Tatilimin hoş sürprizi, gençlerimizin enerjisi, gezmekten-görmekten ziyade kurulan dostlukların kıymetliliği, pozitif ayrımcılıkla düzenlenen kamp kurallarıyla sadece erkeklerin tüm işleri yapması gibi pek çok tarifin adresi burası… Neresi: Adrasan’da ‘geçiyordum uğradım’ tesadüflüğüyle ziyaret etme şansım olan ‘Gençlik Kampı’nın adresi.
Her yıl yapmaya özen gösterdiğimiz geleneksel “kuzenler tatili”mizi bu kez Adrasan’da geçiriyorduk ki 2 yıl ara vermenin de özlemiyle ‘değmeyin deniz, kum, güneş sakinliğimize’ derken Nart Ajans’ın yaptığı paylaşımla bizim gençlerimizin çok yakınımızda olduğunu, üstelik de akşama lovzar/ceug yapılacağını öğrendik ve ‘Yat, yat nereye kadar’ deyip soluğu kamp alanında aldık.
Pırıl pırıl gençlerimize, harika müziklerimize, keyifli sohbetlere eşlik etme fırsatını yakalamışken hasbelkader oluşan ‘gazeteci’! ruhumla Jineps’teki “İŞte GENÇler” köşem için kamptaki gençlerimizin kaleminden çıkma bir yazının ne güzel olacağını hayal ediyordum ki kendimi bu söyleşinin içinde buluverdim. Tamamen aniden, çoğunlukla plansız ve büyük ölçüde kendiliğinden…
Bu tarz etkinliklerin pek çok gencimizi de kapsayarak birleştirici olması, sıklıkla tekrarlanması ve söyleşinin de keyifle okunması dileğiyle…
-Öncelikli olarak; kendinizden bahsederseniz sevinirim… Öğrenci misiniz, çalışıyor musunuz, bu organizasyondan nasıl haberdar oldunuz?
-(Adigece konuşuyor, gençler çeviri yapıyor) İsmim Setenay. Sülalem Tsey. Nalçik’te yaşıyorum, 20 yaşındayım. Uluslararası ilişkiler okuyorum. Diasporadan ve anavatandan gençlerin oluşturduğu bir grubumuz var. Ürdün, Suriye ve Türkiye’den öğrenci olarak anavatana giden ve anavatandaki öğrenci arkadaşların, Çerkesya Gençlik üyesi arkadaşların (Bu grup iletişimi sağlıyor, hem etkinliklerde birbirimize haber veriyor hem de her türlü konuda birbirimize destek veriyoruz, bu amaçta bir grup, bu grup tarafından davet edildiler buraya-ç.n) davetiyle haberdar olduk, onun üzerine buraya geldik. Geldiğimiz için çok mutluyuz, her şey çok güzel. Daha sonraki zaman dilimlerinde tekrar gelmek istiyoruz. Aynı zamanda gruptaki arkadaşları da anavatana davet ediyoruz.
-Ben Göşenay Tuncay. Reyhanlılıyım, Abzeh’im. Woneşko sülalesindenim. Antalya’da yaşıyorum. Burada uluslararası ilişkiler lisans bölümünü bitirdim. Süleyman Demirel Üniversitesi’nde, Isparta’da yine uluslararası ilişkiler yüksek lisansı yapıyorum. Aynı zamanda bir enerji firmasında yönetici asistanı olarak çalışıyorum ve yüksek lisans tezimi de enerji üzerine yazıyorum. Çerkesya Gençliği üyesiyim. Bu kampın organizasyonunda aktif rol aldım. Antalya’da olduğum için ağırlayan taraflardan biri oldum. Zaten gençlik organize ettiği için kampa dahil olmuş oldum.
-Kübra Alagöz. Psımıd’lerdenim. Kahramanmaraş Anzoreyliyim. İşletme mezunuyum, aynı zamanda Kahramanmaraş’ta bir alarm ve güvenlik firmasının bayiliğine sahibim. Çerkesya Gençlik üyesiyim, eşbaşkanlarından biriyim; farklı kollarımız var bizim, kollardan birinin başkanıyım. Aynı zamanda Göşenay da “ÜNİFON” diye bir grubumuz var, onun başkanı…
-Ben Türkçe kimlik ismimle Hakan Bulut ama Çerkes camiasında tanınan ismimle Nart. Hauh sülalesindenim. Yaklaşık üç yıldır Nalçik’te öğrenciyim, orada yaşıyorum, yüksek lisans için gitmiştim, makine mühendisliği… Bu yıl bitti, bu sene doktoraya başlayacağım. Çerkesya Gençlik grubunun başkanlık görevini yürütüyorum. Kısaca kendimi böyle tanıtabilirim. Tambi de burada.
-Evet, Tambi’yi aslında sosyal medyadan tanıyorum, ne kadar yetenekli olduğunu biliyorum, tanışmak da güzel bir rastlantı oldu, çok mutlu oldum.
-Geldiğiniz için teşekkür ederim. Adım Tambi. Sülale adım da Cimuk. 23 yaşındayım. Suriye’de doğdum. Aslen Golanlıyım. Dedemler Golan Tepeleri’nden 1967 Savaşı’nda Şam’a göçtüler. Biz de 2011’de başlayan savaşta Türkiye’ye geçmek zorunda kaldık. Ailem Bursa’da oturuyor, ben de Ankara’da okuyorum.
-Burada olmaktan hepiniz keyiflisiniz, onu görüyorum. Bu ilk kez yapılan bir organizasyon bildiğim kadarıyla; ne bekliyordunuz, neler buldunuz?
-Tambi: Ben bu organizasyonu bilmiyordum ama kuzenim Perit bu organizasyonun bir parçasıydı ve Çerkesya Gençlik bünyesinden biri olarak beni davet etti. Çerkesliğimizle, kültürümüzle ilgili, bunları yaşatabilmek adına böyle bir organizasyon olduğunu duyunca ben de elbette katılmak istedim ve memnuniyetle geldim. O yüzden çok güzel oldu benim için; şahsen konuşuyorum burada. Çünkü birçok arkadaşla tanışabilme fırsatım oldu, aynı zamanda Nalçik’ten gelen soydaşlarımız, aynı zamanda Antalya’dan, Adana’dan, Reyhanlı’dan gelen arkadaşlarla güzel ve kaliteli vakit geçirebildiğim için gayet memnunum.
-Hakan: Ben burada biraz Çerkesya Gençliği’nde bahsedeyim… Bizler Çerkesya Gençliği’ne çok önceden başladık ama aktif olarak çalışmaya 2019 yılında başladık. Maalesef kurumlarımızda gençlik getir götür işlerine bakan tayfa olarak görülüyor, “Onu getir, onu götür”; ama biz bunun doğru olmadığına inanıyoruz, doğru olmadığını da biliyoruz. Çerkes gençlerinin artık Çerkes halkının geleceğinde söz sahibi olması gerektiğine inandık. Bunun için yönü vatan Çerkesya’ya dönük olan, aynı düşüncelere sahip arkadaşlar olarak Çerkesya Gençlik grubunu kurduk 2019 yılı itibariyle. Dediğim gibi, gruptaki arkadaşlarımızın en temel noktası, hepsinin yönü vatan Çerkesya’ya dönük. Hayatlarını bunun bir parçası olarak idame ettiriyorlar.
“Çerkesya Gençliği olarak aktifleşmeye başladık. Artık kendimizi de tanıtmamız lazım. Toplumumuza da bazı mesajlar vermemiz gerekiyor” diye düşünerek bu kampı organize etmeye karar verdik.
İlk kamp olduğu için vatandan, Çerkesya’dan dört arkadaşımızı davet edebildik, hatta beş, Aslan’la beraber beş arkadaşımızı davet edebildik. Onlar geldiler, Türkiye’nin farklı illerinden arkadaşlarımız geldi. Tambi’nin de dediği gibi herkes birbiriyle tanıştı, kaynaştı. Tabii burada eğlenirken aynı zamanda kültürümüzden bir şeyler de ortaya koyuyoruz. Mesela biraz önce bir oyun oynamıştık, Çerkes mitolojisi üzerine bir oyundu. Belki detayları Göşenay anlatır. Sadece bir eğlence değil, kültürden de bir şeyler katmak… Bu kampın en önemli noktalarından birisi, bu kampta Çerkes kadınları çalışmıyor. Burada Çerkes erkekleri, Çerkes delikanlıları şunu göstermek istiyor; kadınlar ev işlerini yapmak zorunda değil. Ev işleri hem erkeğin hem kadının ortak çalışma alanıdır. Biz bunu göstermek için bu kampta bir karar aldık; ‘Çerkes kızlarımız bu kampta çalışmayacak, Çerkes erkekleri onlara hizmet edecek’ diye karar aldık ve kampımızın en önemli temalarından birisi de budur. Şimdilik böyle söyleyebilirim.
-Setenay: Halimden son derece memnunum, burada olmaktan çok mutluyum. Her gün bir yerlere gidiyoruz, hep beraber bir şeyler yapıyoruz, çok mutlu oldum, çok beğendim. Beklediğimin üzerinde…
-Kübra: Sizin de söylediğiniz gibi ilk kez bir araya geliyoruz. Normal şartlarda geçen yıl bir proje vardı galiba, pandemi dolayısıyla bu proje gerçekleştirilemedi. Her Çerkes birbirini bulduğu zaman aile gibidir ama biz bir tık daha aile gibi olduk. Buraya geldiğimiz zaman kimse birbirini yadırgamadı, sanki dün berabermişiz gibi, sanki her zaman bir araya geliyormuşuz gibi bir aile ortamımız oldu. Hepimizin aklında ilk başta acaba nasıl olur, ne olur, birbirimizden çekinir miyiz düşüncesi vardı ama bu düşüncenin ne kadar geri planda kalması gerektiğini öğrendik ve ben ev sahibi olarak şunu rahat bir şekilde söyleyebilirim ki beklediğimizden çok çok fazla iyi oldu.
Burada herkesin keyif almasından, herkesin eğlenmesinden o kadar mutluyuz, o kadar memnunuz ki daha çok genci kendi bünyemize dahil edip, kendi fikirlerimizi onlarla paylaşıp daha kalabalık bir şekilde, birçok ilden, yani 5-6 ilden ya da 8-10 ilden değil de 81 ilden, İsrail’den, Ürdün’den, Mısır’dan, anavatandan herkesin katılmasını istiyoruz. Normalde Almanya’dan arkadaşlarımız gelecekti, pandemi dolayısıyla gelemediler. Herkesin bir araya gelip de çok çok daha güzel bir şekilde Çerkesliğimizi yaşatabileceğimiz ortamlarımız olsun istiyoruz.
-Göşenay: Açıkçası ben burada olmaktan çok mutluyum. Bunun bir parçası olmaktan da ayrı bir mutluluk duyuyorum. Beklentimin çok çok üzerinde zaman geçiriyorum. Evet, en başta yine Kübra’nın bahsettiği gibi bazı endişelerimiz vardı. Benim mesela en çok endişe ettiğim şeylerden bir tanesi; insanlar birbirini tanımıyor, acaba ayrı gruplaşmalar olur mu, farklı yerlerde farklı etkinlikler yapmak isteyebilirler mi; herkesi nasıl bir araya getirebiliriz, bir arada etkinlik yapabiliriz, buna odaklanmaya çalıştık ve bunu düşünürken ben de bir oyun ortaya atmak istedim. Bu oyunumuzun ismi “doğaçlama tiyatro”ydu. Az önce onu oynuyorduk. Bu sefer dedik ki kültürümüzün evet kendi oyunları var, havlu-yüzük vs; onlar da yine insanları ikili konuşmaya iten oyunlara dönüşebilir diye herkesin katılabileceği ve her yaşın bundan keyif alabileceği bir oyun olsun istedim ve doğaçlama tiyatroyu gerçekleştirdik. Antalya’dan dernek başkanı ve Akın Kardelen Utku benimle birlikte grup liderleri olarak bir arada olduk ve doğaçlama tiyatromuzun temalarını yine kendi tarihimiz üzerinden yazmak istedik. 1 Ağustos Çerkesya’ya Dönüş Günü’ydü, 21 Mayıs vardı, 25 Nisan vardı, 14 Mart vardı ve biz yine bunları bilincimize kazıdık, sahneye aktarırken bunu yaşadık, daha çok benimsedik. Bunu yaparken de birazcık eğlenmek istedik, kendimize özel güçler verdik, sahnelerken biraz daha gülüp eğlendik. Tabii birkaç tema koyduk; aşk, özlem, saygı gibi farklı duygular yerleştirdik, bunları sahneledik. Yaklaşık 2-3 saatlik bir program oldu. Her yaş grubu bir sahne alıp konuştu. Hem açıkçası kişisel gelişim olarak bize bir dönüşü oldu, toplum önünde bir şeyler konuşma gibi bir katkı sağladı dediğim gibi hem de kendi tarihimiz hakkında bilgi edindik, herkes bilgi paylaşmak durumunda kaldı. Ben çok keyif alarak izledim. Beklentimin üzerinde gerçekleşti çünkü ben acaba anlatabilir miyiz, acaba herkes yapabilir mi, bir de bunu Çerkesliğe döndürmek… Bence en büyük zorluğu orada yaşarız diye düşünüyordum ama…
-Profesyonelceydi, bir izleyici olarak söyleyebilirim.
