Kırım Hanlığa Hazinesi’ne mali gelir sağlayan “Çapaçul Seferleri” adı verilen çıkarmalar, yılda en az iki defa olmak üzere düzenli olarak Kuzey Kafkasya’ya yapılıyordu. O dönemde Osmanlı ticaretinin en önemli ve değerli metalarından biri ise; genç güzel ve sağlıklı Çerkes kızlarıydı. Ele geçirilen kız çocukları Kırım tüccarları tarafından Hanlık içerisinde kurulan pazarlarda satılırdı.
Bu şekilde satılan yüzlerce genç kız çocuğundan biri de Ayşet (Ayşe) idi. Adığey’de doğmuş, aile ocağından çalınarak Kırımlı esir tüccarları tarafından İstanbul’a getirilip satılmıştı. Bu nedenle ülkesindeki özgeçmişi hakkında yeterince bilgi edinilemeyecekti. O dönemde Hıristiyanların esir satın almalarında hukuken bir engel yoktu.
Bu durumdan istifade eden dönemin İstanbul Fransız Elçisi Kont Charles de Ferriol (1692-1698), Nuruosmaniye semtindeki esir pazarında gözüne kestirdiği dört yaşındaki küçük Çerkes kızını 1500 akçaya satın aldıktan sonra, 22 Haziran 1698 tarihinde Marsilya üzerinden kardeşi Augistin de Ferriol’ un nezdinde gemiye bindirilerek, yengeleri Mme de Tenci tarafından büyütülmesi için konaklarına alınmıştı. Paris’e götürülen küçük Adıge Ayşet (Ayşe)’in dramatik çocukluk ve gençlik yılları, Fransız kralı Louis XIX. (1643-1745)’in idaresinde geçecek, ancak yeni dünyasına girerken gerçeklerin farkında olmayacaktı.
Ayşe, önce Katolik olarak vaftiz edilip Elizabeth Charlotte Haide adı verilerek Manastıra gönderildi, burada eğitimden geçirildikten sonra aristokratik dünyanın kurallarına hızla hazırlandı. Çevrede hep Ayşe olarak tanındı ve öyküsü de Ayşe olarak yazıldı. Çünkü o içinde yaşadığı dünyasında Ayşe adı bir etiket damgaydı, bu adı unutturmaya kimsenin gücü yetmezdi. Ayşe Manastır eğitiminden on sekiz yaşında çıktı ve efendisini beklemeye başlamıştı. Ayşe’nin güzelliği, görenlerin dikkatini çekiyordu. Ayşe’yi İstanbul esir pazarından satın alarak Paris’e götüren Diplomat Charles de Ferriol 1722’de ölünce vasiyetinde küçük bir mal bırakmıştı.
Kontun ölümünden sonra, soylu bir aileden galen Cizvit okulu mezunuve Malta’da şövalyelik yapmış olan De Nantia (D’ayde) adlı kişi ile evlendirildi ve bundan bir kız çocuğu doğdu. Ancak, aristokraside, yazılı olmayan bu evlilik büyük riskler taşıyordu. Kocası De Nantia kızını vaftiz ettirerek Celinine adını koydurdu, evliler birbirlerini sevmesine rağmen bu evlilik hukuken gerçekleşmedi. Bu durumda Ayşe, De Nantia’nın başına dert açmak istemedi ve görünmez yasakları sükûnetle karşıladı. Ferriol ailesinin bağladığı maaştan başka hiçbir geliri olmadı.
Ayşe, Manastır’a bırakılan kızı Celinine’ yi arada bir dost gibi ziyaret ediyordu, ancak ‘kızım’ diye kucaklayamıyordu. Annesiz büyüyen Celinine’ nin bir gün Ayşe ile karşılaşmalarında: “Ne annem ne de babam var, yalvarırım benim annem olur musun” demesi Ayşe’yi içten yaralamış, daha sonra gözyaşları içinde 36 mektup yazmıştı. Adıgey’den başlayan ve sonra devam eden çalkantılı bir hayatın sonunda Ayşe verem olmuş, ıstıraplar içinde kan kusarak 1733 yılında ölmüştü. Ayşe’nin mutsuzluğunun temeli XIX. yüzyılda yayınlanan ünlü Kadınlar Kolleksiyonu’nda Ayşe’ye ayrılan satırlarda ortaya konmuştu. Ayşe kökenini unutmadığına göre, acaba ara sıra İstanbul’a gelip kalsaydı, kaderinin nasıl olacağını düşünmüş müdür bilinmez. Kızı Celiline, Andre de Bonneval adlı bir soylu ile evlendirildi ve bu evlilikten Claude A. de Bonneval doğdu, büyüyünce İstanbul’agelerek Müslüman oldu. Mevlevi tarikatına girdi. Humbaracı Ocağı’nı geliştirdi. Humbaracı Ahmet Paşa (1675-1742) olarak tarihe geçti, vefat edince Galata Mevlevihanesi mezarlığında toprağa verildi.
Kaynakça:
1.Muzaffer Ürekli, Kırım Hanlığı (1441-1569), Ankara. 1989
2.D. Ohsson, Mouradjea Ottoman, Paris, 1788, c.6
3.Prof. Dr. Taner Timur, Toplumsal Tarih, Mart 2004
4.Anna Soprani, Mademoiselle Aisee on la Nymphe de Circassie, Paris, 1991
5.Emij Muliet, Ğuaze, No3
6.Mehoş Ruslan, Adığeher, c.2. Maykop, 1993
Sayı : 2009 11