Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Yakın geleceğin asimilasyon mağduru kimler olacak?

Bugünlerde sıkça Türkiye’ye son yıllarda gelen göçmenlerin sayısı ve ülke içindeki dağılımının gelecek yıllarda demografik yapıyı bozacağı konuşuluyor. Çerkes toplumu mensuplarının, göçmenlerle ilgili tartışmalara ‘Siz de göçmensiniz’ cümlesine muhatap olmak istemedikleri için katılmadıklarını tahmin ediyorum.  

Bir halkın, sebebi ne olursa olsun kitleler halinde topraklarından ayrılmak zorunda kalması çok acı olsa da, iki toplumun hikâyesinin ve sonuçlarının birbirinden çok farklı olduğunu düşünüyorum.  

Öncelikle; 150 küsur yıl önce Osmanlı devleti, tarihinin en zayıf dönemine ve dağılma sürecine girmiş olmasına rağmen, Çerkes göçmenler için olumsuz ama kendi yararı için akıllıca bir yerleştirme stratejisini hayata geçirdi. Uzun yıllar savaşan bir topluluğu, topraklarına kabul ettiği andan itibaren, Balkanlar’dan Filistin’e kendi güvenliğini sağlama amacına hizmet edecek şekilde stratejik bölgelere dağıttı. İleride devlete karşı bir güç oluşturmamaları ve Anadolu’da yaşayan topluluklara kolay entegre olmaları amacıyla her vilayette yerleştireceği göçmen sayısını sınırladı. 

Thashkuey ailesinin 3. kuşağından Adil Bey (önde oturan) asker arkadaşlarıyla.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü yönetiminin göçmenlerin iskânı konusunda herhangi bir stratejisinin olduğunu sanmıyorum. Daha doğrusu, mültecileri ülkede tutmak suretiyle Avrupa Birliği’nden para desteği almak dışında bir mülteci politikası olduğundan emin değilim.  

Suriye sınırına yakın kentlerden birinin Ticaret Odası başkanının, kentlerinde demografik yapının şimdiden bozulduğu, okullarda artık Türk çocukların azınlığa düştüğü, şehirden ayrılan Türk ailelerin sayısının giderek arttığından şikâyet eden konuşmasını dinleyince Çerkeslerle ilgili başka bir kıyaslamayı kendi ailem üzerinden yapmak aklıma geldi.  

Annemin baba tarafından dedesi Thashkuey Cafer, Kafkasya’dan babası Zerkuş ve kardeşleriyle geldiklerinde Tokat’a yerleştiler. Beş oğlu oldu. Kendisi ve oğullarından ikisi, yeni geldikleri ülkenin savaşlarında öldüler. Oğullarından en küçüğü, henüz bekârken Yeşilırmak Nehri’nde karşı kıyıya atıyla geçerken suya kapılarak vefat etti. Cafer Bey’in üç oğlundan geriye kalan Adil’in beş ve Kamil’in iki çocuğu oldu. Onların çocukları benim annemin kuşağıydı. Thashkuey İdris’i 1. kuşak ve Kafkasya’dan birlikte geldiği oğullarından Cafer’i 2. kuşak, dedemi 3., annemleri 4., bizim jenerasyonu 5., bizim çocukları 6. ve yeni gelen torunları 7. kuşak sayabiliriz.  

Ailenin Anadolu’ya gelişinin üzerinden 150 yıl geçmişken, Cafer’in soyundan gelenlerin toplam nüfusu bugün 26 kişidir. Bunlardan 1’i 4. kuşaktan, 9’u 5. kuşaktan, 12’si 6. kuşaktan, 4’ü 7. kuşaktan… Sadece bir büyüğümüzün hayatta olduğu 4. kuşak ile sayısını henüz tamamlamamış olan 7. kuşaktan 4 miniği dikkate almasak, 2022’yi Anadolu’ya gelişimizin 150. yılı kabul etsek, ailenin oğullarından ve kızlarından doğan 5. ve 6. kuşağa mensup kişi sayısı 21’dir.  

Thashkuey sülalesinde İdris’in diğer oğullarının ailelerinin sayısı bizim kola göre biraz daha kalabalık olsa da büyük bir farktan söz edemeyiz. 150 yıl sonra ailenin nüfusunun böyle az olmasının elbette birçok nedeni vardır. Bu topraklara gelir gelmez Osmanlı’nın peş peşe girdiği savaşlarda cepheye giden, dönmeyen erkekler, hastalıklar, genç yaşta ölümler…  

Sonra Çerkeslere özgü durumlar; geç yaşta evlenenler, az sayıda çocuk sahibi olanlar, hiç evlenmeyenler… 

Bize özgü durumu 70’li yıllarda yeniden inşa edilen köy okulunun açılışını yapmaya gelen Tokat Valisi bile fark etmişti demek ki; “Bu köyde neden bu kadar az çocuk var? Okulu bu kadar çocuk için mi yaptık?” serzenişinde bulunmuştu. 