-Teşekkür ederim. O yüzden mutluyum. Bir sonraki beklentimiz de bu kampa gelen kişileri daha fazla artırabilmek olabilir; çünkü biz bunu gerçekleştirirken aslında şunu göz önünde bulundurmak durumunda kaldık; biz Çerkesya Gençliği üyeleri aslında online platformda bir araya gelmiş, bir arada etkinlik yaratmaya çalışan… Yayıncılık grubumuz var mesela, onlar bir yandan yayın, paylaşımla ilgili bir şeyler yapabilirken… Makale grubumuz var, her hafta bir araya gelip “Bu hafta şunun üzerine çalışma hazırlayalım” dediğimiz çalışmalar yürütmek için toplantılar yapan bir grubuz aslında. Bu gruptaki insanları yüz yüze getirip tanıştırmak, onların daha çok kaynaşmasını, etkinliğe daha çok katılım sağlamasını ve daha çok benimsemesini istiyoruz. O yüzden sonrasında fikrimiz olarak dedik ki en azından tanıdığımız birkaç kişiyi davet edelim, Antalya’da gerçekleştiririz, Antalya Çerkes Derneği bunu davet olarak açsın. Grubumuzun bir kısmı Reyhanlılı, o yüzden dedik ki Reyhanlı Derneği’ni de aynı şekilde misafir edelim. Zaten Reyhanlı’dan, Maraş’tan, anavatandan birçok insanın katılmış olduğu, her yere ulaşabilen bir grubuz, o yüzden de çok fazla avantajımız var diye düşünüyorum, oradan bir toplaştık, inşallah bunu ilerleyen zamanda, yine Kübra da bahsetti, hatta farklı ülkelere de yayılarak bütün Çerkeslere duyurabileceğimiz güzel etkinlikler düzenleriz diyorum.
-Sizin jenerasyon için her şeyi dijital üzerinden ya da sanal âlemde yapmayı sever gibi bir algı var. Oysa yüz yüze olmanın farkı gerçekten daha mı güçlü?
-Göşenay: Her zaman bence, ben öyle düşünüyorum ama…
-Hakan: Kesinlikle çok farklı. Biz Göşenay’ın söylediği gibi WhatsApp üzerinden sürekli iletişim halinde olan insanlarız, yüz yüze çok fazla gelmemiştik. Duyguları alamıyorsunuz orada, yani kim ne demek istiyor, hakikaten ne anlatmak istiyor tam anlayamıyorsunuz ama şimdi bir araya geldiğimizde, aslında bizim bir bütün olduğumuzu, onu burada görebildik. Bir biz bütünüz kesinlikle. Bunun çok büyük bir katkısı oldu. Sosyal medya da kesinlikle önemli ama reel hayatta da aktifleşmek gerekiyor. Onun da bir parçası olarak kampı organize ettik diyebiliriz, ben böyle diyebilirim.
-Peki, bundan sonraki planlama nasıl?
-Göşenay: Aslında bundan sonraki en önemli projelerimizden bir tanesi ÜNİFON. Biz Çerkesya Gençliği olarak vatanda eğitim almak isteyen öğrencilere burs olarak; aslında maddi ve manevi açıdan, her açıdan onlara destek olmak istiyoruz. Tabii biraz da bir bağış toplama aşamasındayız, bu topladığımız bağış miktarına göre de 1 yıl boyunca birkaç öğrenciye, tabii yine bağış miktarına bağlı olarak burs vermek istiyoruz. Genç kişiden beklentilerimiz yine olacak, Çerkesya Gençliği etkinliklerine, en azından yüzde 60 gibi bir katılım sağlamasını önemsiyoruz. Burs alacak kişilerin anavatanla diaspora arasında köprü kurabilecek bir platformun parçası olmasını istiyoruz.
Bunun dışında akademik anlamda çalışmalar yürütmek istiyoruz. Bahsettiğim makale grubumuz var. Burada düşündüğümüz şu; bizim hakkımızda birçok akademik çalışma var. Bu çalışmaları yapan kişiler bizi gerçekten tanımayan, kitapları okuyup onları bir araya getirip sunan ve her yanlış bilgiyi tekrar başka birine aktarıp, tekrar sunup kaynağı çoğaltan bir ortam var. Hem bir yandan kültürümüz yok olmak üzere, dilimiz yok olmak üzere, yanlış bilgiler hep ön plana çıkıyor; biz bunların önüne geçerek kendimiz daha akademik çalışmalarla, yani insanların gerçekten atıf yapabileceği kaynaklara erişmek istiyoruz. Sözel bilgi birikimlerimizi kendi aramızda birbirimize aktarabiliyoruz ama bir yüksek lisans öğrencisi mesela, onu atıf olarak gösteremiyor. Bire bir, örneğin sizin gibi bir röportaj yapması gerekiyor, birincil kaynak olarak kendi kullanabilecek ama ikincil kaynak olarak alabileceği, akademik alanda o değerde çalışmalarımız maalesef çok az. Biz de bunun önüne geçmek istiyoruz. İnşallah ilerleyen süreçlerde belki kendi dergilerimiz, kendi kitaplarımız yer alır, çalışmalarımızı orada biriktirebiliriz. Aramızda yine yüksek lisans yapan öğrencilerimiz var, inşallah doktora yapan arkadaşlarımız olacak. En önemlisi, aslında eğitim üzerinden gidiyoruz, kendimizi de eğitmek istiyoruz, planlarımızın bir parçası bu. İhtiyacımız olan eğitimleri biz yazıyoruz, kendi aramızda tartışıyoruz, Çerkes büyüklerimizden rica ediyoruz, onlarla görüşüp kendimizi de geliştirmek istiyoruz. Yani aslında sadece Çerkeslik için değil, kendi kişisel gelişimimizi de artırmak ve daha emin adımlarla daha güzel çalışmalara imza atmak istiyoruz.
