Cenaze Merasiminden, Toplumsal Direnişe; 21 Mayıs

0
446

Aynı olmamanın bedelini dişimizle, tırnağımızla değil canımızla, kanımızla ödedik. Aynı değiliz diye, öldürülmemizin bir değeri olmadı Çarlık askerleri için. Aynı değiliz diye, Çarlık sınırlarına tehlikeydik. Aynı değiliz diye, evlerimizin yıkılması gayet normaldi Çarlık ordusu için, kadınlarımızın, çocuklarımızın, ihtiyarlarımızın öldürülmesi ve ölmekten beter daha nicesi, sırf aynı değildik diye dehşet verici değildi. Çar’ın generalleri; sırf onlarla aynı değiliz diye Kazak askerlerine gönül rahatlığıyla “öldürün” diye komut verebildi. Bizi öldürenler, sürgüne yollayanlar, yurdumuzu talan edenler, sırf onlarla aynı değiliz diye bu yaptıklarından hiçbir utanç duymadılar. Bizim yurdumuz için savaştığımız yüzlerce yıl, tarihin bir yerinde yenilgimize dönüşüyordu, yenilgimiz soykırım oldu ve kalanlar sürgüne yollandı. Anlayacağınız; savaşımız yenilgiye, yenilgimiz trajediye dönüştü. İşte o gün abilerini, babalarını yurtlarında ölü olarak bırakan nesil, ölülerinin onurunu hiçbir zaman unutmadı. Nereye sürüldülerse, tüm gittikleri yerlere yurtları için savaşan akrabalarının ve akranlarının onurunu da götürdüler ve bunu hep andılar. Şimdi ise, tüm bu onur taşımadan ziyadesiyle sapmış, cenaze merasimine dönüşmekte olan tarihi yaşamaya zorlanıyoruz. 21 Mayıs ki, her ne kadar trajedimizin sembolik tarihi de olsa, unutmayın ki dirilişimizin de sembolik tarihi olacak. Bunu ben değil, Sürgün Andımız yazdı “…21 Mayıs’ı/ulusal-kültürel dirilişimizin/günü yapacağımıza,…”(1) ve öyle de olmalı. Tarihimizi acılarıyla ve trajedileriyle hatırlayıp, gelecek nesillere de unutturmamak için çabalarken, aynı zamanda geleceğimizi de organize etmeliyiz. 21 Mayıs’ı cenaze merasimi olmaktan kurtarmalı, toplumsal direnişimize çevirmeliyiz. Ölenlerimiz bizim için öldüler, şimdi kalanlarımızın vazifesi de yurdunu, özgürlüğünü, özgünlüğünü savunmak için ortaya koyduğu iradenin devamcısı olmaktır. Kalanlarımızın vazifesi, ölenlerimizin yolunu devam ettirmektir. Yoksa her 21 Mayıs’ta çıkıp ağlayarak-sızlayarak, cenaze merasimi havasında üzgün, soykırım ve sürgün yorgunu, bitkin bir şekilde, gelecek vizyonu taşımadan, talepler ve mücadeleler barındırmadan unutmasak ne olacak? 21 Mayıs’ı, yurdumuzla-diasporamızla, adaletin tecelli etmesi yönünde bir politik mücadeleye çevirirsek, işte tam da sürgün andımızdaki “Ulusal-Kültürel Direnişimizin” günü olmaya doğru bir adım daha yaklaşacağız.
Bize, farklı olduğumuz için reva görülmüş zulümleri, geçmişimize bakıp empati kurarak yaşadığımız hiçbir coğrafyalarda, hiçbir halka reva görmemeyi/onlara böyle bir geleceği reva görenlere karşı birlikte mücadele etmeyi/”Çerkeslik İnsanlıktır” diye bağıran atalarımızın onurlu geçmişine layık, adaletten ve insanlıktan zerre sapmadan ilerlemeyi ve tüm dünyanın halklarıyla ve özellikle Türkiye’de Kürtlerle, Alevilerle, Pomaklarla, Lazlarla, Ermenilerle ve hatta Türk emekçileriyle-köylüleriyle birlikte, eşit ve özgür yaşamın savunucusu olmayı başarabiliriz.
Hep birlikte, insanlara acı ve gözyaşından başka birşey veremeyen düşmanlıkları sonlandırabiliriz. Başkalarının acılarını sahiplenebilir, acılarımızı başkalarıyla paylaşır ve böylelikle acılara karşı ortak bir kardeşlik koalisyonu kurabiliriz.
Zulüme hep birlikte dur diyebiliriz.
21 Mayıs’ı, ulusal dirilişimizin gününe; dünyanın bütün halklarıyla birlikte el ele çevirebiliriz.

Bunu yapabiliriz!
(1)Sürgün Andı;

Biz;
İnsanlık tarihinin en acımasız
Sürgün ve soykırımını yaşamış
Çerkesler olarak,

Nerde yaşıyor olursak olalım,
Yaşadığımız soykırımı
Unutmayacağımıza,

Gelecek nesillere de
Unutturmayacağımıza,

Her türlü asimilasyona
Karşı koyarak var olacağımıza,
21 Mayıs’ı
ulusal-kültürel dirilişimizin
günü yapacağımıza,

yaşadığım tüm ülkelerde,
anavatanımız Kafkasya’da
ve tüm dünyada
barışı savunacağımıza
atalarımın manevi huzurunda
AND İÇERİZ…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz