“Kemalizm ve Atatürkçülük aynıdır” derler. Pek de değildir bana göre. Ama konumuz da zaten bu değil.
Bir Çerkes her ikisi de olamaz. Neden olamaz?
Çünkü her şeyden önce Atatürk, Türkçüdür. Kemalizm’in temelinde de haliyle “Türkçülük” vardır.
Türkçülük, bütün Türkleri tek bir bayrak altında ve tek vatanda birleştirmenin yanı sıra “Her şey Türk için, her şey Türke göre” anlayışıyla toplumsal ayıklanmayı ve dönüşümü amaçlar. Hedef ise dilde, dinde, kültürde yabancı görülen tüm unsurları ayıklamak ya da dönüştürmektir.
Şunu söylüyor Atatürk: “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun bireyleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olurlarsa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar güçlü olur.’’
Kendi hedefleri bakımından doğru bir yaklaşım! Bize göre asla değil.
Bir Çerkes ne olur? Adil olur…
Nasıl adil olur?
Halkına yaşatılanları bilir, düşünür, anlar ve sorumlularını bu eylemlerinden dolayı eleştirir, kınar, yerden yere vurabilir, duygusal durumuna göre daha fazlasını da yapabilir. Hakkıdır!
Ama;
Aynı kişileri, bu ülkede yaşayan tüm halkların ortak kazanımları doğrultusunda ortaya koydukları bir iradeleri ve başarıları varsa, herhangi birine yapacağı gibi takdir de eder. Bu takdir o şahısların yanlışlarını göz ardı etmek değildir.
Birini görürken, diğerini görmezden gelemez.
Körü körüne sevemeyeceği gibi körü körüne nefret de edemez.
Kişilerin eylemleri ile ilgilenir. Zararı görürken varsa faydayı da görür.
Faydası var diye zararını mazur göremez.
Sevmek ya da sevmemek arasında bir seçim yapmak durumunda ve zorunda değildir.
Adil olmak zorundadır.