Kübra: Daha net şeyler yapmak istiyoruz. Yaptığımız şeyleri daha iyi kaleme almak istiyoruz işin aslını söylemek gerekirse. Biz yaptığımız şeyle ilgili ne kadar net olursak, ne kadar iyi şeyler yazabilirsek, kendimizi ne kadar iyi ifade edebilirsek çevremizdeki insanlar bizi o kadar daha iyi anlayacaktır diye düşünüyoruz, bunun üzerine daha çok çalışıyoruz.-Peki, bunları bir proje bazlı mı gitmeyi düşünüyorsunuz, organizasyonda nasıl bir işbölümü var aranızda?
-Hakan: Şöyle devam edeyim, hem ÜNİFON’dan da biraz bahsedeyim. Hep vatana dönüş, vatana dönüş diyoruz ama maalesef Sovyetler’den beri 30 yıl falan geçti, istenen başarıyı yakalayamadık. Söylemden öteye gidemiyoruz. Yani orada bir köy var, o köy gitsek de gitmesek de bizim ama olmuyor. Biz bu konu üzerine düşündük, artık diyoruz ya hani; artık Çerkes gençleri elini taşın altına sokmalı. Bundan dolayı ben Nalçik’te de okuduğum için şunu gördüm, biz eğer ki vatana dönüşü istiyorsak, vatanla ilişkileri geliştirmek istiyorsak bunun en iyi yolu gençleri oraya transfer etmek. Transfer ederken de buradan oraya gidecek öğrenci hem sosyal yaşama dahil olabiliyor kolay olarak, daha sonra orada Rusça öğreniyor, Çerkesçeyi öğreniyor; onun için biz dedik ki eğer biz vatana dönüşü düşünüyorsak buna bir yerden başlamamız lazım, bunun ilk ayağı öğrenci transferiyle olacaktır, bu öğrencilerin orada kalmasını sağlayarak olacaktır. En azından kalmasa bile buraya döndüğünde bir ayağının orada olması, bunun bile ilişkileri geliştireceğini düşünerek ÜNİFON projesini ortaya koyduk. Ben orada olduğum için öğrencilerin nasıl sıkıntılar çektiğini, ne gibi dertlerle uğraştığını biliyorum. Sadece maddi destek değil, öğrencilere orada maddi ve manevi destek sağlamak istiyoruz, adaptasyonlarını sağlamak istiyoruz; bu doğrultuda ÜNİFON ortaya çıktı aslında. Çok yakın bir zamanda da zaten kamuoyuyla paylaşacağız tüm detaylarını. Dediğim gibi biz artık şunu reddediyoruz; Çerkes gençliği “Sandalye getir, sandalyeyi götür” olmayacak. Biz tabii ki tüm büyüklerimize saygı duyuyoruz, yaşlarına saygı duyuyoruz ama biz şuna inanıyoruz: Çerkes gençliği özgür, hür bir şekilde kararlar alabilmeli, karar verebilmeli ve uygulamalı. Yani birinden icazet almasına gerek yok. Tabii ki tecrübelere de önem veriyoruz, gerektiğinde büyüklerimizin tecrübelerinden faydalanacağız ama en son kararı genç olarak biz vereceğiz. Yanlış olabilecek belki ama o yanlışlardan da biz bir şeyler öğreneceğiz. Bu doğrultuda projelerimizi geliştirmeye çalışıyoruz.
Makale grubumuz var dediğimiz gibi, maalesef asimilasyon çok büyük boyutlarda, kötü bir durumda; asimile olmuş halkı yeniden uyandırmaya çalışıyoruz. Bu nerede, nasıl örgütleyeceğiz? Yazarak anlatacağız. Herkesi karşımıza alıp tek tek oturup anlatamayacağız, onun için sosyal medya büyük bir güç, insanlara bunları anlatmaya çalışacağız. Onun için makale grubuyla kendi kalemlerimizi güçlendirmeye çalışıyoruz, bu şekilde gençliğe, bizim hedefimiz 40 altı, aşağısı yani. Yukarısıyla ilgili, onlara saygı duyuyoruz ama bizim hedefimiz 40, hatta daha da aşağısı, bunlarla ilgileneceğiz.
Dernekler Platformumuz var mesela, Kübra arkadaşımız orada başkan. Bizim düşüncelerimizi Dernekler Platformu’nda dile getirmeye çalışıyor “Biz gençler olarak böyle düşünüyoruz, böyle yapmak istiyoruz vs.” diye. İlerleyen zamanda birkaç çalışma alanımız daha oluşacak ama şu anda ana temel olarak Dernekler Platformu, ÜNİFON ve makaleler üzerine çalışıyoruz.
-KAF’larla bir bağlantınız var mı? Belki size katılmak ya da destek olmak isteyen kişiler olabilir, o bağlantıyı nasıl temin ediyorsunuz ya da ettiniz?