Kıyaslamanın Türkiye’nin son dönemde konusu olan göçmen topluluğu tarafına gelince; uzun yıllar boyunca Çarlık ordusuna karşı savaşan ve geldikleri tarihten itibaren her ailedeki erkeklerin Osmanlı ordusu adına cephelere gittiği Çerkesler ile kıyaslama yaptığımız topluluğun, ne kendi topraklarında ne de geldikleri Türkiye Cumhuriyeti adına herhangi bir savaş veya çatışmanın içinde yer almadığını görüyoruz.  

Osmanlı ordusunun göçmen dalgasına karşı yardımlar konusunda iyi organize olamadığını, ülkenin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle Çerkes göçmenlerin geldikleri topraklarda büyük perişanlıkla karşılaştığını, açlık ve hastalıklarla boğuştuğunu ve çok sayıda insanını kaybettiğini biliyoruz. Bugün Avrupa Birliği’nden alınan ve Türkiye’de tutmak ve göçmenler için kullanılmak koşuluyla verilen ödenekler bulunuyor.  

Çerkeslerde tekeşlilik, evlilik yaşının yüksek olması ve çok çocuk sahibi olunmamasına karşılık, yeni göçmen toplumunda birden fazla eş, erken evlilik ve ortalama 5 çocuk sahibi olma gibi durumlardan söz ediliyor.  

Bu varsayımlar üzerinden Türkiye’ye 2010 yılında gelen bir babayı 1. kuşak ve oğlunu 2. kuşak sayarsak, ortalama çocuk sayısını 5 değil 4 kabul edersek, hastalık, savaş vs. gibi 150 yıl öncesinin koşullarını dikkate almazsak bu ailenin üyelerinin sayısı 5. kuşakta 64 ve 6. kuşakta 256 kişi olacaktır. 7. kuşağın sayısı 1.024 kişi olacaktır. 2010’dan 150 yıl sonra 5. ve 6. kuşak kişi sayısı 320’ye ulaşacaktır.  

Çocuk sahibi olma yaşının her kuşakta ortalama en az 5 yıl erken olacağını düşünürsek, bizde 150 yılda ancak 6. kuşakta doğanlar tamamlanmışken, diğer tarafta 7. kuşağın tamamlanmış olacağını tahmin etmek zor olmaz. Bu varsayımla, aynı dönemde hayatta olacağını tahmin ettiğimiz 6. ve 7. kuşağın toplam üye sayısı 1.280 kişiyi bulacaktır.  

Bütün tartışmalardan ayrı olarak net sayılarını bilmediğimiz, ancak 10 milyon rakamının telaffuz edildiği bir göçmen topluluğunun izlenen nüfus artış hızıyla 150 yılı beklemeden demografik yapıyı değiştireceğini tahmin etmek zor değil.  

Biz ‘daha dün geldikleri topraklar için, dilini öğrenemeden ölen’ dedelerin torunlarıyız. Çerkes halkının, nüfusu ne olursa olsun, geleneğini, dilini, kültürünü var etmek için bugün olduğu gibi yarın da mücadele edeceğine inancım tam.  

Çerkeslerin asimilasyona karşı verdiği mücadelenin benzerini ileride bu topraklarda yaşayan hangi topluluk veriyor olacak, onu da yönetenler düşünsün. 

Yazarın Diğer Yazıları

Kurtuluş Savaşı’nda Çerkeslerin rolü üzerine – 2

Muhittin Ünal’ın çok detaylı ve büyük emek gerektiren bir araştırmanın sonucunda yazdığı ‘Kurtuluş Savaşı’nda Çerkeslerin Rolü’ kitabında, bu süreçte yer alan Çerkes kişilikleri ve...

Kurtuluş Savaşı’nda Çerkeslerin rolü üzerine -1

Benim için Türkiye’de yaşayan Çerkesler hakkında yazılan eserlerin en önemlisi, Muhittin Ünal’ın yazdığı “Kurtuluş Savaşı’nda Çerkeslerin Rolü” kitabıdır. Kitabı okurken, Osmanlı’nın son döneminde ve...

Göçmenler

Bu yıl 21 Mayıs Sürgün ve Soykırım Anma Programları, seçim gündeminin gölgesinde kaldı. Yine bazı siyasetçiler ve yazarlar sosyal medyada anma mesajları yayımladılar. Türk...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img