“Dönüş Öyküleri” dizimizin bu ayki konuğu Türkiye’den Abhazya’ya dönerek Sohum’a yerleşen Şaziye Kavlan. İnternet üzerinden hem kendisiyle tanışma hem de dönüş hikâyesini dinleme fırsatını yakaladık.
-Merhaba Şaziye Hanım, öncelikle sizi tanıyalım; nerede doğdunuz, nerelisiniz, yaşamınız nerede geçti, eğitiminiz…
-1971 Eylül’ünde Pınarbaşı/Kayseri’de dünyaya geldim. Taşoluk (Hapajey) Köyü’nden, Ğubj sülalesindenim. Yaşamım Pınarbaşı’nda geçti. Lise mezunuyum.
-Abhazya’ya dönmeden önce gezi vs. amaçlı gitmiş miydiniz? Neden Abhazya?
-Abhazya’ya yerleşmeden bir yıl önce görmeye gelmiştim. Eşim Abhaz olduğundan zaten bir ilgimiz vardı (tıpkı Kabardey’e olduğu gibi). Her Adige, Abhaz, Oset vs. anavatana merak ve özlem duyar bence. Çocukluktan itibaren dinlediğimiz anavatan hikâyeleri, bu hikâyelere başlarken “Di Adiyehar” gibi sözler bu merakın temelidir diye düşünüyorum. Abhazya-Gürcistan savaşı zaten bütün gözleri Abhazya’ya çevirmiştir.
-Döneli kaç yıl oldu? Neyle meşgulsünüz?
-Biz Abhazya’ya 2008 yılında döndük. Üç yıldır benim gibi geri dönüşçü bir arkadaşımla beraber hamur işleri üzerine bir imalathane çalıştırıyoruz. Daha önce Türkiye’den giyim eşyası getirip küçük bir yer açmıştım. İki sene kadar da bu işle uğraştım.
-Oturduğunuz yerde komşularla ilişkiler nasıl? Sizi zorlayan unsurlar oldu mu?
-Şu anda geri dönenlerin yoğunlukta olduğu bir apartmanda yaşıyoruz. Maalesef daha çok Türkiye’den dönenlerle görüşüyoruz. Bunun en büyük sebebi dil bilmeyişimiz. Çoğunlukla bir arada yerleştirildiğimiz için yerel halkla kaynaşamıyoruz. Bu bizim dil öğrenmemizi de geciktiriyor. Yani bir kısırdöngünün içindeyiz. Türkiye’den gelip buradan evlilik yapan arkadaşlar bizi yerel halka yaklaştırıyor, tabii onları da bize.
Komşuluk ilişkileri bizim alışkanlıklarımızdan çok farklı, bana göre akrabalık ilişkileri de… Yani daha rahatlar. Aslında beni en fazla zorlayan kısım bu oldu. Birbirimizin dilini iyi bilmememizden dolayı samimiyet yakalayamıyoruz galiba.
-Dil konusunda çok zorluk yaşadınız mı? Çocuklarınız varsa onlar Abazacayı biliyor mu?
-Dil öğrenmek bizi çok zorladı. Kendi dilim Kabardeyceyi biliyorum, Abazaca da öğrendim (tam olarak değil tabii), birazcık da Rusça. Yani kafalar karışık.
Bir erkek, bir kız iki çocuğumuz var. Onların dil sorunu kalmadı. Her iki dile de hâkimler. Burada Abaza okulunda okudular. Oğlum iki yıldır Türkiye’de üniversite okuyor. Kızım lise sonuncu sınıfı okuyor. Kızımın Abazacası iyi derecede… Küçük yaşta gelmenin faydası… Dil konusundaki sıkıntılarımız hâlâ devam ediyor. Bu konuya ciddi eğilen birkaç kişi dışında hepimiz aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. İki dili birden öğrenme mecburiyeti şahsen beni korkuttu.
-Aslında tam da beklediğim gibi… Duyduklarım, izlediğim videolar, fotoğraflar, hatta bir film izlemiştim, aynı filmdeki gibi bir yaşam buldum. Tabii ben de birçok arkadaşım gibi yerel kıyafetlerle at üzerinde gezinen delikanlılar, incecik belli, gümüş kemerli genç kızlar görmek isterdim (gülüyor). Benim için bir tek hayal kırıklığı şu oldu; anavatandan Türkiye’ye misafir geldiği zaman biz çok mutlu olurduk, ne yapacağımızı şaşırır, nasıl ağırlayacağımızı bilemezdik. Bunları söylemem ne kadar doğru olur bilemiyorum ama bizdeki heyecanı göremedim.
-Acaba dönsem uyum sağlayabilir miyim türü kaygıları olanlar için ne söylersiniz, önerileriniz olur mu?
-Geri dönmek isteyenler lütfen çok detaylı düşünmesinler. Ama sırf bir macera olsun veya iş imkânı veyahut da modaya uyalım diye de gelmesinler. “Aman bi gidelim de olmazsa döneriz” fikriyle asla gelmesinler. Gerçek manada isteyenler için her zorluk geçicidir. Bir ağabeyim şöyle söyler: “Siz Abhazya’yı severseniz Abhazya da sizi sever.” Ne kadar çok sever ve isterseniz zorluklar da o kadar küçük ve anlamsız olur. Yeter ki isteyin. Herkes bir defa da olsa anavatanı görmeli bence, tatillere ayırdığımız zamanı anavatanda geçirmeliyiz; buraların havasını bir kere soluyan bir daha unutamaz.
-Jıneps okurları adına bu hoş sohbet için çok teşekkür ederiz.