-Hakan: Açıkça söylemek gerekirse kalabalık bir grup olmak istemiyoruz. Şöyle; sen de gel, sen de gel, sen de gel olsun istemiyoruz. Yönü aynı yöne dönmüş insanlar olmak istiyoruz. Yoksa birinin elmayı sevdiği, birinin armudu sevdiği bir gruptaki insanlar maalesef ortaya iş çıkaramıyor. Onun için biz diyoruz ki: “Elmayı sevenler gelsin, biz buradayız, biz onlarla çalışmak istiyoruz.” Onları da dinleyeceğiz, biz de anlatacağız. Onlardan aldığımız bilgileri değerlendireceğiz. ÜNİKAF’larda olan arkadaşlarımız da var, onlar bizim aramızda iletişimi sağlıyorlar. Mesela hatırlarsınız Martin Koçesoko davası vardı.
-Evet.
-Hakan: Martin’e destek için bir kampanya örgütledik. ÜNİKAF gruplarında olan arkadaşlarımız fikrimizi oraya anlattılar, onlardan da destek verenler oldu. Ama bire bir iletişim halinde miyiz? Değiliz. Ama gerektiği noktalarda… Mesela 21 Mayıs olayı vardı; internette, Twitter’da tek hashtag altında toplanın diye. Bizler Çerkesya Gençliği olarak, ÜNİKAF’lardan gelen arkadaşlar var, gerektiğinde ortak çalışıyoruz, onda bir sıkıntı yok. İletişimi dediğim gibi üniversitelerde okuyan arkadaşlar aracılığıyla sağlıyoruz. Ama dediğim gibi, elmayı seven de armudu seven de gelsin demiyoruz. Bizler belli bir misyon, belli bir hedef doğrultusunda toplanmış insanlarız. Bunu benimseyen, bunun doğruluğuna inanan arkadaşlarla beraber olmak istiyoruz.
-Göşenay: Ben de yaptığımız etkinliklere bir ekleme yapmak istiyorum. Bizim aynı zamanda bir YouTube ekibimiz var. Ben de YouTube ekibinin bir parçasıyım. Arkadaşımız Abrek var burada.
-Merhaba.
-Abrek: Merhaba.
-Göşenay: Abrek de aynı şekilde YouTube ekimizde. Farklı farklı videolar hazırlayıp paylaşım gerçekleştirmek istiyoruz ama bunun için şu anda bir tane etkinlik yaptık, ondan bahsetmek istiyorum. Biz biraz daha, online ortamda, dijital ortam olduğu için onun da avantajlarını kullanmaya çalışıyoruz. Uzaktan bağlantı yöntemiyle konferans gerçekleştirdik. 1 Ağustos Çerkesya’ya Dönüş Günü’nü anmak üzere bir programdı bu. Çerkesya Hareketi Eşbaşkanı Hatko Şamis’i ağırladık bu programda. Ben de moderatörlüğünü üstlenmiştim. Çerkesya Gençliği olarak hep birlikte sorular hazırladık, kendisine soruları yönelttik ve onun bilgi birikiminden yararlandık, bize aktardı. Yine aynı şekilde, şu anda araştırma içerisindeyiz, kendimizi geliştirme içerisindeyiz. Daha çok YouTube kanalımızı geliştirdikten sonra bu etkinlikleri daha çok ön plana çıkarmak istiyoruz. Özellikle bu alanda, yani bizim Çerkes kültürünün ekonomisini, siyasisini anlatabilecek, akademik çalışmalara sahip, sadece Çerkes değil ama Çerkes olmayan, akademik anlamda bizi gerçekten tanıyan, bilen, doğru bilgiyi bize aktarabilecek insanlara da açığız. Onları bir araya getirip, yine böyle seminer programları düzenleyip hem bilgilenmek hem de bilgilendirmek istiyoruz YouTube kanalımız üzerinden. Bu da önemli projelerimizden bir tanesi.
-Hepsi birbirinden güzel gerçekten. Son olarak neler söylemek istersiniz? İleriye dönük planlar olabilir, şimdiye değin bir tecrübe olabilir ya da sizden büyüklerden beklentileriniz olabilir. Neler söylemek istersiniz?
-Kübra: Lütfen artık gençleri görsünler.
-Değil mi? Farkındalığı artırsınlar…
-Göşenay: Özellikle işadamlarımıza sesleniyorum; ÜNİFON’umuza belki bağış yapabilirler. Onların bağışlarıyla vatana göndereceğimiz öğrenci sayısını artırabiliriz. En çok ihtiyacımız olan konulardan bir tanesi bu. Belki bize staj imkânları sağlarlar ya da kendimizi geliştirebileceğimiz eğitimler verirler. Seminerlerimize katılım sağlayabilirler. Bu şekilde hem bizleri hem de bizim aracılığımızla diğer Çerkes gençlerini destekleyebilirler.
-Hakan: Ben son olarak şunu söylemek istiyorum; çok iyi bir Çerkes atasözü var, ben çok severim, “Umudu olmayanın atı koşmaz” der. Onun için bizim umudumuz sonuna kadar var. İnanıyoruz. Bizim şöyle bir hedefimiz var: “Bir gün Çerkesya’da buluşacağız.” Biz buna inanıyoruz, umudumuz sonuna kadar da var. Kimse umudunu kırmasın. Artık Çerkes gençliği Çerkes halkının problemleriyle ilgileniyor.
-Abrek hiç konuşmadın ama dahil olabilirsin belki…
-Abrek: Aslında bu güzel bir platform oldu, en azından Çerkesya Gençliği’ni anlatma mahiyetinde ve yapılan projeleri aynı zamanda. Göşenay arkadaşımızın dediği gibi herkesin aklında belli başlı sorular vardı. Hem siyasi literatürde hem de tarihte kafa bulandıran sorular… Bunlara bilimsel olarak akademik çalışmaların bir kısmında ulaşabiliyoruz, bir kısmına halen ulaşamamaktayız. Çerkeslik adına tabii ki bunlar. Başlangıç olarak sorular hazırladık, onlara eklemeler ya da çıkarmalar yapılabilir tabii. Videolu şekilde anlatımını sunacağız. Büyük bir ses getireceğine inanıyoruz.
-Henüz başlamadı değil mi bunlar?
-Abrek: Yok, bunlar proje.
