Bir ortak dil yaratılmalı

0
2013
Bugün Kafkasya ile diaspora arasında eskisinden daha sıkı bağlar var. Sorunlara ortaklaşa çözüm arayan, kültürel, siyasi ilişkileri önemseyen, barış içinde yaşamak isteyen, aynı etnik kökene bağlı, yüz yıl öncekinden daha ileri düşünceye sahip bir diaspora var artık.
Aralarında Kafkasya’daki ulusal süreci tamamlayan devlet örgütlülüklerine sahip çıkan ilişkiler kurulmuş. Diaspora ileri örgütlülükler içinde kurum kuruluşlarla sorunları hayatın nesnel gerçekliğinden öğrenen politik, kültürel, siyasi, entelektüel birikime ulaşmıştır. Dünkünden daha titiz, daha dikkatli, nesnel gerçeklerden kopmayan politikalar üreterek arayışını sürdürüyor. Sivil girişimler, demokratik kurumlar, siyasi, kültürel kimlik kazanımlarıyla varlığını korumak, anadilinde eğitim, öğretim hakkı elde etmek, radyo, tv., basın yayın hakkı, çifte vatandaşlık, anavatana dönüş gibi tüm sorunlar etrafında birleşmiş, eskisinden çok daha politikleşmiş sivil inisiyatifler geliştirmiş, bilinç düzeyi ileri bir örgütlülüğe sahip. Artık bu örgütlülükler siyasallaşmıştır. Kendine daha güveniyor, geçmişe göre ne istediğini biliyor, sorunlara çözüm üretmeye çalışıyor. Aydınlar, sanatçılar, entelektüeller, yöneticiler geçmiş birikimlerle daha bilinçli talepleri gündeme getiriyor.
En sağlıklı siyaset ne olmalı?
Ortak düşünce sistematiğiyle “ortak akıl” tartışılıyor. Demokratik siyasal mücadele kültürünü içselleştirerek, pratik çözümler, etkin mücadele biçimleri dillendiriliyor. İçlerine, işlerine el atılmamış, sivilleşebilmiş dernekler, vakıflar; siyasi, politik, kültürel anlayışlar, demokratik platformlar, inisiyatifler, girişimler, örgütlü toplum olmaya yön vererek sorunları başarmak istiyor. Bunu, kimlik değerlerini koruyan, asimilasyonun önünü kesen, çağdaş demokratik özgürlük anlayışıyla halkla bütünleşen, birleşen politikalarla sağlayacak. Son yıllarda aydın, demokrat olmanın neredeyse ‘olmazsa olmaz’ kıstası haline gelen, her Çerkes aydınının, demokratının yüreğinde yer tutan Kafkas davası, meselesi hiçbir zaman unutulmadı. Ama ne yazık ki yazılanların, araştırılanların raflardan çıkartılıp uluslar arası alanlara taşınması da sağlanamadı.
Bugün, soykırımlar yaşadığımız dünyanın çözülmemiş sorunlarının başında yerini korumaya devam ediyor. 1864’ten günümüze yapılanlar yerini koruyor. Yaşanılan soykırımın ardından Kafkasyalılar bugün bir de bulundukları ülkelerin egemen kültürleri içerisinde yok olmanın diğer adı olan bir ‘beyaz soykırım’ yaşamaktadırlar. Asimilasyona uğrayan, kimlik kaybıyla karşı karşıya kalan milyonlarca Kafkasyalı diaspora da ulusal bilinç karakterli kitlesel uyanış sağlayamadı. Değişik ülkelere diaspora olmuş Çerkeslerin yaşadıkları ‘beyaz soykırımın’ önünü kesecek olan demokratik sivil örgütlülükler, bilinç uyanışıyla önemli rol oynayacakken bu başarılamadı. Dün yaşanan soykırım unutulmuş değil ama yeterli örgütlenmeler sağlanamadığı için dünya halklarının ezilenleriyle ortaklaşılamadığı için gerçekler bilince çıkartılamadı.
Oysa geçmişte feodalizmin tasfiyesiyle başlayan ulusal pazarların ortaya çıkmasına neden olan ulusal kurtuluş savaşlarının esinlenildiği bir örnek olmuştu Kafkas halklarının mücadelesi. Uzun yıllara dayanan Kafkas – Rus savaşları ezilen uluslara umut ve cesaret vermişti. Bundan dolayı dünyanın neresinde olursa olsun soykırıma uğramış, ezilen ulusların zulüm karşısındaki mücadelesi kayıtsız şartsız destek görmüştü. Paul Eluard; “değiştirmek için dünyayı; umut gerek” demişti. Kafkas halkları da, dünyanın ezilen uluslarına mücadele etmenin yolunu göstermiş muazzam umutlar taşımıştı. Bu yüzden her halk hareketi bir sosyal devrime dönüşmüş, her rejim değişikliği de bir siyasal devrimi doğurmuştu. Rusya’daki Çarlık rejiminin değişimi birazda Kafkas ezilenlerinin eseriydi. Kafkas ulusal savaşlarının hedeflediği amaçlardan biri de Çarlık rejiminin değişimiydi. Tam da bu uğurda anayurtlarından sökülüp sürgün edildiler, dünyanın dört bir yanına dağıtıldı, soykırım yaşadılar.
Özellikle son 150 yıldır yaşanan sorunun adını tanımlamak için aydınlar arasında ciddi çalışmalar yapılmamış değil ama henüz akademik ortak bir dil de oluşturulmamıştır. Sorun hala; muhaceret, göç, zorunlu göç, sürgün, diaspora, katliam, kırım, soykırım gibi isimlerle nitelendirilmektedir. Yüz elli yıl aradan sonra öncelikle Kafkasyalı aydınlar, araştırmacılar, akademisyenler aralarında bu konuda ortak bir dil oluşturmak durumundadırlar.
Tarihte yaşanılmış yaşanılmıştır. Öyleyse yaşanılanın adı ne?
Herkes görüşüne göre bir söylem çıkartmış. Onlarca dernek, federasyon, vakıf, inisiyatif, girişim, platform, kurum, kuruluş örgütlü gücüyle bu konuları bilince çıkartmalı. Bir ortak dil yaratılmalı. Sorunun adı konulmalı. Geçmişte İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin düzenlediği Kafkasya Üzerine Beş Konferansçalışması, 60’lı 70’li yılların sonlarında atılmış ilk ciddi adımdı, önemli konular işlendi. Sorunlar konferanslarla isimlendirilmek istenilmiş.
Bütün büyük adımlar küçük adımlarla devam eder. Günümüzde bu derinleştirilemedi. Çok uzun yıllar konunun üzeri küllendirilmiş kaldı. Bunun onlarca sebebi olmasına karşın… Eğer ki örgütlü yapılar sivilleşmiş birer demokratik kurum kuruluş olmayı başarır ileri taşırlarsa, örgütlülüklerinin içlerine sivil olmayan oluşumlar el atmazsa, tarihten gelen sorunlarda da akademik bir dilde de ortaklanılacak sorunun kendisi uluslararası alanda bilince çıkartılacak, adalet ve hak arayışı sürdürülecektir. Daha 1864 ve öncesi dünyada eşi az görülmüş Çarlık barbarlığı, vahşet uygulamaları Çerkeslerin soykırımını doğurmuştu. Diaspora edilenler ise bugün o vahşet ve soykırımın değişik hali olan bir ‘beyaz soykırım’la karşı karşıya.

Sayı: 2011 09