney Osetya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı aşağıdakileri makamlara seslenmeye yetkilidir:
– Birleşmiş Milletler,
– Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı,
– Avrupa Konseyi,
– Avrupa Parlamentosu,
– Dünya Parlamentoları ve Hükümetleri,
– Uluslararası topluluk,
Çağrımız şudur:
- Güney Osetya’daki barışçıl Oset nüfusunun soykırımını gerçekleştiren 1918-1920 Gürcistan Hükümeti’nin halefi olarak mevcut Gürcü Hükümeti’ni kınayın ve uluslararası yargı önüne çıkarın.
- Mevcut Gürcü Hükümeti’ni Bolşevik Gürcistan’ın ardılı ve 1989-2008 komünizm sonrası dönemde Güney Osetya’nın sivil nüfusuna karşı işlenen suçların suç ortağı olarak kınayın ve uluslararası yargı önüne çıkarın.
Kimse unutulmadı. Hiçbir şey unutulmadı.
İnsanlığa karşı işlenen suçlar için herhangi bir yasal zamanaşımı yoktur!
Güney Osetya Cumhuriyeti
Tsxinval, 20 Haziran 2020
Not: Güney Osetya Cumhuriyeti / Alanya Devleti (GOC)Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bu çağrı metnini GOC Türkiye Tam Yetkili Temsilcisi, Alan Vakfı eski Başkanlarından Kanukatı Remzi Yıldırım Türkiye kamuoyuna 20 Haziran 2020 tarihinde açıklamıştır. Türkçe çevirisi İngilizce aslından Atsætı Ufuk GÜNEŞ tarafından yapılmıştır. Metnin Osetçe ve Rusça dillerindeki versiyonlarına GOC Dışişleri Bakanlığı web sayfasından ulaşabilirsiniz:
http://www.mfa-rso.su/node/3201