-Hakan: Makale grubunun bir çalışması olarak…
-Abrek: Sorular hazır fakat bunlara adım atmadık tam anlamıyla. Çalışmalar devam ediyor. Soruların cevapları tüm halkımız için -değerli büyüklerimiz olsun, değerli küçüklerimiz olsun, yaşıtlarımız olsun- kesinlikle inanıyorum, o akıldaki sorular, hepsi yok olacak, cevaplanacak. ÜNİFON adlı çalışmalar aynı şekilde… Son olarak ben de eklemek istiyorum; eğitimci işinsanları, Çerkes ya da eğitim konularında faydası dokunabilecek olan kişiler, bizim açımızdan da iyi olacağını düşünüyorum, kendileri açısından da iyi olacağını düşünüyorum, eğer yapılabilirse birlikte çalışmaya her zaman açığız. Umarım hayallerimizin ulaştığı yeri ellerimizle tutacak dereceye geliriz, o dereceyi de biz belirleyeceğiz, bizim çalışmalarımız belirleyecek. Bırakmayı düşünmüyoruz. Kararlıyız.
-Hakan: Acele etmiyoruz ama kararlıyız; öyle söyleyebiliriz.
-Tambi’den de son birkaç cümle rica etsek, neler söylemek ister?
-Tambi: Öncelikle size ve burada emeği geçen herkese -küçüğümüz olsun, büyüğümüz olsun- çok teşekkür ediyorum çünkü özellikle bu zamanda, pandemi yüzünden bu tür organizasyonlar gerçekleştirebilme imkânımız olmadı. O yüzden bizim için de bir “fresh start” gibi, güzel bir başlangıç oldu ilerideki organizasyonlara, etkinliklere. Umarım ileride de sadece burada değil, daha büyük, daha geniş ve daha kapsamlı bir kamp olsun ya da buluşma olsun. Diasporada değil, Maykop’ta, Nalçik’te, anavatanda olsun ve ben de kesinlikle bu organizasyonun, bu etkinliğin bir parçası olmak isterim. Dualarım bununla…
-Ne güzel bir mesaj oldu böylece…
-Setenay: Emeği geçen herkese, buraya gelen herkese, burada görev alan herkese çok teşekkür ediyorum. Umarım daha güzel organizasyonlar da yaparız. Tambi’nin de söylediği gibi inşallah anavatanda böyle organizasyonlar yaparız. Burada olduğum için çok mutluyum. Siz geldiğiniz için ayrıca çok mutlu oldum. Çok çok teşekkür ederim.
-Hepinize çok teşekkür ederim. Pırıl pırıl gençleri bir arada görmek bana da enerji getirdi. Önemli bir şey söyledin bence de, kararlı ve sabırlı olmak önemli olan, sonrası gelecektir. Kesinlikle gençlerin görülmesi, fark edilmesi gerekiyor; biz büyüklerin mutlaka yapması gereken bir şey diye düşünüyorum. Tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
-Öncelikle kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz…
-Hatko Shamis mahlasıyla yazıyorum. Gerçek ismim Tarık Topçu. Reyhanlılıyım. Reyhanlı Çerkes Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim. ODTÜ’de okudum. Sonra Almanya’ya gittim, orada üniversiteyi tamamladım. 20 sene orada çalıştım. Sonra Nalçik’e, vatana dönüş yaptım.
-Hangi meslektensiniz?
-İnşaat mühendisiyim.
-Meslektaş sayılırız. Sektördeniz. Mimarım ben de…
-Öyle mi? Sonra Nalçik’e dönüş yaptım. 2.5 sene sonra deport edildim oradan. 2 senedir de Türkiye’deyim. Ankara’da yaşıyorum ama Reyhanlı Derneği’nde çalışıyorum. Çerkesya Hareketi’nin sözcüsüyüm, politikalarının yapıcılarından biriyim.
-Peki, nedir Çerkesya Hareketi, siz nasıl tanımlıyorsunuz bu oluşumu?
-Kendimizi Çerkes, Adige olarak tanımlıyoruz. Çerkes, Adigedir diyoruz. Vatanımız da Kafkasya değil Çerkesya diyoruz çünkü Kafkasya büyük bir coğrafya. Orada Osetler, Çeçenler, Abazalar, başka halklar da yaşıyor; dolayısıyla “Vatanımız Kafkasya” demek pek doğru olmuyor. Mesela siz Almanya’ya gittiğinizde “Ben Avrupa’ya gittim” demiyorsunuz, onun gibi bir şey. Biz Türkiye’de, aslında sadece Türkiye’de değil, Çerkeslerin yaşadıkları coğrafyada bir kavram kargaşası yaşandığına inanıyoruz; şu veya bu nedenle, tabii nedenlerini de anlatabilirim ama çok uzun olur. Biz; “Çerkes, Adigedir ve vatanımız Çerkesya’dır” diyoruz. Bulunduğumuz kurumlarda -hemen hemen bütün derneklerde çalışıyor arkadaşlarımız- Çerkes halkının, Çerkes derken bunu sürekli tekrarlamak istiyorum…
-Adige olarak…
-Evet, Adigeler. Sadece Adige demek de doğru değil. Çerkes ve Adigenin bir süre daha birlikte kullanılması gerekiyor çünkü Adige orada biraz da Kabardey, Karaçay Çerkes, Soçi, Şapsığ bölgesi, onlar arasında bir ayrımcılığa neden oluyor. Özellikle “Bizim vatanımız Adigey’dir” diyenler var, peki diğer bölgeler artık vatanımız değil mi? Dolayısıyla biz ikisini birlikte uzun bir süre daha belki kullanmak zorunda kalacağız. Veya bu konuyla ilgilenen politik çevreler bunu kabul edecek artık. Ama onlar kabul edene kadar bunları birlikte kullanacağız.
Çerkes halkının çıkarlarını bulunduğumuz kurumlarda örgütlemek istiyoruz. Bizim önceliğimiz Çerkes halkı. Elbette diğer halklarla dayanışma, yardımlaşma içerisinde olacağız ama biz onların sözcüsü olamayız. Nasıl ki Osetler bizim sözcümüz olamazsa biz de Osetlerin sözcüsü olmak istemiyoruz. Dediğim gibi onlar kendi kuramlarını yaparlar, kendi politikalarını yaparlar, biz de kendi politikalarımızı yaparız. Çakıştığı yerde elbette birlikte her şeyi yapmaya hazırız; hatta belki de üst kurum olarak konfederasyon olabilir ama biz dediğim gibi orda toplanıp Osetler hakkında veya “Osetler şöyle yapsa daha iyi olur” gibi kararlar almak istemiyoruz; onu onlar alır. Bizden destek isterlerse elimizden geleni yaparız ama o karar mekanizması onların olmalıdır, dolayısıyla Çerkeslerin de karar mekanizması Çerkesler olmalıdır. Sözümüz, politikamız bu. Yaşadığımız şehirlerde veya ülkelerde bunu anlatmaya ve bunu örgütlemeye çalışıyoruz.
-Peki, şu andaki gençlik kampının oraya yansıması ya da onun buraya yansıması mı diyelim, onu nasıl organize ettiniz, nasıl böyle bir fikir geliştirdiniz?
-Aslında uzun zamandır gençlikle ilgili çalışmaları başlatmak istiyorduk. Onu da şöyle söyleyeyim; belli bir yaştan sonraki Çerkeslerin politikada fazla aktif olmalarını istemiyoruz, biz de mesela önümüzdeki 1-2 yıl içerisinde bırakabiliriz aktif politikayı. Politikayı artık daha genç insanlar yapmalı çünkü yaşlılar -yaş itibariyle tabii- bazı önyargılarına teslim olabiliyorlar. Belki eskiden “yaşayan daha çok bilir” gibi bir durum vardı, bugün artık öyle değil; hatta belki de yaşlılar çocuklarından, gençlerden öğrenmek zorundalar bence.
Kurumlarımız elbette gençleri almak istiyorlar ama şöyle bir yanlışı tespit ettik: O gençler sanki alınan kararların uygulayıcıları gibi muamele görüyorlar kurumlarımızda. Öyle olmamalı. Belki bütün kurum hakkında karar alamayabilirler ama gençler kendileriyle ilgili alanlarda kendi kararlarını alabilmeliler. Bu, o derneği yöneten veya işte federasyonu yöneten veya bir coğrafyayı yöneten insanlar da kurumlar da olsa ona rağmen gençler kendileriyle ilgili kararları alabilmeli, buna inanıyoruz ve böyle bir gençlik yapılanmasının çalışmasını yapıyoruz uzun zamandır. Tabii ki aramızda diyalog olacaktır, onlar da zaten soruyorlar geçmişle ilgili, bugün yapılacaklarla ilgili; ama dediğim gibi, biz son kertede “Biz böyle düşünüyoruz ama alacağınız karara da saygı duyarız” diyerekten bir gençlik yapılanması örgütlemeye çalışıyoruz. Kararları onlar alsınlar, sorumlulukları da onlar taşısın. Sanırım böylesi onların gelişimini de daha hızlandıracaktır diye düşünüyoruz. Ve artı şunu çok net söylüyorum, tekrar edeceğim; artık biz, belli bir yaşta olan Çerkesler, gençlerden öğrenmeyi öğrenmeliyiz; bu anlayışı getirmeye çalışıyoruz. Başladık böyle bir etkinliğe, hazırlığı uzundu. Önceden kamuoyuna duyurmadık ama çalışmalarını uzun zamandır yapıyoruz.
-Tahmin edebiliyorum.
-Anavatandan, Maykop’tan, Nalçik’ten, Suriye’den arkadaşlar da var. Bunlar vasıtasıyla biraz önce anlattığım o hayata bakış açımızı, Çerkes-Adige, bunu örgütleyebilecek, bunu daha ileri taşıyacak bir gençlik örgütlenmesini yaratmak istiyoruz. Hedef bu.
-Peki, bu tarz bir organizasyon ilk mi yapılıyor?
-Bu ilk, evet.
-Katılımdan memnun musunuz, beklentinizi ne kadar karşıladı?
-Aslında iyi karşıladı. Belki 40-45 genç diyorduk ama 70’e yaklaştı.
-Burada Türkiye’nin çeşitli bölgeleri ve Kafkasya var dediğiniz gibi, Ürdün var galiba…
-Yok, Ürdün değil, Suriye…Beklentimiz, dediğim gibi 30-40’tı. İlk tanışma toplantısı -veya kampı diyelim adına- olacaktı ama şu anda gençlerin sayısı 60 civarında, biz de varız aralarında, sanırım 70 civarında oldu. Yeterli görüyoruz başlamak için. Kurumlarımızla da bunu konuşmak gerekiyor, aslında konuşmaya da çalıştık ama bizdeki o heyecanı onlarda göremedik. Suçlamak istemiyorum kimseyi… Biraz önce anlattığım nedenlerle gençliğin örgütlenmesi bizim için önemli.
Kafkas Dernekleri Federasyonu’nda çalışıyorum, onun da delegesiyim zaten. Diğer arkadaşlarımız da; Reyhanlı Çerkes Derneği Başkanı Uğur Pihava, Antalya Çerkes Derneği Başkanı veya başka derneklerden yönetimlerde olan arkadaşlar da var. Federasyon da bir gençlik örgütlenmesi, gençlik meclisi kurmak istedi. Tüzük planı hazırladılar, biz de önerilerimizi yazdık. “Gençlerin, büyüklerinin aldığı kararları hayata geçiren insanlar olarak görülmesini doğru bulmuyoruz” dedik. Tüzüğüne de eleştirimizi yazılı yaptık. “Karar mekanizması olmalı. Belki her konuda karar almalarını bekleyemeyiz, doğru olmayabilir ama gençlikle ilgili kararları, kendileriyle ilgili kararları kendileri alabilmeliler.” Kabul görmedi. Öyle olunca da biz kendimiz örgütlemeye başladık çünkü o çok önemli, karar alamayan bir insan sorumluluğunu da hissetmiyor ve bir süre sonra yabancılaşıyor yapılan etkinliklere. Bu önemli bir sorun aslında bizde.
Herkes “Gençler niye gelmiyor, niye ilgi duymuyorlar” diyor ama sanırım sorunları yeterince deşmiyorlar. Sorunların en önemlisi bence bu gençlerin orada 2. pozisyonda, 2. bile değil aslında çok daha geri pozisyonda olması. Bir insan, Z Kuşağı diyoruz değil mi, Z Kuşağı ailesini bile, okuldaki öğretmenlerini bile zar zor bir karar organı veya karar veren insan olarak kabul ediyorlar, bizde bunları kabul etmeleri mümkün değil. Bizde bir insan karar alamıyorsa, sorumluluğunu taşımıyorsa veya onun sonucunda ortaya çıkanı göremeyecekse bir süre sonra ilgisi de azalıyor.
-Tecrübe de edinemiyor…
-Tabii tecrübe de edinemiyor. Hani hep diyorlar; mesela bu sene de kongre var, kongre öncesi “Kim yönetecek, kimi listeye alalım” diye tartışıyorlar. Yok çünkü insan; ama niye yok? Uzun süredir böyle bir politika izleniyor. Bundan kaynaklı da bir ilgisizlik oluyor. Öğrenme, sorumluluk duyma azalıyor. Bunu değiştirmenin yolu, dediğim gibi, gençlerin önünü açmaktan, onlara sorumluluk vermekten, ne zaman ihtiyaç hissederlerse yanlarında olmaktan…
Kimisi diyor ki “Gençler hata yapabilir” falan, bırakın hata yapsınlar ama kararları alsınlar, bir şey örgütlemek istiyorlarsa ona kendileri karar versinler. Belki de ileride federasyonumuz veya başka kurumlar da bu yönde düşünürler mi? Düşünürlerse de “Bir yerden sonra devamı gelmiyor veya yeni nesil gelmiyor” denilen, ama neden, nedenlerin üzerine fazla düşünmeyen, sorunu aşabiliriz veya aşma yolunu bulabiliriz diye düşünüyoruz.
-Evet, bu gerçekten her bir derneğin, her bir platformun, aslında belli bir yaşa gelmiş hepimizin hissettiği bir problem diye düşünüyorum. Dediğiniz gibi problem tespit ediliyor ama çözümleri bulmak konusunda çok yol alabilmiş gibi ben de hissetmiyorum kendi adıma.
-Yöntemimizin mutlak doğru olduğunu iddia etmiyorum, onu söyleyeyim. İyi niyetle, çaba göstererek denemeye çalışacağız. Sonuç ne olacak, şu anda bilemiyorum. En azından eskide bazı yanlışlar olduğunu ve halen işleyişte bazı yanlışlar olduğunu veya yetersiz olduğunu hissediyoruz hepimiz, görüyoruz. En azından bir yönetim oluştururken bile aday bulamıyoruz. Görev alacak, sorumluluk alacak insanlar bulamıyoruz çünkü o karar mekanizması çok önemli dediğim gibi. Tüzük tartışmalarında bizzat yer aldım ben de. Orda bu önerimi yaptım, sadece ben değil, birlikte çalıştığımız arkadaşlar. Skype toplantısı da yaptık, orada söyledik “Yanlış yapıyorsunuz, tüzük hazırlıyorsunuz ama gençler hiçbir karar alamıyorlar. Gençlerin şu hakkı var, şöyle diyelim; mesela bir meclis oluşturacaksınız, her dernekten 3’er kişi aldınız, kaç dernek var, diyelim ki 50 dernek var, toplam 150 kişi oluyor. 150 kişinin hepsi bir konuda oybirliğiyle karar alsa bile o kararın işlevi yok; o bir öneri olarak sadece yönetime iletilebiliyor. Böyle bir mekanizma olmaz! Düşünün, 150 geç bir araya gelmişsiniz meclis olarak; tartışmışsınız, konuşmuşsunuz, oylama yapmışsınız. Oybirliğiyle “Böyle yapmak istiyoruz” diyorsunuz, sonra onu gönderiyorsunuz ve “Şu eksik, şunu böyle yapmayın” diyorlar, o insanın bir daha karar alma motivasyonunu hissetmesi çok zor, şevki kalmaz. Şu da bir sorun; herkes de duyar: “Gençlik şeşen-kaşenden başka bir şey bilmez.” Sen ondan başka bir alanda ona bir hak tanımıyorsun ki karar alma anlamında!
-Proje geliştirilmeli, ben de ondan yanayım. Onların geliştirdiği projeleri belki nasıl uygulayabiliriz diye düşünmek lazım; ancak o zaman kendilerini işin içinde hissedeceklerdir.
-Aynen öyle. Kötü niyetle bakarsam diyeyim, öyle bakmıyorum, onu söyleyeyim, kimseyi töhmet altında bırakmak istemem; ama kötü niyetle bakarsam, sanki onları karar mekanizmalarından uzak tutmak için, bir yandan da tüzükler yapılıyor, politikaların yapımında çok fazla rolü olmayacak, işte bu şeşen-kaşen olayları bize kalıyor. Kötü niyetle baktığımda da böyle bir şey düşünüyorum. Acaba birileri böyle bir politika mı yapıyor? Oradan uzak tuttuk, hiç olmazsa onlara meşgul olacakları bir alan açalım. Tiyatro, müzik yapın, spor yapın… Böyle bir şey var mı bilmiyorum. Kötü niyetle de baktığımda böyle düşünüyorum.
-Bence kesinlikle onlar da olmalı ama o yaş grubunun en çok neye ihtiyacı varsa veya neyi yaptığı zaman keyif alacaksa bunu onlara sorup, onları dinleyip ona göre bir şey geliştirmeli.
-Politika yapıyorlarsa mutlaka karar alma hakları olmalı.
-Her durumda bence olmalı da bir sürü denge var, aslında uzun bir konu dediğiniz gibi… Ancak bir yerden de başlamak gerekiyor dediğiniz gibi. Dediniz ya denemek, görmek istiyoruz…
-Çünkü mutlak doğru olduğunu nasıl iddia edelim? Siyasetin öyle ölçmek için bir şeyi yok. Ancak hayatta uygulamaya çalışılır, sonuçlarına bakılır. Şurada eksik veya tamamen yanlış diyebiliriz. Ama eskide veya şu an gitmeyen bazı şeyler var. Bizim aklımıza böyle bir çözüm geldi, bunu hayata geçirmeye çalışıyoruz, öyle diyelim, çok iddialı konuşmak istemiyorum.
-Çok teşekkür ederim, bilgileri paylaştınız.